Gönderi

99) TAHTA BACAK FRİDA KAHLO
Frida Kahlo 1907 yılında Meksika'da ateist Alman bir babayla okuma yazma bilmeyen katolik dinine bağlı Meksikalı bir annenin üçüncü kızı olarak dünyaya geliyor. Babasının vaftiz töreni sırasında papazın itirazlarına rağmen adının Almanca'da barış anlamına gelen Friede kelimesinden türemiş Frieda olmasında ısrarları üzerine Kahlo'nun sonunda adının Magdelena Carmen Frida olmasına karar veriliyor. Babasının küçüklüğünden itibaren onun ileride çok iyi işler başaracağına olan inancı onu diğer kızlarından daha üstün tutmasına sebep olmuş. Ne yazık ki Frida'nın 6 yaşında geçirdiği çocuk felci sağ ayağının diğer ayağına göre daha kısa olmasına sebep olmuş. Mahalle çocuklarının alay konusu olmuştu artık küçük Frida. Ona İspanyolca tahta bacaklı anlamına gelen «Frida, pata de polo!» diye sesleniyorlardı. Frida'nın başına gelen talihsizlikler maalesef yalnız çocuk felciyle sınırlı kalmıyor 18 yaşında geçirdiği otobüs kazası sırasında bedenini delip geçen demir çubuk bütün gelecek planlarını alt üst ediyor. Doktor olma ve dünyayı gezme hayallerinden vazgeçmek zorunda kalıyor. Aklıma bazen bir ömüre ne kadar acı sığdırılabilir sorusu geliyor. Çocuk felci, otobüs kazası, kazadan sonra onlarca ameliyat, yanlış kaynayan omurgalar, sürekli takmak zorunda olduğu demir korseler ve bu korselerin açmış olduğu yaralar, ellerinde oluşan kızarıklıklar, kesilen ayak parmakları, vücuduna giren demir rahmine de zarar verdiği için çocuk sahibi olamaması ve paralelinde 3 defa düşük yapması... Tüm bu acılara rağmen onu hayata bağlayan tek şey kazadan sonra babasının oyalanması için getirdiği fırçalarla yaptığı resimler yani bu acılara katlanabilmek için sığındığı sanatı...Sanatı onun için sadece bir tutku değil, aynı zamanda onu iyileştiren bir terapi gibi olmuş. Önceleri yatağından kalkamadığı için babası, kendisini seyredebilmesi için tavana bir ayna asıyor. Resimlerinde genellikle kendi otoportresini yapmasının nedenini soranlara da şu cümlelerle karşılık veriyor. "Hâlâ neden tablolarımda kendimi hep çok ciddi çizdiğimi sorma cüretini gösteriyorlar. Kıpırdamadan ve yanıtlamadan bakıyorum onlara. Herhalde kendimi sürekli kahkahalar atarken resmedecek değilim. Gündelik yaşamımda kahkaha atmadığımdan değil ama kendi kendimle baş başa kaldığımda -ki resim yaptığım zamanlar tam da bu anlara karşılık gelir, başka türlü olamaz- hiç gülecek halim yoktur. Onlara yaşamımın acıklı bir öykü olduğunu resim yapmamın da yaşamımdan bir farkı olmadığını söyleme cüreti gösterebilir miyim acaba?" Acılarını resmetmek zorunda kalan bir kadın. Üstelik "Tuhaf değil mi, acılarımın daha az olduğu o dönemlerde, daha az resim yapmışım. Eyvah! Acının, sanatın belirleyici öğesi olduğuna ilişkin savları doğrulayacağım galiba.." diyecebilecek kadar da kendiyle barışık bir kadın. Son sözü ayağı kesildikten sonra mahalledeki çocuklar bana tahta bacaklı Frida demekle haklıydılar diyen Frida'ya bırakıyorum. "Bedenim hep yolumu kesti benim. Sevmeye bile zamanım yok. Sevecek beden kalmadı ki..."
··
14 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.