Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

384 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Sonuç ve Değerlendirme Kerimî’nin gönderdiği mektuplarda yer alan “dost acı söyler kabilindeki tespit ve gözlemlere” memleketinde Osmanlı’ya sempatiyle bakan insanlar ilk başta inanmazlar. Hayal kırıklığına uğrayanlar az değildir. Yazara tepki gösteren önemli bir okur kitlesi vardır. Kerimî, barış müzakerelerinin yeniden başladığı günlerde İstanbul’dan ayrılır. Yazarın mektuplarında dile getirdiği geleceğe yönelik öngörülerinin önemli bir kesiminin gerçekleştiğini daha sonra gelişen olaylar bize göstermektedir. Yazarın basiretinin güçlülüğü kitabın ciddi bir eser olmasına kuşkusuz katkı sağlamaktadır. Yazar, İstanbul’da kaldığı dört ay gibi kısa sayılabilecek bir zaman diliminde hem savaşın fotoğrafını, hem de Türk toplumunun cephe gerisindeki psikolojisini, yaşadığı bozgunu çok iyi yansıtmaya çalışır. Bu fotoğrafın net çıkması için cepheye gidip askerlerin arasına girer. Onların ruh hâlini yansıtır. Cephe gerisindeki vatandaşın arasına katılarak halkın nabzını ölçer. Savaşın yükünü kaldırmaya çalışan günümüzdeki anlamıyla “sivil toplum örgütleri”nin yaptığı gayretleri yakından müşahede etme fırsatını bulur. Hastanelere giderek yaralılardan bilgi almaya çalışır. Birbirinden farklı cenahlarda bulunan politikacı, mebus, gazeteci, paşa, ulema, bürokrat ve aydınlarla mülakatlar yapar. Bunlara savaşın muhtemel sonuçları ve savaş sonrası Türkiye’nin durumu hakkında çeşitli sorular yöneltir. Türk Devleti ve toplumunun temel sıkıntılarının nasıl aşılacağı ile ilgili -kendisini çok rahatsız eden- sorulara cevaplar almak için çırpınır. Yabancı uyruklu, Türk (Tatar) gazeteci kimliğini de kullanarak savaşın seyri hakkında sağlıklı bilgilere ulaşır. “İstanbul Mektupları”, bir savaş muhabirinin keskin gözlem, tespit ve değerlendirmesinin dışında Türklerin günlük sosyal hayatından da onlarca örnek sunar. Özellikle de İmparatorluğun en değerli topraklarının elden nasıl çıktığını bizlere çok güzel anlatır. Düşman işgalinin, devletin başkentine ulaşmasına sadece 45 km. kaldığı bir dönemde, milletin gerek cephede gerekse cephe gerisindeki sosyal çürüme emarelerini yansıtan onlarca ibretlik olayı okuyucunun gözü önüne serer. Yazarı ve eserini farklı kılan en önemli özellik ise Fatih Kerimî’nin inanmış, eğitim sevdalısı, kadınların eğitimsizliğinden adeta sürekli sancı duyan, modernleşmeci, yüksek kültürlü, işinin ehli birisi olmasıdır. Bu özellikleriyle, yurt içinde farkına varılamayan Türk toplumunun zaaf ve noksanlıklarını, bir yabancı gözlemci olarak keskin bir biçimde ifade edebilmiştir. Kerimî; Türklerin düşmüş olduğu duruma karşı içinde çok büyük fırtınalar kopan, yüreği yangın yerine dönmüş bir aydındır. Karşılaştığı kişilerden birine -yüreğindeki yangının dumanı sayılabilecek- şu soruyu sorar: “Peki efendim, bir yıl içinde iki kıtadan çıkarıldınız, Afrika’dan çıkarmışlardı şimdi Avrupa’dan da çıkarıyorlar. Niçin endişelenmiyorsunuz? Böyle fevkalade zamanlarda niçin fevkalade fedakârlıklar göstermiyorsunuz? Kesilecekleri zaman koyunlar bile biraz olsun çırpınırlar. Rumeli’deki Müslüman ailelerin, kadınların ve çocukların kanlı gözyaşları sizin yüreğinize hiç mi tesir etmiyor?” (s. 170) Fatih Kerimî, toplumsal olarak yaşanılan felâket ve bozgunları içselleştirerek yaşamaktadır. Yazdığı yazılarda kullandığı mürekkebin hammaddesinin gözyaşı ve alın teri olduğu söylenebilir. Yazar adeta beyni, kalbi ve kalemiyle Türk toplumu ve devletinin 100 yıl önceki zaaf ve noksanlıklarının röntgen filmini, canlı fotoğrafını çekerek bizlere sunmaya çalışmıştır. Dönemin hayatını sosyal ve kültürel olarak anlamaya çalışanlar için Kerimî’nin eseri ihmal edilmeyecek malzeme sunmaktadır. İstanbul Mektupları’nın konuyla ilgili okunması gereken kitapların başında geldiğini belirten bir akademisyenin kitap hakkında sarf ettiği şu cümlelere hak vermemek elde değildir. “500 senede kazandığımız, vatanımızın en değerli parçasını üç haftada utanç verici bir mağlubiyetle kaybettiğimiz dönemin sosyal psikolojisini aydın bir dost kaleminden yansıtan, henüz daha yasını dahi tutmadığımız korkunç bozgunun hâlâ yapamadığımız ancak yapmak zorunda olduğumuz muhasebesine katkı sağlayabilecek bir eser.”
İstanbul Mektupları
İstanbul MektuplarıFatih Kerimi · Çağrı yayınları · 200119 okunma
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.