Gönderi

Frédéric Gros "un Yürümenin Felsefesi Kitabından: Yokluk hissetmeyen kişi zengindir . İşte biz, iki ayağı üstünde hareket eden, büyük ağaçlar arasındaki katıksız güç ve haykırıştan ibaret bir hayvanız. Sessizlik, ekseriyetle, karşılaştığım insanlardan daha fazla şey öğretiyor bana. #HenryDavidThoreau Aslında bizi yalnızlığa sürükleyen çoğunlukla başkasıyla karşılaşmaktır. “Bir kere keşfettin mi, kolayca bulursun artık beni; bundan sonraki zorluk beni kaybetmek olacaktır” "Dünyadan bir şeyler beklemeyi bırakır bırakmaz, dünya da kendini size verir, bırakır, teslim olur. Hiçbir şey beklemez olduğunuzda, mevcudiyet için bir takviye, karşılıksız bir lütuf olarak sunulur her şey." Bana seyyar bir yaşam gerek. Güzel bir havada, güzel bir ülkede telaşa gelmeden yol yürümek ve yürüyüşün sonunda da hoş bir manzarayla karşılaşmak, onca yaşam tarzı arasında zevkime en uygun olanı. Gecenin büyüsünden sonra... ".... sabahlardır inancı doğuran." “Şunu bunu yapmak, orada burada gezmek, görmek, yaşamak, basıp gitmek isterdim.” Göğün altında yürüyordum, İlham Perileri! Ve kul köleydim size; Ah tanrım, ne muhteşem aşklar düşledim! Sadece kitaplar arasında düşünebilenlerden, aklını kitapların dürtüklemesini bekleyenlerden değiliz biz. Bizim etho-sumuz açık havada, tercihen yolların bile tefekküre daldığı ıssız dağlarda veya deniz kıyılarında yürüyerek, sekerek, tırmanarak, dans ederek düşünmektir... Kitapların amacı yaşamayı öğretmek değil (ders verenlerin hüzünlü görevidir bu), içimizde yaşama, başka türlü yaşama isteği uyandırmaktır: Kendi içimizde yaşama imkanıpnı, yaşamın ilkesini bulmak. İki kitabın arasında yaşam sıkıcıdır ( iki okumanın arası tekdüze, gündelik işlerle doludur), ama kitap farklı bir varoluş umudu uyandırır. Kitaplar, gündelik yaşamın sıkıntısından kaçış değil, bir yaşamdan ötekine geçiş aracı olmalıdır. Mümkün mertebe az oturmalı; açık havada yürürken doğmayan, şenliğine kasların da katılmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli. Önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir. Daha evvel de söylediğim gibi, Kutsal Tin'e karşı işlenen esas günah, yerinden kıpırdamamaktır. Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. "...kişinin tecrübe edeceği şey nihayetinde hep kendidir.” Faydasızdı ve aylaklığı onu marjinal kılardı. Buna rağmen hiçbir zaman tamamen pasif de sayılmazdı. Hiçbir şey yapmayabilirdi ama her şeyin izini sürer, gözlemlerdi, zihni hep tetikteydi.... Bir kere keşfettin mi, kolayca bulursun artık beni; bundan sonraki zorluk beni kaybetmek olacaktır. #Nietzsche Elimizle yazarız evet, ama "sadece ayağımızla" iyi yazarız! "Kendi kendimizin esiriyizdir." Bilakis, zamanı hızlandıran acelecilik ve sürattir. Çıplak gözle bakar çocuklar, ne görüyorlarsa o... "... gerçekçi olanlar çocuklardır; onlar hiçbir zaman genellemelere göre hareket etmezler." Mutluluk tekrarlanamaz olduğu için hayli kırılgandır; mutluluk anları nadirdir, bu anlar dünyanın kumaşındaki altın iplere benzer, onları yakalamak gerekir. Mutluluk “sarsıntısız ve kesintisiz, tekdüze ve ılımlı bir hareket” ister. Yürümek şehirli insanın mantığını, hatta en yaygın şartlanmışlıklarını bile tersyüz eder. Azar azar unutulmaya başlanır her şey, insanlar