Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

HASAN KANTARCI’YLA “YOLLARIN İZİNDE”… M. NİHAT MALKOÇ Herhangi bir kimsenin, daha çok bir edebiyatçının gerek yurt içinde gerekse yurt dışında gezip gördüğü yerlerdeki toplumları, kentleri, mekânları, yaşayışları, âdet ve töreleri, gelenek ve görenekleri, doğal ve tarihî güzellikleri, ilgi çeken değişik yönleri edebî bir üslupla kaleme alarak ifade etmesine “gezi yazısı” (seyahatname) denir. Budur gezi yazısının kitabî tanımı. Gerçi bu tanım mutlak değildir. Herkes kendince öznelleştirebilir bu çerçeveyi. Hem gezmekten hem de gezenlerin izlenimlerini okumaktan olağanüstü bir zevk alırım. Keza büyük bir keyif alarak okuduğum edebiyat türlerindendir gezi yazıları. Okuduğum gezi yazıları beni anlatılan yerlere gitmeye heveslendirir. Gezme tutkumu ateşler. Gözleme dayalı bir tür olan gezi yazısı yaşamımıza tanıklık eder. Geziden amaç, merak unsurunu kamçılayan yeni yerler görmek, yeni kişilerle tanışmak ve gönlümüzde gizemlere kapı(lar) aralamaktır. Bu türün en güzel örneklerinden biri olan Frankfurt Seyahatnamesi’nin yazarı Ahmet Haşim, gezi yazısıyla ilgili olarak şöyle diyor: “İnsan, hayatın tatsızlığından ve etrafında görüp bıktığı şeylerin o yorucu aleladeliğinden bir müddet kurtulabilmek ümidiyle seyahate çıkar. Bu itibarla seyahat, bir ‘harikulâdelikler avı’ demektir.” Gerçekten de öyle değil midir? Bana sorarsanız gezmek bir çeşit ruhî tedavi yöntemidir. Bu hususta “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” diyenler haklı değil mi? Elimde Trabzonlu yazar Hasan Kantarcı’nın “Yolların İzinde” isimli 142 sayfadan meydana gelen, gezi yazılarını içeren bir kitabı var. Heyamola Yayınları tarafından okura ulaştırılan söz konusu kitap “Mağmat Boğazına Doğru, Akça Kent, Acısu’da Şenlik Var, Çayırdan Yansıyan Işık, Aydınlık Bir Gün, Maçka’dan Haçka’ya, Yolların İzinde, Yıldızı Çalışkan Topraklar, Bir Kış Günü Krom Vadisi’nde, Bir Gezginin Güncesinde Uzungöl, Sisler Arasında, Bir Göl Hikâyesi, Kıyı Bucak Zigana, Öykü Tadında Üç Köy, Ziyaret Tepesi, Yeşilin Kalbine Doğru: Rize, Dağların Bekçisi-Bir Köprü, Gezelim Görelim Ekibiyle” başlıklı 18 nefis yazıdan meydana geliyor. Kitabın başında Ahmet Özer’in Önsöz’üyle karşılaşıyoruz. Trabzon’un usta kalemlerinden Özer, kitapla ilgili şunları söylüyor: “Hasan Kantarcı “Yolların İzinde” yeni dünyalar keşfeden bir doğa tutkunu. Kentin biçimlediği insan ilişkilerinin giderek yapaylaşması, onu doğaya sığınmaya iten önemli etmenlerden biri. O; yaşadığı, tutkunu olduğu coğrafyayı çok seviyor. İnsanı irdelerken bütün gezginler gibi o da tarihe not düşüyor; çevrenin insanla, insanın sunduğu güzellikle, tarihin değerli kıldığı yapıyla anlam taşıdığını vurguluyor. Hasan Kantarcı, yaptığı gezilerde rastladığı her insana, doğanın her nesnesine sorular yöneltiyor. Gezdiği coğrafyayı bu sorular ve onlara aldığı yanıtların ışığında daha