Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

264 syf.
9/10 puan verdi
·
12 saatte okudu
KİTAP DEĞERLENDİRMESİ / BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER – RİVAYET Mİ, HADİS Mİ SÜNNET Mİ – Yüzlerce Yıllık Kavram Kargaşası Yeni bitirdiğim ve değerlendirmesini yapmak istediğim bu seferki kitap, gerçekten de çok önemli bir boşluğu doldurma ve alt isminde de belirtildiği üzere yüzlerce yıllık bir kavram kargaşasına ışık tutup çözme yolunda epeyce emek verilmiş bir eser. Güncel tartışmaların da merkez üssü olarak niteleyebileceğiz bu mesele üzerine yazılmış bu kapsamlı ve çok gerekli eser için hocama teşekkür ederim. Bu konuda bir kitap yazmak gerçekten de çok zor bir iş. Zira kavramlar birbirine girmiş durumda denilebilir. Aşırılıklara kaymak an meselesi. Öyle ki bir taraf Kuraniyyun aşırılığı, diğer taraf rivayeti ayet ile eş, hatta zaman zaman ayete üstün tutan “hadisçilik” aşırılığı… Sosyal medyadan ve çevremizden gözlemlediğimiz kadarıyla çoğunluk uçlardan birisine kaymış durumda maalesef. Oysaki kavramları doğru tahlil edersek uzlaşılamayacak bir durum yok ortada. Hoca bu çok ince ve keskin çizgi üzerinde gayet itidalli ve net izah etmiş meseleleri. Şimdi madde madde olarak değerlendirmeme geçmek istiyorum; 1- Yazar kitapta, zalim ve fasık Emevi sultanları döneminde yoğunlaşıp hız kazanan tedvin faaliyetlerini, rivayetlerin nasıl “hadis-i şerif” lere dönüştüğünü çok güzel ve çarpıcı bir şekilde izah etmiş. Sayfa 171’deki, “Siyasi Otoritenin Resmi Yazıcıları” bölümünde “hadis uydurma memurlarını” isimleri ile vererek çok üzücü ve trajik gerçekleri sunmuş. Olmayan ravilerin hatta sahabelerin nasıl hadis uydurma atölyelerinde (Bu benzetme Hatiboğlu Hoca’ya aittir) imal edildiğini izah ederken kitabın sonunda kurgulanmış 150 uydurma sahabi listesini bile vermiştir. 2- Sayfa 185’te; “Mana İle Rivayet Ve Çağdaş Bilimsel Kanıtlar” başlığı altında kulaktan kulağa aktarım metodunun nasıl sağlıksız bir yöntem olduğunu pekçok bilimsel veri ile izah etmiştir. Şu pasajın fotoğrafını almış olsam da burada alıntı yapmayı da önemli görüyorum: “Yukarıda detayıyla verdiğimiz akli veriler de göstermektedir ki insanların görsel şahitlikleri bile bir başka kişiye aktarım esnasında ciddi biçimde değişime açıktır. Hele ki görülmemiş sadece duyulmuş bir rivayetin aktarımı da bu değişim, bozulma ve çarpıtmaya bir hayli açıktır. Dikkat ediniz çalışmamızın başlarında değindiğimiz siyasal müdahaleleri yok saysak, tüm doğallığıyla müdahaleye uğramamış kabul etsek dahi Resulullah’a atfedilen rivayetlerin “Nass” olarak kabul edilemeyeceği ortadadır. Kaldı ki yukarıda alıntıladığımız bilimsel veriler bizzat yaşanılan bir olayı gözle görmeyi konu edinirler. Bir de görülen tanıklığın olayı görmeyen kişilerce sözlü aktarımını düşünelim. Sözel rivayet akratımında rivayet içerisindeki bilginin uğradığı değişimleri en iyi “kulaktan kulağa” adlı oyunda gözlemleriz. Şu örnek