başka şeylere, başka husumetlere dalmışlardır. Hepsi bu kadardır işte. Yürürken geri dönmek söz konusu değildir. Çekip gitmiş, yola çıkmışsınızdır, işte o kadar. Yorgunluğun, tükenmişliğin, kendinizi ve dünyayı unutmuş olmanın muazzam keyfini hissedersiniz akabinde. Beyinlere işlenmesi gereken bir cümle.. "Maddi olan şey aldatıcıdır, değişken ve görecelidir, beden bir kılıftır, hakikatse ruhta, fikirde ve zihinde gizlidir." Her şeyi bastırır yorgunluk. Dünyanın kapısını bir kez çaldınız mı, sizi hiçbir şey tutamaz. Adımlarınızı kaldırımlar yönlendirmez artık. Dönemeçler yıldızlar gibi titrek titrek parlar, o kan donduran seçim yapma korkusuyla yeniden karşılaşırsınız; baş döndürücüdür özgürlük... Özgürlük, bir düşün farkına varmamızı sağlar: çürümüş,kirlenmiş, yabancılaştıran, içler acısı bir medeniyeti reddetmenin ifadesi olarak yürümek. Gandi'ye göre gerçek zıtlık Batı ile Doğu arasında değil, güçlerin bir araya toplandığı, hız ve makine uygarlığıyla gelenek, dua ve elişçiliği uygarlığı arasındadır. Gevezelik sağır eder insanı: Her şeyi saçma kılar, sizi serseme çevirir, pusulanızı şaşırtır. Gevezelik her zaman her yerdedir, dört bir yanı basar, dört bir yana yayılır. ...dilimizin çarçur edilişidir gevezelik. "Nereye gidersek gidelim, hoşçakal burası..." Çalışmak: birikim yapmak, hiçbir kariyer fırsatını kaçırmamak için hep pusuda beklemek, bir mevkiye göz dikmek, iş yetiştirmek, rakipleri düşünüp endişelenmek. Bunu yap, şunu görmeye git, öbürünü davet et: sosyal ilişkilerdeki baskılar, kültürel modalar, iş yoğunluğu... Her zaman bir şeyler yapmak, peki ya “olmak”? Bunu sonraya bırakırız çünkü hep daha iyisi, daha acili, daha öncelikli olanı vardır. Var olmak yarına kadar bekleyebilir. Ancak yarın da öbür günün işlerini getirir. Bitmeyen karanlık bir tünel. Ve buna yaşamak derler. Aklınıza estiği gibi atamazsınız adımlarınızı. Hangi sapaktan döneceğinizi şaşırırsanız bedelini ağır ödemek zorunda kalabilirsiniz. Biraz tuhaflaştım. Derdim tasam yok, hiçbir şeyi umursamıyor, hiçbir dış etkene kapılmıyor ve hep yalnız kalmak istiyorum. "...Zaman ve mekandan sıyrılmanızı sağlayan her şey sizi hızdan uzaklaştırır." "...tek bir ihtiyacım var artık: hiç durmadan dua etmek." Doğadan gelen güç ile... Günün geri kalanını ormanda geçiriyor, ilk çağların resimini arayıp buluyor ve öyküsünü cesurca karalıyordum. İnsanların acınası yalanlarını yakalıyor, hiç sakınmadan insan doğasını tüm çıplaklığıyla ifşa ediyor, onu biçimsizleştiren, başkalaştıran zamanın ve olayların seyrini kovalıyor, insanın yarattığı insanla doğal insanı mukayese ederek onlara söz ve mükemmeliyetçileri içinde yer etmiş, sefaletlerinin gerçek kaynağını gösteriyordum. #Jean-JacquesRousseau Hiçbir beklentisi olmayan, bir kuş hafifliği ve tazelik hissi Korku ve umudun yarattığı tedirgin dalgalanmalardan kurtulmuş olmak ve hatta kendini bütün kesinliklerin ötesine konumlandırmaktır huzur... İlk Hıristiyan teologlara göre, bu dünyada sadece birer yolcu olduğumuzdan, evimizi başımızı soktuğumuz bir sığınak, sahip olduklarımızı fazladan bir yük, arkadaşları da yol üstünde karşılaştığımız insanlar olarak görmemizde fayda vardır. "Hatırlamak artık hiçbir yaranın kabuğunu kaldırmamakta veya kayıp bir