Gönderi

176 syf.
10/10 puan verdi
Layıkıyla O’nu Tanımak İçin...
On iki yıldır, sınıflara, kütüphanelere ve evlere misafir olan Tarık Uslu’nun Şu Acayip dizisini kendi kütüphanemde de misafir etmek için fırsat kolluyordum. Kısmet bu zamanaymış. Yirmi bir kitaplık seriyi nihayet okudum. Daha doğrusu yazarın akıcı ve sıkmayan üslubu okutturdu diyelim. Çünkü konular zor, bunu çocukların anlayabileceği şekilde anlatmak daha da zor. Yazarımızın kıymeti de işte tam olarak buradan geliyor. Zor konuları bir o kadar kolay anlatmak. Dikkat ederseniz kolay yazmak demiyorum, kolay anlatmak diyorum. İlk kitabı okumadan önce merak ettim: Acayip ne demek? Sonradan gördüm: Yazar çok kitabında bunu açıklıyor ama, ben öncesinde sırtımı yasladığım, her daim arkamda duran İlhan Ayverdi’nin Misalli Büyük Türkçe Sözlük’üne baktım. “İnsanı şaşırtan şeyin çoğulu.” diyor acayip için. Bir alt satırda, “Garip, tuhaf, alışılanın dışında, değişik” yazıyor. “Hayretler içinde bırakan garip şey” i de okudum. Tam kapatıyordum ki “Şaşılacak şey”i de unutma dedi sözlük. Unutmam dedim. “Kitapları okudukça güle eğlene pek çok acayip, şaşılacak, garip, açıklanamayan, mucizevî, şeyler öğreniyorsunuz. Ağaca, kuşa, böceğe, gökyüzünde akıp giden bulutlara ve geceleri ay ve yıldızlara bakıyorsunuz. Bir tohumun toprağın kara ve karanlık karnından çıkışını milim milim izliyorsunuz. Yeryüzünü dağ bayır dolaşıyorsunuz. Yanardağları seyrediyorsunuz. Evlerin saçak altlarına sığınıp yağmurun yağışına ve her biri buzdan bir mücevher gibi yaratılan kar tanelerine hayret ediyorsunuz. İnsan vücudunun mucizelerine tanık oluyorsunuz. Damarlarınızda akan kanın peşine takılıp neredeyse bütün bedeninizi dolaşıyorsunuz. Atomlar kadar küçülüp, bir hücrenin odacıklarında dolaşıyorsunuz. Karıncalar âlemine karışıyorsunuz. Arılarla bal yapıyorsunuz. Karpuz kabuğunun suya düşmesini beklemeden denizlere dalıp balıklarla yüzüyorsunuz. Kuşlarla ve kelebeklerle uçuyorsunuz. Dğal olarak sürüngenlerde de sürünüyorsunuz tabi. Aynaların karşısına geçip gözlerinize bakıyor, gözlerinizin nasıl baktığını görüyorsunuz. Bir başka kitapla ağaçlara çıkıyorsunuz bilhassa zeytin ağaçlarına, incir ağaçlarına… Derken beyninizi kullanıp hava titreşimlerinin çıkardığı seslere kulak veriyorsunuz.” Bütün bu acayipliklerden Allah’ın güzel isimlerine yol buluyorsunuz. Taklitten tahkike geçiyorsunuz. İnsanın bu âlemde en önemli görevi O’nu tanıyıp layıkıyla O’na kul olmak. Layıkıyla O’na kul olmak için layıkıyla O’nu tanımamız gerekiyor. O’nu tanımaksa ancak isim ve sıfatlarını bilmekle mümkün. Saymakla demiyorum. Şu ismi şu kadar zikredersen demiyorum. Kâinat kitabında o ismin sayfasını bulup okumakla diyorum. İşte bu kitaplar bana o sayfaları gösterdi. Hazreti Ali değilim ki ben. Her öğrendiğim bilgiyle yakînim arttı, artırıyor. Keşke bundan kırk beş yıl önce bu tarzdan kitaplar yazılabilseydi. Ya da Tarık Uslu ve Özkan Öze daha erken teşrif etselerdi dünyaya. O ilk öğretmenlerim onun kitaplarını okusaydı da fizik bilgim optikliğimle sınırlı kalıp sınavlarda fen derslerinden borçlu çıkmasaydım. Yoktu o zamanlar, okuyamadık doğru, ama şimdiki çocukların keşke dememeleri için bu kitapları her öğretmenin mutlaka önce kendisinin okuması, sonra da yirmi bir kitabı en az yirmi bir çocuğa okutması gerekir diye düşünüyorum. Düşünüyorum şimdi bir okulda kırk öğretmen varsa her biri yirmi birer kişiye okutsalar sekiz yüz kırk kişi eder toplamda. Dur yahu merak ettim şimdi, ülkemizde faal kaç öğretmen vardı?
Şu Acayip Beyin
Şu Acayip BeyinÖzkan Öze (Tarık Uslu) · Uğurböceği Yayınları · 2019234 okunma
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.