Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türkçeyi veya Türkçeleşmişi seçme esasında olan bir “Arınmış Türkçeye” taraftar olduğunu/olduklarını yazmıştı fakat bu sadeleştirme işi belli prensiplere bağlanmalıydı. Aslında buraya kadar söylediklerimizin de bir özeti mahiyetinde olan esaslar şunlardı: a- Türetilen kelimeler Türkçe kök ve ekleriyle türetilmeli, b- Yazı dilinde Türkçe kelimeler tercih edilmeli, c- Türkçe olmayan ancak kullanılması mecburî olan kelimeler arasından Türkçenin fonetiğine uygun olan seçilmeli, ç- Gereksizse yabancı kelimeler kullanılmamalı, d- Kelime türetilirken veya seçim yapılırken Türkçenin zevki kollanmalı. Buraya, Atsız’ın 1950’lerde yazdığı ve idarî bir takım tedbirleri içeren tavsiyelerini de eklemeli ve yaklaşık 10 yıl arayla ortaya konan bu prensipleri birleştirmeliyiz. e- İmlâ yanlışı bulunan her türlü yayına para cezası kesilmeli, f- Okullarda imlâ meselesine önem verilmeli, g- Tarihçi ve dilcilerden mürekkep bir heyet Türkçe olmayan kurum ve coğrafî isimleri Türkçeleştirmeli, ğ- Doğacak çocuklara Türkçe isim verme mecburiyeti getirilmeli, h- Soyadları ismin önüne getirilmeli ve “Oğlu” veya “-gil” şeklinde bitmeli, ı- “Bey” ve “Bayan” kelimelerinin yerine “Beğ”, “Hanım” gibi unvanlar canlandırılmalı, i- Bu tür konuların öğretimi ilkokuldan lise tamamlanana kadar sürmeli, j- Gerçek ve ilmî bir dil kurumu kurularak dilin yabancı kelimeler tarafından işgâl edilmesi önlenmeli, k- Devletin adı “Türkeli” olmalı. Bunca yazdıktan sonra Türkçülerin sade Türkçeye taraf, “uydurukça” olarak niteledikleri Öztürkçeye ise karşı olduklarını söylersek hata etmiş sayılmayız. Fakat onların kullandıkları dilin sade Türkçeye ne derece yakın olduğunu söylemek bize düşmeyecektir. Bu tezin bütünündeki alıntılardan veya makalelerin asıllarından yapılacak okumalar okurun kesin bir kanaâte varmasına yardımcı olacaktır.
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.