Gönderi

Soner Duman
YOK BÖYLE BİR İMTİHAN! Söze şöyle bir giriş yapayım: Bizler çeşitli zorluklarla karşılaştığımızda kendi içinde bulunduğumuz durumu “dünyanın en zor imtihanı” olarak görmeye meylederiz. Hasta olduğumuzda sanki en ağır hastalığı biz yaşıyormuşuz gibi gelir. Mâlî açıdan bir kayıp, zarar, iflas yaşadığımızda kendimizi dünyanın en mağduru gibi düşünürüz. Bir yakınımız vefat ettiğinde yeryüzü tarihinin en büyük sıkıntısının bizim üzerimizde olduğunu düşünürüz. Oysa bu durum son derece yanıltıcıdır! Bu durum yanıltıcıdır; çünkü biz başkalarının ne yaşadığını hiçbir zaman tam olarak bilemeyiz. İkincisi kendi içinde bulunduğumuz iyilikleri bir anda görmezden gelerek sanki hayatımızın başından itibaren sıkıntıdaymışız gibi düşünürüz. Bu ise doğru değildir. Size dünya tarihinin en acayip imtihanlarından birini anlatacağım. Aslında bunu anlatan ben olmayacağım. Rivayetlere göre Allah Resûlü (s.a.v.) bunu anlatmıştır. O, ashabına zaman zaman geçmişte yaşanmış ibretlik olaylardan söz ederdi. Bunu yapmasının amacı ashabın yaşadığı zorluk ve sıkıntılı durumlarda onlara teselli vermek, hayatın imtihan olduğu gerçeğini anlatmaktı. Rivayete göre Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: [Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya doğru] gece yürüyüşüne [ve oradan da miraca] götürüldüğümde burnuma güzel bir koku geldi. Cebrâil’e “bu nedir ey Cibril?” dedim. Cibril “bu, Firavun’un kızının saçını tarayan kadın ve çocuklarından gelen kokudur” dedi. Ben “onların durumu nedir?” diye sordum. Cibril şöyle anlattı: O bir gün Firavun’un kızının saçını tararken elinden tarağı düşürdü. [Tarağı yeniden eline alırken:] “Bismillah” dedi. Firavun’un kızı “[Allah derken] babamı mı kastediyorsun?” dedi. Kadın “Hayır, benim, senin ve babanın Rabbi olan Allah’ı kastediyorum” dedi. Firavun’un kızı “bunu babama söyleyeceğim” dedi. Kadın “söyle” dedi. Firavun durumdan haberdar olunca derhal kadını çağırtıp ona “senin benden başka Rabbin mi var?” dedi. Kadın “benim ve senin rabbin Allah'tır” dedi. Firavun’un emri üzerine büyük bir kazanda bakır eritildi. Ardından kadının çocukları bir bir bu kazanın içine atılmaya başlandı. [Her biri kazana atıldığı anda etleri eriyor, geriye kemikleri kalıyordu.] Kadın Firavun’a “senden bir isteğim var” dedi. Firavun “nedir?” diye sordu. Kadın “benim ve çocuklarımın kemiklerini bir beze sarıp aynı yere defnedin” dedi. Firavun “evet, senin bizde bu hakkın var” dedi. Nihayet sıra kadının emzirmekte olduğu en küçük çocuğuna geldi. Kadın bir an bu çocuğu sebebiyle duraksadı. Bir anda çocuk dile gelerek “Anne! Yağın içine atla; gerçekten dünya azabı âhiret azabına göre daha hafiftir” dedi. (Ahmed, Müsned, III, 253, 2822 no’lu rivayet; Hâkim, Müstedrek, II, 538; 3835 no’lu rivayet; İbn Hibbân, Sahih, VII, 164, 2904 no’lu rivayet; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XI, 340, 12279 no’lu rivayet) Bu hadisin sıhhatiyle ilgili farklı bazı değerlendirmeler var. Şayet bu rivayet doğru ise bu hadisten çıkarabileceğimiz çok önemli sonuçlar var: 1. İnsanlar yalnızca “iman ettik” demekle Allah’ın imtihanında başarılı sayılmazlar. Bu sözlerinin doğru ya da yalan oluşu