da büyülü kılmaya çalışıyor. Sanata eğilimli bir yürekle, yöre insanının sorunlarını irdeliyor. Doğanın gücüne karşı duran insanın, toplumsal yaşamının da sorunlarını alt edebileceğini düşünüyor. Çoğu zaman kullandığı esprili dil, yöre insanın mizah gücünün kaynaklarını duyumsatıyor okura. Hasan Kantarcı, benzetmelerle içimizdeki çocuğu uyandırıyor. Gezileri çoğu kez dışarıdan içeriye yol buluyor. Onun gezilerinde bilinç ve ruh doygunluğu kadar, mideyi süsleyen yiyeceklerin de nefis tatlarla öne çıktığını görüyoruz. Hasan Kantarcı, “Yolların İzinde” adlı yapıtıyla Karadeniz insanının doğayla iç içe olan yaşamına, denizle dağ arasında sıkışan ruhsal yapısına ayna tutuyor. Bu yapıtın çoğu kişiyi yaşadığı kapalı mekânlardan doğanın yüreğine giden yollara dökeceğine inanıyorum.” Yazmaya ve gezmeye gönül veren Hasan Kantarcı, 1965’te Trabzon’un en büyük ilçesi Akçaabat’ta dünyaya açmış gözlerini. İlk ve ortaöğrenimini Trabzon’da yapmıştır. Yazmaya ve gezmeye meraklı bir insan olan Kantarcı, Trabzon’da yerel bir gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. Basılan ilk eseri “Babamın Veresiye Defteri-Moloz” adını taşıyor. Çevre il ve ilçelere günübirlik yaptığı yolculuklardaki yürüyüşler, onda zamanla doğa tutkusuna dönüştü. Bu tutku ve hevesi Trabzon Doğa Sporları İhtisas Kulübü TRADOST ile devam ettirdi. Hasan Kantarcı, yaşamını Trabzon’da sürdürüyor ve ticaretle meşgul oluyor. Hasan Kantarcı, kitabının başında; doğup büyüdüğü, sularından kana kana içtiği kendisinin de içinde bulunduğu yörenin insanının ruh hâlini çok tarafsız ve isabetli bir şekilde şöyle tahlil ediyor: “Karadeniz insanı ister kentte yaşasın, ister köyde; ne yapar eder kendinden söz ettirmenin bir yolunu bulur. Aşırı merak duygusu içindedir. Sabır nedir, bilmez. Yenilgiyi içine sindiremez. Ne sebeple olursa olsun üstün olmak, başarı göstermek tek hedefidir. Ekonomik sorunlar altında ezilmez; çabalar, didinir. Daha iyi bir yaşam için gerekli özveriyi gösterir. Coğrafî şartların etkisinden olsa gerek, dağları gibi dik, denizi gibi hareketlidir. Yerinde duramaz; ataktır, girişimci ve yardımseverdir. Toplumsal yaşam biçimine önem verir.” Kantarcı’nın diktiği bu ruh elbisesi yöre insanına tam da uyuyor. Çiçeği burnunda değerli yazar Hasan Kantarcı “Yolların İzinde” adlı gezi türündeki enfes kitabıyla bizi Karadeniz’in el değmemiş bakir köşelerine götürüyor. Bizi şehrin ruhlara kasvet veren boğucu havasından kurtarıp kırsala taşıyor. Kantarcı için “çiçeği burnunda yazar” dememin sebebi henüz ikinci kitabını yazmış olmasından dolayıdır. Fakat buna rağmen çok ustaca bir anlatım göze çarpıyor “Yolların İzinde” adlı kitabında. Doğal, samimi ve sıcak bir anlatımı var. Betimlemelere sıkça yer veriyor. Kelimeleri gerçek anlamlarının dışına(mecaz, yan, deyim) taşıyor. Kırk yıllık edebiyatçılara taş çıkartırcasına edebî bir yakalamış Kantarcı bu kitabında. Bence