Gönderi

Küba Devrimi
Küba’nın Emekçi Halkı görünce Halkın özgürlüğü, mutluluğu ve geleceği için mücadele eden, halka inanan, halkını seven ve halkının kurtuluşu için ölümü göze alan önderliği, Fidel’i, Che’yi, Raul’u ve Camilio’yu, hiç bırakmadılar. Bir oldular, büyüdüler ve dünya halklarına Küba Devrimi’ni armağan ettiler. Küba Halkının yiğit önderlerinin genelkurmayını oluşturduğu “İsyan Ordusunca 1958 Kasım sonlarında yayınlanan ve halk savaşının amaçlarını ve hedeflerini açıklayan manifesto halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Manifesto’da şöyle deniliyordu: “Küba halkına, daha önce hiçbir zaman sahip olmadığı hakları almaya çalışıyoruz. Köylülerin toprağa ve o toprağı işleyecek araçlara sahip olması için savaşıyoruz. “Ergin yaşa gelen her genç insanın bir işi olması için savaşıyoruz. “Her işçinin, yarattığı zenginliklerden yararlanabilmesi için savaşıyoruz. “Üniversiteyi bitiren her fikir işçisinin toplumda yerini bulabilmesi, bilgilerini ulus yararına kullanabilmesi ve devletin ona bilgilerini genişletmesini sağlayacak her türlü olanağı vermesi için savaşıyoruz. “Sokaklarımızda piyango bileti satan, çileleri daha bebe yaşlarındayken başlayan aç ve çıplak çocuklar görmeyelim diye savaşıyoruz. “Ulusal ekonomimizi Kübalıların kendisi yaratsın istiyoruz. Dışarıdan gelen her milyonun, bizi bağlayan, bizi sömüren, istediğimiz gibi yaşamamıza engel olan zincirin bir halkası olduğunu çok iyi biliyoruz.” (Küba Devrimin Geçtiği Yol, Grineviç, s. 190-191) İşte bu manifestoda uğruna savaşılan bütün maddeler tek tek yaşama geçtiği için 61 yıldır Küba’da Sosyalizm yıkılmadı ve hemen 90 mil ötesindeki insan soyunun en büyük düşmanına rağmen dimdik ayakta. Kahraman Gerilla Che, Küba Devrimi’nin özünü oluşturan, Küba Devrimi’ni bugünlere getiren insan sevgisini nasıl da güzel tanımlıyor: “Marti’nin deyişlerinin içinde bir tanesi vardır ki inanıyorum Apostol’un ruhunu hepsinden iyi tarif eder. Deyiş şöyledir: ‘Her gerçek insan, bir insanın yanağına vurulan tokadı kendi yanağında hissetmek zorundadır’. “İsyan Ordusu ve Küba Devrimi öyleydi ve öyledir. Üyelerinin her birisiyle ve bir bütün olarak tümüyle yeryüzünün herhangi bir yerinde bir insanın yanağına vurulan şiddetli bir tokadın ifade ettiği hakareti duyan bir Ordu ve bir Devrim. “Bu, halk için ve halkın çabasıyla yapılan, aşağıdan doğmuş, işçi ve köylülerin özverisini istemiş bir devrimdi. Ama zafer anında tüm bunları hatırlamayı bilmiştir. “ ‘Ülkenin fakirleriyle şansımı denemek istiyorum’ diyordu Marti… ve aynı şekilde onun sözlerini yorumlayarak biz de bunu yaptık. “Bu noktaya halkla birlikte geldik ve halkın istediği yere dek devam etmeye ve tüm adaletsizlikleri ortadan kaldırmaya ve yeni bir toplumsal düzen kurmaya hazırız.” (Che’nin Mektupları, s. 73-74) Bugün Küba’da insan hakkı ihlali yok, işkence yok, adaletsizlik yok. Ne yaşıyorlarsa; halk ve önderlik birlikte