mutluluğun ruhu yoran hasretini uyandırmamaktadır." Şehirlerden gittikçe daha çok tiksinir olmuştur; ona göre şehirler kirli ve pahalıdır. Tabiata ilgisi olmayan kişi hayata dâir çok şey kaçırır.. "Doğanın ona söyleyecek pek bir şeyi yoktur." Temel olarak umut bir şey bilmek istemez, o yalnızca inanır. İnanmak, düşlemek ve umut etmek tüm edinilmiş bilgileri, alınmış dersleri ve geçmişi hiçe sayar... Zengin, kendininkinden daha dolu olmadığını görmek için komşusunun tabağına göz dikerek tıkınır. "Onca insan kitaplarını sadece başka kitapları okuyarak yazmıştır; o kitapların pek çoğu havasız kütüphanelerin kokusunu taşır. " Gördüğüm, görebildiğim her şey bana aittir. Ne kadar uzağı görüyorsam, o kadar çoğuna sahibim. Yalnız değilim: Dünya bana ait; benim için ve benimle var. "Nietzsche için çıkmak, tırmanmak, yükselmek demektir yürümek." Frédéric Gros Dünya insanı olmak bunu gerektirir... Yaşlı uygarlığımıza karşı doğru düzgün bir bağımsız bakış açısı kazanabilmemiz için çok yol almamız gerek, yavaşça, ama hep daha yukarıya. #Nietzsche "... çalışmanın sonunda, haddinden uzun odaklanmak zorunda kalındığı için sinirler yıpranır." "Vazgeçişle gelen özgürlük." Fakat yalnızlığın içine salladığı her kürek özgürlüğünün biraz daha derinleşmesinin işaretiydi. Fakat yalnızlığın içine salladığı her kürek özgürlüğünün biraz daha derinleşmesinin işaretiydi. Çünkü yürüyen insan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer. Yürümeden hiçbir şey yapmam, benim çalışma odam kırlardır. Masa, kağıtlar ve kitaplardan oluşan bir manzara beni daraltır. Çalışma araç gereçleri bezginlik verir bana, yazı yazmak için masaya oturursam yazacak bir şey bulamam ve bir düşüncem olması gereği de beni tamamen düşüncesiz bırakır. Huzur artık hiçbir şey beklemiyor olmanın, yalnızca yürümenin, yalnızca ilerlemenin hissettirdiği tazeliktir. "Anıların ağırlığı altında ezilmiyorsu-nuzdur. Her şey mümkündür hâlâ." Konuşmadan evvel görmelidir insan. #HenryDavidThoreau Can sıkıntısı, boş zihinle karşılaşan bedenin hareketsizliğidir. O yüzden doğa insana huzur veriyor demek ki... "Doğadan; güneşten, rüzgardan, topraktan ve gökyüzünden daha hakiki bir şey yoktur; onların hakikati de sonsuz enerjilerinde saklıdır." Doğadan; güneşten, rüzgardan, topraktan ve gökyüzünden daha hakiki bir şey yoktur; onların hakikati de sonsuz enerjilerinde saklıdır. Onca felsefenin, insaniyetin, nezaketin ve haşmetli vecizenin ortasında, yanıltıcı ve boş bir dış görünüşten, faziletsiz şereften, irfansız akıldan ve mutluluk barındırmayan hazdan başkası yok elimizde. #Jean-JacquesRousseau Geçmişten alınacak ders yoktur, zira ders almak eski hataları tekrarlamaktır. "Dil bir talimatname, bir fiyat listesidir." Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar... Medeni insanın durumuyla vahşi insanın durumunu hiçbir peşin hükme kapılmadan mukayese edin ve elinizden geliyorsa, medeni insanın kötülüğünden, ihtiyaçlarından ve sefilliklerinden başka, acıya ve ölüme kaç yeni kapı açtığını bir araştırın. #Jean-JacquesRousseau Yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız, çünkü yürüyen bedenin tarihi yoktur, o sadece hareket hâlindeki kadim yaşamdır. Ne yazık ki, uzun zamandır pek çoğumuz, doygunluğa