Sabahleyin Çinlilerin 200 kadar ölü verekaçmış olduklarını görürler. Jasan Kızıl'da Türklerin başına gelen bu felaket, tek çıkar yolun silaha sarılmak, şiddete. şiddet, kısasa kısasla mukabele edileceği gerçeğini bir kere daha ortaya koymuştu. Bundan dolayıdırki, o havalideki bütün Türk uruğları tek vücut, birlik ve beraberlik içinde Çin mezalimine karşı birleşmişlerdi. Artık, isyan büyümüş, kan gövdeyi götürüyordu. Türkleri, korkutan tek şey, mühimmat ve silah sıkıntısı idi. Eğer Çinliler gibi, Türklerde eşit imkanlarla, denk silah gücüyle çarpışmış olsalardı, belki de bugün Doğu Türkistan'da müstakil bir Türk devleti olabilirdi. Türklerin silah ve cephane sıkıntıları, onları bazı çevrelerden temin etmek, satın almak gibi yollara baş vurmalarına vesile oldu. Bu silah yardımı edenlerin, bir kısmı sonradan Türkler için bir bela olacak, onları tahkümü altına almak istediklerini göreceğiz. O günler için, Türklere silah yardımı yapabilecek ve satabilecek iki komşu ülke vardı. Biri müslüman olan Kansu muhtar vilayeti. Öteki ise, Dış Moğolistan. Doğu Türkistanın morfolojik yapısında müslüman Çinliler de yer alıyordu. Bu müslüman Çinliler çok muteassıp, dindar kimselerdi. Dini hislerle Türklere yakınlık duyarlardı. Kansu, eyaleti tamamen bu Çinli müslümanlarla meskun idi. Bu bakımdan, muhtar bir eyalet statüsüne tabi, kendine özgü eğitilmiş, disiplinli nizami bir ordusu vardı. Genral Ma-PuPang liderleriydi. Öteden beri, General Ma-Pu-Pang, Doğu Türkistan'dcı zaman zaman meydana gelen olayları dikkatle takip eder, bazı yardım ettiği de olurdu. Esas, islami adı Muhammed Hüseyin olan bu zatın, kendine has bir politikası vardı. Oda şu idi: Günün birinde Çinden ayrılarak, Tibet, Çungarya ve Doğu Türkistan toprakları üzerinde bir hükümranlık sürmek. Nitekim, Tibet ve Çungarya'yı istila edecek, fakat başarıya ulaşamayınca 1949 yılında Suudi Arabistan'a iltica edecektir. İşte, Barköl ve Kumul Türkleri General Ma-Pu-Pang'tan onun bu gizli emelini bile bile yardım istemeğe karar kıldılar