Gönderi

' Kim ne söylerse söylesin, Kurtuluş Savaşı'nın kilit adamı Kazım Karabekir Paşa'dır.Bunu eserimizde yeri geldikçe gösterdik ve vurgu yaptık. Burada tekrarlamaya gerek görmüyorum. Fakat buna ek olarak Kurtuluş Savaşı gerçeğinin altını çizerken de es geçilmemesi gereken bir kaç hususu dillendirmemiz gerektiğine inanıyorum. Bunu da yine Kazım Karabekir Paşa'nın önemli ve yerinde tespitlerinden hareket ederek yapmak istiyorum. Malesef her alanın kaba softa ham yobazı olduğu gibi tarihin ve özellikle de yakın tarihin yobazları var.Tarihi gerçekleri araştırıp anlamaya fırsatı olmayanları avlamaya yönelik Anadolu ayranı gibi habire köpürtülen bir kurtuluş zaferi "masalı" duyarız. Kahramanımız yedi başlı devle hatta devlerle çarpışır. Bu çok riskli savaşı burnu bile kanamadan kazanan kahramanımız tek başınadır. Koca koca orduları dize getiren, masal kahramanımız önce gizlice, çürük bir tekne ile Samsun'a çıkar. Ortalıkta kimsecikler yoktur... Kapı kapı dolaşarak insanları toplar. Silah ve cephane hiç yoktur. Kırık dökük ve son derece ilkel silahlı ordu kurar. Çıkar düşmanlarının karşısına. Bu çok riskli mücadelede tek başınadır. Bir de bitkin, zavallı ordusu vardır. Kahramandır ya sonuçta; savaşı kazanır. Yunan Ordusu'nu denize döker ve ülkeyi kurtarır. * Hem sadece Yunan Ordusundan değil sadece, aynı zamanda Padişahtan, şeriattan, gericilikten, yobazlıktan da kurtarır. O olmasaydı biz yani tüm ülke Yunan istilası altında yaşıyor olacaktık hala. Yunan tohumu nesiller boy atacaktı bu topraklarda. İşte böyle... Bir de yazar çizer takımının yazdığı Kurtuluş Savaşı senaryosu var. Kahramanımızın yani Mustafa Kemal'in her yaptığı doğrudur. Dersin ki bunlara yahu akıl var mantık var. Bir tek kişi tek başına bunca işin üstesinden nasıl gelir? Osmanlı bakiyesi var, diğer paşalar var, halk var, kültür var, iman var... Var da var. E tabii bunların yanında Mustafa Kemal de var. Rus yardımı var, Hindistanlı ve diğer ülkelerin Müslüman halkının maddi yardımı var... Özellikle Ermenileri yenerek Doğu "geçit kapısını" sımsıkı tutan, Batı Cephesi'ne asker ve mühimmat sevkiyatı yapan Karabekir Paşa var. Erzurum Kongresi'nde Mustafa Kemal'in kongreye katılımını ve başkan seçilmesini sağlayan yine Karabekir Paşa var. Fakat ne var ki tüm bu yararları sağlayarak zaferin kilit noktalarını açan bu Kazım Karabekir Paşa, savaş sonrası kenara itilecek ve hatta idamla yargılanacak, idamından vazgeçilince de onu göz hapsinde tutacaklardır. Kurtuluş Savaşı zaferinde böylesine önemli vazifeler ifa eden "kahraman"ı İstanbul'da sürekli gözetim altına almak neyle ve nasıl açıklanabilir? Bu göz hapsi hikayesine yer yer değindik. Burada da savaş gerçeğinin bir iki ayrıntısına değinmek istiyoruz. Tabi yine Karabekir Paşa'nın kaleminden. Zafer sonrası uğradığı kadir bimezlik aslmda savaş esnasında kendini belli etmektedir. Bakınız Ermenilerle yapılan çok ama çok Önemli savaş esnasında Karabekir Paşa ne sıkıntılar çekmiş: “Birkaç gün sonra beklediğim karar geldi. Harekâta izin verilmişti, Nihayet Ankara’yı harekete geçmeye ikna edebilmiştim. Çok sevindim. Ne var ki hâlâ bana “Kolordu Komutanı” diye hitap ediliyor, Doğu Cephesi Komutanlığı yetkisi bir türlü verilmiyordu. Hâlbuki bu hususu da İstanbul’dayken planımıza yazmış ve karşılıklı olarak imzalamıştık. Ben de kendi kendime Doğu Cephesi Komutanı unvanını vererek karargâhımı Erzurum’dan Horzum sırtlarına taşıdım. Yerime de vekil olarak Albay Kâzım (Dirik) Bey’i bıraktım. Tam taarruza hazırlanıyordum ki, Mustafa Kemal Paşa’dan harekâtın yapılmayacağı emri geldi. Şaşkındım. Meğer Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Çiçerin’den bir mektup gelmiş. Mektupta “Ermenilerle savaşa girmeyin, biz birbirimizle anlaşacağız, Doğu yolu açılacaktır.” Denilmekteymiş. Derhal kıtalarıma bu “matem emri” ni verdim, harekâtı durdurdum. “Matem emri” dedim, çünkü eğer vakit kaybetmeyip harekâta bir ay önce başlamış olsaydık işlerimiz sonuna yaklaşmış olurdu. Burada güvenlik sağlanır, kış gelmeden Batı’ya tümenler, gönüllüler, silah ve mühimmat gönderme imkânı doğardı. Böylece İstiklal Savaşı daha erken biterdi. Öte yandan TBMM’de 11 Mayıs 1920 günü “Bolşevik olalım” diyenler ile manda taraftarlarının tartışması yaşanmış ve bakin iş nerelere ulaşmış? Erzurum’a gelen iki bakandan Yusuf Kemal Bey Bolşeviklik taraftarıydı, Bekir Sami Bey ise bazılarının düşündüğü gibi Batı devletlerinin yönetimini ehven buluyordu. Kendilerine aynen şu cevabı verdim: “Biri ateşte yanmak, diğeri suda boğulmaktır. Ben milletimize ve ordumuza dayanarak İstiklal Savaşı yapmaya taraftarım ve burada dürbünümün başında bunun için duruyorum. Millet Meclisi ve onun hükümeti böyle ateş ve suyla oynayarak vakit geçireceğine, bana harekât emri verseydi, şimdiye kadar en tereddütlü insanların kalbine bile bir ümit ve iman nuru doğardı.” Mustafa Armağan, Kazım Karabekir’in Gözüyle Yakın Târihimiz, s.151 152}. İşte böyle...
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.