gayet açıktır…” (Sayfa:193) 3- Sayfa 213 kitabın özeti niteliğinde olup harika ifadeler içermektedir. Bazı cümleleri buraya almak istiyorum: “…Şüphesiz kitaplardaki rivayetlerin vahiyliğini dayatmak ne kadar yanlış ise, Kuran’ı ve sünneti birbirinin alternatifi görerek yanlış bazı rivayetler yüzünden bütün rivayetleri ve sünneti dışlamak da o kadar yanlış bir tutumdur…”, “…Rivayet ekolü terminolojisinde sünnet ifadesi hem uygulama, hem hadisler için ortak olarak kullanıldığı için bu karışıklık meydana gelmiştir. (Benim de “Kuran Bize Yeter Söylemi” kitabı için Prof. Dr. Enbiya Yıldırım’a yaptığım itirazda üzerinde durduğum konu / M.S.) Değilse aklı başında hiçbir Müslüman Rasulullah’ın yaptığı uygulamaya ve din olarak buyurduğu bir söze karşı çıkması veya dışlaması sözkonusu değildir.”, “…Onun İçin tümden kabul yahut red yerine, iki taraf da yemeğin yanmış kısmını kesip atmak, düşen kılı çıkarmak ve pirincin taşlarını ayıklamak gibi bir yöntem izleseler daha makul, bilimsel ve yararlı bir iş yapmış olurlar…” 4- Sayfa 207’deki “Akıl mı, Nakil mi Kavgası” başlığı ile verilen bölümde Mutezile ve Rey Ekolü çatışması irdelenmiş akli çıkarımlar ile bile reddedilebilecek hadis örnekleri verilmiştir. 5- Sayfa 86’da peygamberimizin veda hutbesinde söylediği rivayet edilen ve her ekolün kendisine uygun olan versiyonunu aldığı meşhur “ümmete bırakılan şey” hadisinde yazar bu hadisin 3 değişik versiyonunun olduğu şerhini düşmeden Muvatta’daki rivayeti, yani “Size Kuran ve sünnetimi bırakıyorum..” almış. Kütüb-i sitte’den Müslim, Ebu Davut ve İbn Mace versiyonu ise “Size Kuran’ı bırakıyorum” şeklindedir. Bir de şiilerin esas aldığı: “Size Kuran’ı ve ehl-i beytimi bırakıyorum…” şeklinde olanı mevcuttur. Elbetteki bir tanesi tercih edilebilir ancak ortada böyle bir karmaşanın olduğu da izah edilmeli idi. Tercih edilen rivayet aynı zamanda bugün ve geçmişte “rivayet dini” savunucularının temel delillerinden birisi olmuştur. 6- Sayfa 81’de: “…Azı dişlere sahip hayvanlar, pençeleri olan kuşlar ve ehlileştirilmiş eşekler peygamber tarafından yasaklanmıştır…” denilirken; Sayfa 98’de; “…Resulullah kendiliğinden, Allah’ın bildirmesi olmaksızın ne helal koyabilir ne de haram…” denilmektedir. Bu iki ifade arasında çelişki gözükmektedir. Ancak sayfa 81’deki pasajda: “…Bununla birlikte bu yasaklama bu tür şeyleri yemekten uzak insan doğasının/fıtratının betimlenmesidir. Bu yüzden bu yasaklama sünnet olarak betimlendirilemez. Bu yüzden Kuran’da belirli bazı yiyeceklerin yasaklanması (6/46 ve 2/173) yanlızca insan fıtratının betimlenmesidir. İnsan özünde bilir ki aslan, kaplan, fil, karga, kartal, akbaba, örümcek ve insan eti yenilemez…” açıklaması da mevcuttur. Sayın yazar ile bu kitabını aldığım Zonguldak ziyaretinde ayak üstü ve çok kısa olarak bu yeme içme haramlıkları meselesini konuşmuştuk. Şimdi bu değerlendirmede uzun uzun bu konuya tekrar girmek istemiyorum ancak “Kuran’da zikredilen 4 şey haricinde ve peygamberce de yenilmesi yasak olan hayvanlar ilan edilebilir…” denilirse arkasından çok sayıda ve çok kritik sorular gelmektedir. Ben bu konuyu detaylı olarak, CEVAP BEKLEYEN SORULAR kitabımın 87-92. Sayfalarına işledim ve soruları-tezleri izah etmeye çalıştım. İlgilenenler oraya bakabilirler. 