bu yazılanlar, deneme tadında gezi yazıları sayılmalı. Kantarcı, “Yılların İzinde” giderken sadece mekânları değil, mekânlara hayat veren insanları da renkli yüzleriyle şiirsel bir dille anlatıyor. Yazar gittiği yerleri anlatmakla kalmıyor, oraları okuyucularına bizzat yaşatıyor da. Daha doğrusu önce yaşıyor, sonra yaşatıyor. Anlatımlarında hep yakın planda duruyor. Seyrettirmiyor, okuru işin içine katıyor. Mekânların gizemine bir çeşit ayna tutuyor. O; bizi kolumuzdan tutup Uzungöl’e , Krom Vadisine, Zigana’ya, Akçaabat’a, Santa Harabelerine, Rize’ye, Mağmat Boğazına, Acısu’ya, Maçka’ya ve Haçka’ya götürüyor. Oraların tarihî ve tabii güzelliklerini kulağımıza fısıldıyor. Bunu ansiklopedik bir dille değil, özgün ifadelerle, deneme tadında nefis bir üslûpla yapıyor. Hasan Kantarcı, gittiği yerlerdeki insanlarla içten diyaloglara giriyor, mekânları bir de orada yaşayanların dilinden aktarıyor. Bu konuşmaları hiç değiştirmeden olduğu gibi okura iletiyor. Üslup kaygısı gütmüyor. Buna rağmen sevimli ve samimi bir üslûp yakalıyor. Yörenin coğrafyasını anlatmakta kalmıyor, kendine mahsus kültürel özelliklerini(folklorik unsurlarını) de ustaca yansıtıyor. İyi bir gözlemci olduğu yazdıklarından belli olan yazar, gidip de göremediklerimizi bize yansıtıyor. Bölgenin bakir coğrafyasına mercek tutuyor. Şiirsel diliyle duygusal bir atmosfer oluşturuyor. Okuduğunuz yerleri görme hevesinizi kamçılıyor. Bazı yerlerde de tabiatın gitgide bozulduğunu söyleyerek, bizleri uyarıyor. Dost nasihatinde bulunuyor. Bir solukta okuduğumuz bu kitap; gezilen yerleri tanıtmıyor, gözümüzde canlandırıyor, okurda mekânlarla buluşmaya dair kışkırtıcı bir merak uyandırıyor. Doğu Karadeniz’in o egzotik ve büyüleyici güzelliklerini, yöresine aşka bağlı bir Karadenizlinin kaleminden okumak keyfe dönüşüyor. Kantarcı, kaleme aldığı eserinin son kısmında “Bölgeye yaptığım geziler kitapta adı geçen yerlerle sınırlı değil. Kitap, gezi yazılarımdan bir seçki aslında… Diyebilirim ki daha birçok ilçesini, beldesini, köyünü gezdim, gördüm, Karadeniz’in; güneş görmeyen vadisini, bayırını, tepesini, yaylasını, çavlanını, havasını ve elbette insanını; coğrafyadan da kaynaklanan nice zorluklar içinde yaşayan insanının kültürünü… Gittiğim yerler üzerine yaptığım gözlemleri, edindiğim izlenimleri, geçkin; ama daha yolun başındaki bir yazar coşkusuyla kaleme aldım.” diyor. Birbirinden güzel yörelere yapılan gezileri içselleştirilmiş bir üslûpla anlatan bu kitabı okumaktan büyük bir keyif alan ve bunu ‘tadımlık’ sayan bizler(okuyucular), bu yeni notların da kitaba dönüşmesini özlemle bekliyoruz. Bununla da yetinmiyor, kendisinden yeni yerler gezip izlenimlerini yazıya dökmesini istiyoruz. Bizlere Doğu Karadeniz’in şirin yerlerini gezdiren, rehberlik eden Kantarcı’yı yürekten tebrik ediyorum. Ondan yeni eserler bekliyoruz.
·
64 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.