yaşıyorlar. Acıyı da, yokluğu da, yoksulluğu da, sevinçleri de, mutluluğu da, zenginliği de hep beraber paylaşıyorlar. Küba Devrimi ödenen bedellerle, halkların kurtuluşu uğruna önder kadroların kendini feda edişiyle zafere ulaştı. O örnekler insanlığın kurtuluş mücadelesinde yaşatılmaya devam edecek. Şöyle ifade etmişti Fidel 20 Ocak 1974’te Havana’da bir Açıkhava toplantısında yaptığı konuşmada bugünlere kalan şanlı mirası: “Yurdumuzun tarihi uzak geçmişlere dayanmaz, ama yiğitlik dolu devrim savaşımlarıyla zengin bir tarihtir bu… Özgürlük yolumuz bu yurdun yüz binlerce evladının kanıyla sulanmıştır. Onlar gelecek kuşaklara direngenlik ve yurtseverliğin ölümsüz örneğini bıraktılar”. “Ellerinde kanlı bir insan gözü olduğu halde bir çavuşla birkaç er bacılarımız Melba Hernandes ve Aydee Santamaria’nın hücresine girdiler ve Aydee Santamaria’ya, ‘bu göz senin kardeşinin gözü -dediler,- eğer onun söylememekte direndiği şeyi sen de söylemezsen öteki gözünü de çıkarcağız kardeşinin’. Hayatta en çok sevdiği varlıktı kardeşi Aydee Santamaria’nın, yürekli bir savaşçıydı. ‘Eğer -dedi Aydee Santamaria,- gözünü oydunuz ve o yine de size bir şey söylemediyse, ben hiç söylemem’. Daha sonra yine geldi askerler ve sigaralarını Aydee Santamaria’nın çıplak omuzlarında söndürdüler. Sonunda onun suskunluğuyla kudurmuşa dönüp şöyle bağırdılar: ‘Artık yavuklun yok, çünkü öldürdük onu’. Bacımız büyük bir serinkanlılıkla yanıtladı onları: ‘Ölmedi o, çünkü vatan için ölmek yaşamak demektir.’ Kübalı kadının adı hiçbir zaman böylesine yüce yiğitlik ve onurun timsali olmamıştır.” (Küba Devrimin Geçtiği Yol, Grineviç, s. 83-84) Küba Devrimi bu yiğitlik, cesaret ve korkusuzluk örnekleriyle doludur. Bu onurlu savaşta yere düşen her bir Devrimcinin kaybı bedencedir ve bugün yiğitlik ve onur timsali devrimciler halkların emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesinde bayrak olmuşlar, ölümsüzleşmişlerdir. O ölümsüz kahramanlardan Che’nin müthiş ifadesiyle: “(…) halk kahramanları halktan ayrılmaz, heykellere, uğruna yaşamlarını verdikleri o halkın yaşamının dışında bir şeye dönüştürülemez. Halk kahramanı yaşayan bir şey olması ve bir halkın tarihinin her anında bulunması gerekir. (Che’nin Mektupları, s. 75) “(…) büyük düşünürler ve devrimciler ustadırlar: dilleri eskimez. Marti’nin sözleri bugün müzelik değildirler, onlar mücadelemizle bütünleşmişlerdir; amblemimiz ve savaş bayrağımızdırlar.” (Che’nin Mektupları, s. 75) “Karl Marx, Paris Komünarları için, gökyüzüne saldırmaya hazırlardı, demişti.” Küba Devriminin önderleri, savaşçıları gökyüzüne saldırdılar ve gökyüzünü ele geçirdiler. Artık karanlık sona ermişti Küba’da. Ve Küba Halkı ve Önderliği sadece kendi yurtlarına ışık olmadılar, tüm dünya halklarına ışık olup aydınlattılar. Küba Devrimi özveriyle geldi. Ekmekten, zevklerden, maldan, mülkten vazgeçişti Küba Devrimi. “Tasarlanan eylem için silah gerekliydi ve silah alımı için de büyük miktarda para gerekliydi. ‘Tüfek alabilmek için, mermi alabilmek için –diyor Haydee Santamaria- boğazımızdan bile kısmamız gerekiyordu; yoldaşlarımızın sigarayı bırakmaları gerekliydi; fincanı 3 sentavodan kahve içemezlerdi; silaha sahip olabilmek için aç kalmamız gerekti.’ “Harekete katılanlar en zorunlu gereksinimlerden bile kendilerini yoksun bırakıyorlar ve paralarını parti kasasında biriktiriyorlardı. Abel Santamaria otomobilini satmıştı, Fernando Cekard içindeki tüm aygıtıyla birlikte fotoğraf stüdyosunu satmıştı, Jesus Montane biriktirdiği bütün parayı vermişti.” (Küba Devrimin Geçtiği Yol, Grineviç, s. 78-79) Küba Devrimi zaferle taçlandıysa bu zaferi getiren; inançtır, kararlılıktır, moraldir, vazgeçmemedir. Meksika’dan Küba Devrimi’ni örgütlemek, Devrimci Halk Savaşını başlatmak üzere Granma Gemisine binen 82 her biri cesaret anıtı yiğitten geriye kalan 17 kişidir. Che anlatıyor: “Küba’ya başarısız çıkarmadan aşağı yukarı 15 gün sonra bir araya gelebilmiştik; Juan Manuel Margues arkadaşın sözleriyle ‘Granma’da gemi dönmesi’ne uğramıştık hepimiz. 82 kişiden kala kala 17 kişi kalmıştık. Ölen arkadaşlarımız aklımıza geldi mi yüreğimiz acıyla burkuluyordu.” Toprağa düşen her bir devrimci Fidel’in “Ya özgür olacağız, ya kahramanlar gibi öleceğiz” sözünü doğrularcasına kahramanlaşmışlar, ölümsüzlüğe yürümüşlerdir. Fidel böyle bir durumda bile umudunu, inancını, kararlılığını kaybetmez: “Savaş arkadaşlarına sevinçle ve gururla şöyle sesleni”r. “Tam formundasınız! Silahlarınızla, cephanenizle, birlikte geldiniz! Demek ki diktatörün günleri sayılıdır.” Küba Devrimi Kahraman Gerilla Che’nin kaleminden Dünya Halklarına Devrimin nasıl başarıya ulaşacağını gösteriyor: “1) düşmana karşı örgütlü, kararlı ve hep birlikte direnilmelidir. 2) düşman birliklerinin güçleri azaltılmalı, zayıflatılmalıdır. 3) zayıflık belirtileri gösterdikleri anda düşman üzerine saldırıya geçebilmek için bütün silahlardan yararlanılmalıdır. (Küba Devrimin Geçtiği Yol, Grineviç, s. 172) Küba Devrimi bugünlere geldiyse, yıkılmadıysa, örnek oluyorsa, Emperyalist Haydutlara ve işbirlikçilerine karşı nefreti bilemesinden, sürekli tetikte olmasından ve gerekli önlemleri almasından gelmektedir. Che diyor yine: “(…) hepimiz nasıl halkın ağır elinin kalktığını ve bunun hafif olduğu her sefer gericiliğin güçlerinin aynı oranda arttığını ve bunun üzerine ulusal toprakların tümünde mücadelelerini başlattıklarını gördük.” (Che’nin Mektupları, s. 83) “Doğal olarak tüm dünyanın cennet olması için dünyanın her yerindeki saldırgan sömürücüler takımını tasfiye etmek gerekir. “Ve onlar bunu çok iyi biliyorlar. Onlar kurtulan her ülkenin kaybedilmiş ve tecrit durumunda olan bir çarpışma bile olmadığını, onun sürekli olarak emperyalizmin hareket alanının giderek küçüldüğü ölümüne bir savaşta kaybedilen bir çarpışma olduğunu biliyorlar. Bu