7- Sayfa 103’te: “… Ayrıca bir uygulamanın (sünnetin) Kuran’a uygun olması ve bizden önceki Müslüman nesillerce kitlesel olarak uygulanarak bize intikal etmesinin bu yaklaşım sahiplerince (sünneti inkar edenler kastediliyor / M.S.) hiçbir değerinin olmaması sorgulanmamaktadır. Oysa aklen böylesi uygulamalar üzerinde kitlesel bir konsensüs bulunuyor olması, bu uygulamaların Allah resulü ve arkadaşlarından bize ulaştığının güçlü bir delilidir…” Okuyan arkadaşlarım bilirler ki ben de her iki kitabımda yazarın belirttiği gibi böylesi kitlesel uygulama ve üzerinde kitlesel bir konsessüsün oluştuğu durumlara hiçbir değer verilmeyip sorgulanmaması üzerine uzun uzun durmuştum. Ancak burada 2 kategoriden behsetmek gerekmektedir. Birincisi alıntının başında belirtildiği gibi Kuran’da bulunmayan ama Kuran’a ters olmayan konularda oluşan kitlesel uygulama örnekleri olup, maalesef bu konuda da “Kuran’da bu geçmez öyleyse yoktur, Peki Kuran’da geçiyor mu? Vs…” anlayışı oldukça yaygındır. Namazın vakitleri, rekatları, rükunları vs.. konularında “Kuran’da yoktur” deyip tartışma çıkarmanın bir anlamı yoktur. Mütevatir sünnete uymakla bir şey kaybetmeyiz. “Namaz sonunda niye selam veriyoruz Kuran’da geçiyor mu?” ve benzeri yüzlerce herze ve boş tartışma hergün sosyal medyada havada uçuşmaktadır. İkinci ve daha önemli/sorunlu başlık ise (benim daha çok üzerinde durduğum/çalıştığım) Kuran’dan dayanak almayan ve hatta yer yer Kuran’a aykırı gözüken hususlarda oluşan kitlesel konsensüs ve kitlesel uygulama örneğinin olduğu konulardır. Kadınlara Cuma namazının farz kabul edilmemesi, hayızlı kadınlara oruç tutma yasağı (bir kesimin görüşüne göre namaz kılma yasağı da bu kapsama alınabilir), 60 gün oruç keffareti meselesi vs… Bu durumlarda nasıl bir tavır almak gereklidir? Tartışılması ve çözüm bulunması gereken asıl sorun bunun nasıl böyle olabildiğidir. Kitapta bu konuda bir başlık açılsaydı çok yerinde olurdu. Dikkat edilirse yazarın sayfa 67’nin sonunda çok güzel ifade ettiği gibi “inançları ve teorik konuları sünnet kapsamında almayıp” üzerinde ne kadar ittifak olursa olsun mehdiyet, şefaat, kabir azabı gibi pek çok, uygulamalı olmayıp inanç konumunda olan meseleleri kapsam dışında tuttum. Bu güzel ve değerli çalışması için Bülent Şahin ERDEĞER’i bir kez daha tebrik eder, konuya ilgili ve alandaki tartışmaları takip eden/içinde olan herkesin kitabı mutlaka ama mutlaka okumasını tavsiye ederim. / METİN SEVİL
Rivayet mi Hadis mi Sünnet mi
Rivayet mi Hadis mi Sünnet miBülent Şahin Erdeğer · Düşün Yayınları · 20175 okunma
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.