yaşayacakları durumlarda gösterecekleri tepkilere bağlıdır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut, 2-3) “Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Âl-i İmran, 142) 2. Kendisi ya da yakınlarının öldürülmesi, sakat bırakılması gibi tehditlerle tehdit edilerek dini inkâr etmesi istenen kimse normal şartlar altında kalbinde inancını gizli tutmak kaydıyla diliyle inkâr ederek canını kurtarabilir. Nitekim sahabeden Ammar bin Yasir bu şekilde yapmış ve Allah Resûlü de bunu onaylamıştır. Bununla birlikte sabreder ve şehit olmayı tercih ederse onun ecri daha büyüktür. Nitekim İslam’ın ilk şehitleri olan Yasir ve Sümeyye, Ebu Cehil’in baskı ve tehditlerine boyun eğmeyerek küfür sözlerini söylememişler ve Ebu Cehil tarafından şehit edilmişlerdir. 3. Mümin, olayları değerlendirirken bakışını yalnızca bu dünya ile sınırlı tutmaz. Zira meseleye sırf bu dünya açısından bakıldığında bu dünyada adaletin tam olarak gerçekleşmediği görülmektedir. Nice zalimler yaptıkları zulümle birlikte dünyadan göçüp giderken nice mazlumların da bu dünyada hakkı alınmamaktadır. İşte bu durum, âhiretin varlığını zorunlu kılmaktadır. Bu dünyada haksız yere öldürülen, şehit edilen nice kimse cennette nimetler içinde olacaktır. Buna karşılık haksızlık yapan, iman edenlere baskı ve işkence yapanlar bu yaptıklarının cezasını sonsuza kadar çekeceklerdir. 4. Bir mümin, Allah yolunda dinini yaşamaya gayret etmesi sebebiyle insanlar tarafından bir sıkıntıya maruz bırakıldığında Rabbine sığınmalı, bu durum onun dinden dönmesine, dünyayı âhirete tercih etmesine sebep olmamalıdır. Rabbimiz, samimi imana sahip olmayan bazı kimselerden şu şekilde söz eder: “İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, ikiyüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).” (Ankebut, 10-11) “İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.” (Hac, 10-11) 5. Bir mümin, ne zaman bir imtihan ve sıkıntı ile karşılaşsa geçmişte ve günümüzde kendisinden çok daha ağır şartlarda imtihanlara tabi tutulan kimseleri göz önünde bulundurmalı, peygamberler ve sâlih insanların imtihanlarını düşünmelidir. Nitekim Allah Resûlü ve ashab-ı kiram büyük sıkıntılar içindeyken Rabbimiz onları teskin edecek kıssaları anlatarak şöyle diyordu: "Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir." (Hud, 120) 6. Allah, kendi dinini yaşama konusunda gayret gösteren, samimi insanlara her daim yollarını gösterir, onları yardımsız bırakmaz. Yukarıdaki olayda kadın, süt emen çocuğunun kızgın yağa atılacağını görünce bir an tereddüt geçirdiği anda bir mucize eseri olarak çocuğun dile gelerek kadına sabır ve sebat etmesini söylemesi bunu gösterir. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurur: “Bizim uğrumuzda gayret gösterenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankebut, 69) “Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir,” (Enfal, 29) Rabbimiz bizleri çetin imtihanlarından muhafaza eylesin. Bu dünyadaki imtihanımızda başarılı olmayı, ayaklarımızın iman ve İslam üzere sabit olmasını nasip eylesin. (Soner Duman/24.Rebîülevvel.1441/21.Kasım.2019/Çarşamba)
·
15 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.