Gönderi

152 syf.
·
Puan vermedi
Bana Seni Gerek Seni
“Her arayan bulamaz, fakat bulanlar sadece arayanlardır” (Mevlana) Adnan Şenses yalnız değil, Homo Sapiens de bu sorunun cevabını arıyor: “ Yıllardır bu soruyu soruyorum kendime/ Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim.” Ruhumuz hafızasını yitirmiş bir esir gibi “ben kimim, burası neresi, ne yapmam gerekiyor” sorularıyla meşgul ve tedirgin(en azından bir kısmımızın). Bu sorulara cevap aramak için ruhani bir arayışa çıkmak bir çok kültürde ve dinde ortak. Tüm zihin ve beden konforunu bir kenara bırakarak yüce değerlerin peşine düşmek, bunu nerede ve hangi sıfatla yaptığından bağımsız, saygı duyulası bir tercihtir. Mesela tasavvufta da bulmaktan çok aramak ön plana çıkartılır. Ki bunu en güzel Kabe’ye gitmek için yola çıkan karınca anlatır. Kendisine boşa uğraşma varamazsın, dediklerinde “ Varamazsam da yolunda ölürüm.” der. Yani bu konuda yolculuğa karar vermiş yolcu halkın hor görmesini baştan kabullenmelidir. Yunus’un deyişiyle “Ko gülen gülsün/Hak bizim olsun/Gafil ne bilsin/Hakkı seven var.” Siddhartha da bu yolculardan biri. Yaşadığı her acı, her imtihan onu yavaş yavaş Buddha’ya götürür. Önce ailesinden ayrılır, sonra en yakın arkadaşından, bedenini farklı terbiyelerden geçirir, bir zaman çocuk insan diye adlandırdığı insanlara benzer, dünya nimetlerinin peşinde sürüklenir, çocuğuyla yaşadıkları, kendi ‘ben’iyle olan iniş ve çıkışları her biri ayrı çiledir. Ama bunlar ‘yol’da olmanın tabi halleridir. “ Bu yol uzaktır/Menzili çoktur/ Geçidi yoktur/ Derin sular var.” Öldürmeyen acı geliştirir, derler. Siddhartha’nın da ruhu öyle gelişir ki gördüğü her şeyde ‘O’nu görmeye başlar. Bir nevi Vahdet-i Vücuda erer. İnsanın kendisine cevabı zor sorular sorması huzurunu kaçırır. Kimisi gelen sese kulak tıkar, kimisi bunların varlığından dahi habersizdir. Her dünya nimeti insanın bedenine bir kat daha giydirdiğinden akıl ve ruh bu engeli aşıp da sesini duyuramaz. Mutlu ve zevklerle sarılı insan mevcut konforunu korumak için hareketsiz kalır. Mutsuz insan ise arayış halindedir. Onun için denilebilir ki dünya tarihi biraz da mutsuzların tarihidir. Demek ki insan mutsuz ve huzursuz olmaktan o kadar da korkmamalıdır. Kazancakis’in Allah’ın Garibi’nde geçen bir kıssa vardır: “ Vaktiyle bir zahit varmış. Yıllardır Tanrı’yı görmek ister, bir türlü göremezmiş. Hep önüne bir şey gelir, göremezmiş. Zavallıcık ağlar, bağırır, yalvarırmış; ama hep boşunaymış! Tanrı’yı görmesine neyin engel olduğunu anlayamazmış bir türlü. Ama günün birinde sevinç içinde yatağından sıçramış. Bulmuş! Öteberisi içinde pek sevdiği bir şeyi, güzel,süslü bir testiciği varmış, oymuş nedeni. Testiyi aldığı gibi paramparça etmiş. Sonra gözlerini yukarı kaldırmış ve ilk kez Tanrı’yı görmüş.” Balonun yükselmesi için yüklerini bırakması gerektiği gibi ruhun yükselmesi de bedenin yüklerinden kurtulmasıyla mümkün olabilir. Her ruhun arayışı, her aklın soruları ve her bedenin arzuları vardır. Tercihteki cesaret Siddhartha’yı Buddha yapıyor. Hareketsizlikten paslanmış ruhumuza sorarak başlayalım: “ Peki senin engelin ne?” NOT: Siddhartha’ yı arayış ve yolculuk romanlarını sevenlere öneririm. Bu tür romanlardan hoşlananlara naçizane benzer temada bir kaç önerim olacak: 1- Yeniden Çarmıha Geriliş( Nikos Kazancakis) 2- Allah’ın Garibi ( Nikos Kazancakis) 3- Mantıkut Tayr( Feridüddin Attar) 4- Leyla vü Mecnun( Fuzûlî)
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202038,3bin okunma
··
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.