nedenle öylesine saldırganlaşıyorlar; bu nedenle kendi zevklerine göre hareket ettirdikleri bir piyonu kaybettikleri ve bir halkın özgürlüğüne kavuştuğu her sefer onun üzerine tüm baskı aygıtını çullandırmaktalar.” (Che’nin Mektupları, s. 88) Ve Che Yoldaş, biz devrimcilere şu altın değerindeki sloganları armağan ediyor: “(…) gün be gün yaratıcı çalışma, o çalışmayı daha verimli kılmak için eğitim ve bizi sürekli tetikte tutan ve devrimci görevimizin yerine getirilmesinde bizi sertleştiren emperyalist düşmana karşı bitmeyen nefret.” (Che’nin Mektupları, s. 118) Ve Küba Devrimini bugünlere ulaştıran ve yarınlara da kalacak olan en büyük miras, Küba Devrimi’nin ve Önderliğinin Bilimsel Sosyalist özüdür. “(…) Monkada kahramanlarının üstün yararlılıklarından biri de, özgürlük savaşının devrimci akışının yeraltından gelen uğultusunu duymaları, bunu yerüstüne çıkarmaları, başına geçip yönetmeleri ve halkın devrimci demokratik çıkarlarının savunucusu olan bir örgütü yaratmaları olmuştur. Devrimin aşamalı gelişme süreci içinde demokratik halk ırmağı, Marksizm-Leninizm yatağı içinde proleter sosyalist ırmakla birleşip kaynaşmıştır.” (Küba Devrimin Geçtiği Yol, Grineviç, s. 76-77) İşte bu ırmağı kurutmamak gerekir. Bu ırmağın suyu Marksizm-Leninizm yatağı dışında bir yatakta akamaz. “Marksizm-Leninizm yatağı içinde proleter sosyalist ırmakla birleşip kaynaş”ıp akan bu suyu diğer halklara ulaştırmaktır bugün biz devrimcilere düşen görev. “Monkada kışlasına saldırıyı başlatmadan önce Fidel Castro, arkadaşlarına şunları söyledi: “…Marti, kahramanların, halklarına yarar sağlamadan ölmeyeceklerini ve halkın belleğinde yer eden düşüncelerin bir kez doğdular mı bir daha yok olmayacaklarını söylemişti. Ölürsek, boşa ölmüş olmayacağız! Bugün burada uğruna toplandığımız, uğruna savaş bayrağını yükselttiğimiz düşün, asla yok olmayacaktır.” (Küba Devrimin Geçtiği Yol, Grineviç, s. 80) İnsanlığın Kurtuluş Biliminin Kurucuları Marks-Engels Ustaların, bu bilimin 20. Yüzyıl’daki en büyük geliştiricileri Lenin ve Kıvılcımlı Ustaların bayrakları her zaman en yükseklerde dalgalanmaya devam edecektir. İnsanlık hayvanlık konağından kurtulup insanlık konağına ulaşınca bu şanlı bayrak halklar tarafından çekildiği gönderde sonsuza kadar dalgalanmaya devam edecektir. Bugün, bu ülkede devrim yapma görevi omuzlarında olan gerçek devrimci yurtseverler olarak Küba Devrimi’ni, 26 Temmuz Marşıyla selamlıyoruz: Yürüyün, Kübalılar! Yürü, ey sevgili halk! Yurdunu umutlandırmalı Güneşli cumhuriyetin çocukları Kölelikle işimiz yok bizim Biz öfke ve azim doluyuz. Kaniçicilerin ve onların yabancı efendilerinin Saltanatlarına son vermek için Kaldırdık bayrağını kutsal savaşın. Şan olsun Küba Halkının Önderliğine! Şan olsun Fidel’e, Che’ye, Raul’a, Camilio’ya! Şan olsun Küba Halkına! Şan olsun Küba Devrimi’ne! 01.01.2020
··
77 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.