ulaşmanın nesnelere sahip olmaya ve toplumsal itibara dayandığı inancını aşılayan kötü imajların tuzağına düşmüş durumdayız. Aslında çok yakınımızda ve çok basit olan -ve belki de bu yüzden zor görünen- neşeyi aramaya çok uzaklardan başlarız. Halbuki biz çoktandır bunun ötesindeyiz, hep ötesindeydik. "... zamanın şakası yoktur." Yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız, çünkü yürüyen bedenin tarihi yoktur, o sadece hareket hâlindeki kadim yaşamdır. Bitmeyen karanlık bir tünel. Ve buna yaşamak derler. Yürümek öfkeyi söküp alır, insanı arındırır. 'Kopmak zordur' der Nietzsche, ' bir bağı ortadan kaldırmak acı vericidir'. Para ruhları boşaltmak, tıp ise yapay bedenler inşa etmek için istila eder sporu. Amerika yerlileri, toprağı kutsal bir enerji kaynağı olarak görürlerdi. ... Toprak ebedi bir güç membasıydı, çünkü o gerçek Anamızdı, bizi besler ve ayrıca bağrında atalarımızı saklardı. Tabiatta dönüşüm onda gerçekleşirdi. Bu yüzden Amerika yerlileri, ellerini gökyüzüne uzatıp yıldızlardaki tanrılardan yardım dilemek yerine, toprakta yalın ayak yürümeyi tercih ederdi. Kin, güvensizlik ve nefretin kaynağı ilkel vahşilik değildir. Bu duygular, dünyanın yapay bahçesine hapsolmuş bize aşılanmıştır ve o zamandan beri hiç durmadan tomurcuk vermeye, yeşermeye ve tabiatında merhametli yüreklerimizi boğmaya devam etmektedirler. Yapaylık, yani söylevlerin, toplumsal düzenlemelerin, siyasi kanunların yapaylığı benliğin bu saf, şeffaf hâlini puslandırır. O hâlde, her daim, bize sunulanları değil, bunların ardında sükunutle varlığını sürdüren hakikati aramak gerekir. Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım , yaşamadım, kendim olmadım ... Yürümek öfkeyi söküp alır, insanı arındırır. "... bazen etabı tamamlamak için önümüzde hâlâ gidilecek birkaç saatlik yol varken, bir de üstüne yol dikleştiğinde, bedenin ağırlığı her adımda kendini iyice hissettirir, dizlerin üstünde bir örs vardır sanki." Öldürmek değil de durdurmaya çalışsak.... Thoreau, “Sanki sonsuzluğu yaralamadan zamanı öldürebilirmişiz gibi,” diye yazmıştı. Deniz ve alabildiğine gökyüzü! Bunca zaman ne diye işkence etmişim kendime! "Kopmak zordur," der Nietzsche, Yoksulun tek zenginliği bedenidir Yürüyen kişi toprağın evladıdır . Kendimde doğal olan ne bulabileceğim? Kitaplarda değil, sadece yalnız başına yürüyerek bulabileceğim şey ne? Tüm dünya gelip geçici bir barınaktır. Tecrübenin verdiği rahatlık bu olsa gerek.. Yetişkin kimse her şeye ardında bıraktığı yılların tepesinden bakar. Tecrübeyle gelen bakış açısıysa her şeyi aynı seviyeye çeker, bir araya yığar, yavanlaştırır. Her şey aynıya döner. Gandhi'den... Yalnız yürü. Çağrına kulak vermiyorlarsa eğer, yalnız yürü; Korkar da dehşet içinde duvara dönerlerse yüzlerini, Ah sen, kara bahtlı, Aç zihnini ve yalnız konuş. Yoldan cayar da, bırakırlarsa yabanda seni, Ah sen, kara bahtlı, Yolun üstündeki dikenleri çiğne ve Kana bulanmış o yolda yalnız yürü. Kırılma dışarıdan gelmek zorundadır. Bu durum sizi çetin bir sınavla yüz yüze getirir ve arzularınızın ne kadar kısır olduğunu anlarsınız. Canınız sıkılırken her an yinelenen bir tatminsizlik, başlangıçlara karşı bir tiksinti duyarsınız: Her şey başlar başlamaz bıkkınlık verir çünkü