Gönderi

Doğum travması,
Ne kadar büyük olursan ol, ilk başta salya kadar pis ve idrardan daha pis kokulu bir şeydin; sonra bir solucan gibi dönüşümler geçirdin, ve nihayet dünyaya geldin, neredeyse cansız olarak, ağlayarak, bağırarak ve bunca kez yardıma çağırdığın güneşten nefret ediyormuşsun gibi gözlerini yumarak. Sana yemek veriyorlar, büyüyorsun, filiz gibi boy atıyorsun; rüzgarın erken çağında seni alıp götürmemesi gerçekten tesadüf, zira neye maruz kalmıyorsun ki? Havaya, ateşe, ışığa, gündüze, geceye, soğuğa, sıcağa, seni çevreleyen her şeye, var olan her şeye. Bütün bunlar sana hakim oluyor, heyecanlandırıyor; yeşilliği, çiçekleri seviyorsun ve soldukları zaman üzülüyorsun; köpeğini seviyorsun, öldüğü zaman ağlıyorsun; bir örümcek üstüne geliyor, korkuyla geriliyorsun; gölgene bakarken bazen ürperiyorsun, ve düşüncen, hiçliğin esrarlarının içine daldığı zaman, ürküyorsun ve kuşkudan korkuyorsun.
Sel YayıncılıkKitabı okudu
·
3 görüntüleme
Sibel