Batı’daki yaşlı lakin metresi olan bir adam ile Suriye sınırındaki Kürt kaçakçıyı bu kadar iyi anlayıp onun dünyasından diğerinin dünyasına samimi geçişler yapabilmesini tek bir kültüre aidiyet geliştirememiş olmasına bağlıyorum ben.
‘Sanma ki Yalnızsın ‘ kitabını okuduktan sonra bu düşüncem daha bir belirginleşti.Babasız ,kültür elçisi vasfıyla annesinin peşi sıra Avrupa ülkelerinde büyümesi ruhu yedi iklime açık insanlar dan biri olduğunu bana her zaman düşündürmüştür..
İskender ile Baba ve Piç hariç (henüz okumadığım için) tüm Elif Şafak kitaplarını,gazetelerdeki,tvdeki röportajlarını yakinen takip ettim.
Babasız büyüyen hayatının tüm dönemeçlerinde baba dümeni olmadan kendi içsel gücüyle yol almaya çalışan kızlar ve sonrasında kadınlarda vatansızlığa benzer ,bir yere ait olamamak gibi bir duygu ruhlarının her zerresine siniyor.Bu öyle bir eksiklik ya da boşluk ki güç,iyilik,merhamet,anlayış ,estetik duygusu veren her şeyi sünger gibi çekme potansiyelinde oluyor böyle kızlar kadınlar..
Elif Şafak oldum dememiş,hâla kendisini arayan ,deneyimci bir yazar..
Konuşması bu kadar dingin ve sakin olan bir kadın nasıl olur da perdeleri çekilmiş,yüksek sesli metal müzik sesi dolu bir odada sigara dumanı altında romanlarını yazar ve her romanının ardından psikiyatr tedavisi görmek zorunda kalır..Ben de bunu öğrendiğimde kişiliği çok yönlü bir insan olduğunu düşünmüştüm..
Harika bir inceleme,yalnız kitabın sonlarına doğru Feyruzu dinleyerek bitirdim demişsiniz,yürek ezici bir makam ve kadın sesi..İyi dayanmışsınız☺️👏🏻