başlangıcı yapan sizsinizdir. Yaşamlarını ofiste klavye tıkırdatarak geçiren o dalgın, soyutlanmış insanları düşünüyorum. Dedikleri gibi ''bağlılar'', peki ama neye? Saniyede bir değişen enformasyona, imaj, sayı, tablo, grafik seline bağlılar. İşten sonraysa doğru metroya veya otobüse giderler, yani hep hıza bağlıdırlar; bu sefer bakışlar telefon ekranına mıhlanır, parmaklar hafifçe de olsa hâlâ hareket hâlindedir, mesajlar, görüntüler akmaya devam eder. Ve daha günü görmeden akşam olur. Sıra televizyondadır, alın size bir ekran daha. Peki bu insanlar hiç toz kaldırmadan, birbirleriyle temas etmeden hangi boyutta, hepsi birbirinin aynı hangi mekanda, yağmurmuş güneşmiş hiçbir şeyin fark etmediği hangi zaman diliminde yaşıyorlar? İlk insanı içinde bulmanın çabası.. "... bu gün boyu süren yürüyüşlerde kültürle, eğitimle, sanatla bozulmamış doğal insanı bulmaya yönelik çılgın planının çatısını kurar." Kırılma dışarıdan gelmek zorundadır. Bu durum sizi çetin bir sınavla yüz yüze getirir ve arzularınızın ne kadar kısır olduğunu anlarsınız. Canınız sıkılırken her an yinelenen bir tatminsizlik, başlangıçlara karşı bir tiksinti duyarsınız: Her şey başlar başlamaz bıkkınlık verir çünkü başlangıcı yapan sizsinizdir. "Enerjiyi heba ederek değil, enerjiyi harekete geçirerek ilerlemek..." Tecrübenin verdiği rahatlık bu olsa gerek.. Yetişkin kimse her şeye ardında bıraktığı yılların tepesinden bakar. Tecrübeyle gelen bakış açısıysa her şeyi aynı seviyeye çeker, bir araya yığar, yavanlaştırır. Her şey aynıya döner. Erozyon, bağıra bağıra geliyor. "... insanlar hiç toz kaldırmadan, birbirleriyle temas etmeden hangi boyutta, hepsi birbirinin aynı hangi mekanda, yağmurmuş, güneşmiş hiçbir şeyin fark etmediği hangi zaman diliminde yaşıyorlar? Yollar ve patikalarla bağı kopmuş bu hayatlar, insanlık durumunu unutturuyor onlara, sanki zamanla değişen hava, erozyon yaratmazmış gibi. "Ruh bedenin gururudur." Azar azar unutulmaya başlanır her şey, insanlar başka şeylere,başka husumetlere dalmışlardır.Hepsi bu kadardır işte. Bazı kitaplarsa ferah havayı solur; dışarının zindeleştiren havasını, ulu dağların rüzgarını, göğe uzanan sarp kayalıkların zangırdatan buz gibi soluğunu ya da çamların arasından geçen Güney yollarının taze ve serin sabah esintisini. Bu kitaplar nefes alır. Mağrur, ölü bir bilgeliğe bulanıp ağırlaşmamışlardır." On altı yahut yirmi yaşındayken hafif umutlardan başka yükünüz yoktur. Anıların ağırlığı altında ezilmiyorsunuzdur. Her şey mümkündür hâlâ. İçinizde arzuların şekillendiğini hisseder, bütün olasılıklardan keyiflenirsiniz. Mutlu gün doğumlarının, yaşamın ışıl ışıl sabahlarının yürüyüşüdür bu. Dünyanın ayaklarının altında kıpırdandığını bilmek... Disiplin, imkanlı olanın ısrarla tekrarlanmasıyla fethedilen imkansızlıktır. Soğukta yürümenin verdiği mutluluk biraz da göğsümüzde yanan o küçük ateşi hissetmekten gelir. Her şeyi bilemeyiz, her şeyi yapamayız. Bildiklerimiz Hakikatin, yapabileceklerimiz de Gücün karşısında birer hiçtir. Bu kabul, haddimizi bilmeyi öğretir. "Sporla savaş arasında, savaşta onura, sporda utanca dönüşen bir benzerlik bulunur: rakibe duyulan saygı, düşmana duyulan nefret."
··
219 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.