Gönderi

Biraz mola...
youtu.be/gytLNx_Qb24 "GÜLNARE" şiirinin gerçek öyküsü; Gülnare'nin ağzından: Azerbaycan, bağımsızlığına kavuştuktan (1991) sonra Türkiye'ye üniversite eğitimi almaya gelen ilk öğrenciler arasında ben de vardım. Azerbaycanlı öğrenciler olarak İzmir'de üniversite (DEÜ) eğitimi almakla beraber, farklı etkinliklere katılıyor, Azerbaycan'ın milli bayramlarını kutluyorduk. Profesyonelce olmasa bile, sahneye çıkarak şarkılar, türküler söyler, milli danslarımızı oynar, halk oyunlarımızı sergilerdik. Atatürk Üniversitesi'nde eğitim alan Anar isimli bir arkadaşımız İzmir'de bizi izledikten sonra Erzurum'da da bir gösteri düzenlemeyi önerdi ve oraya gidince üniversite yetkililerine bizi anlattı. 1997'nin Mart ayında Atatürk Üniversitesi'nde yapılan Nevruz gösterilerine katılmak için davet aldık. TDE bölümünden arkadaşlarım o zamanlar Atatürk Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Nurullah Genç'in birkaç kitabını bana vererek onlar için imzalatmamı istediler. On iki kişilik grupla Erzurum'a geldik. Gösteriye birkaç saat kala Anar'la şairin çalıştığı bölüme gidip onu odasında bulduk. Kitapları imzalamasını rica ettik. Sağ olsun, bizi kırmadı. Ben kitabı yollayan arkadaşlarımın isimlerini söyledikçe Nurullah Bey hepsini teker teker imzaladı. En son benim kitabımı imzalayacaktı. İsmimi söyledim. "Efendim?" dedi. Ben de artık beş yıldır yaptığım şeyi ona da yaptım. İsmimi hecelere bölerek "GÜL-NA-RE" dedim. Biraz durakladı. Gözünü kitaptan ayırmadan ismimi tekrarladı. "Anar, arkadaş da aynı memleketten mi?" sorduğunda ben Anar'a fırsat vermeden masadaki davetiyeyi gösterip "Evet, biz HONÇALI NOVRUZ GELİR gösterisi için geldik" dedim. Kitabı imzalayıp "O zaman akşama görüşürüz" dedi. Atatürk Üniversitesi'nin konferans salonundaki gösterimiz beklediğimizden daha coşkulu geçti. Çünkü bizi izlemeye gelen öğrencilerin büyük kısmı Iğdırlılardı. Yani Türkiye'deki Azerbaycan Türkleri. Söylediğimiz her şarkıda kalkıp dans ettiler, türküleri bizimle beraber söylediler. Nevruz geleneklerini anlattık, milli kıyafetlerle halk oyunları oynadık, parodiler yaptık. Maniler, şiirler, halk tiyatrosu örnekleri... Nurullah Genç bizi ön sıradan izledi o akşam... Ertesi gün İzmir'e döndük. Bir hafta sonra ise Erzurum'daki arkadaşlar bana "Gülnare" şiirini yolladılar. Nurullah Genç'e teşekkür mektubu yazdım. O da cevap mektubunda önce ismimden esinlendiğini, programı izlerken Azerbaycan'ın, daha sonra tüm Türk Dünyası'nın şiire aktığını yazdı. Daha sonra bana imzalı kitabını yolladı. Hepsi bu kadar. İşte herkesin AŞK şiiri olarak bildiği "GÜLNARE"nin gerçek hikayesi bu. Üniversiteden arkadaşlarım ve bazı hocalarım bu hikayeyi çok iyi biliyor. Bir şairin neden ve ne zaman ilham alacağı hiç belli olmaz. Bazen bir bakış, bazen bir ses, bazen de bir isim.. Sıradan bir öğrenci üç beş dakikalık sohbetten sonra böyle bir şiire konu (ya da sebep) olduysa marifet şairdedir bence. Demek istediğim şu ki o an, şiir anıydı. Şair zaten güzel bir şiire gebeydi o akşam. Ona başka bir isim, başka bir şahıs da ilham kaynağı olabilirdi, bana denk geldi. Bazen çok büyük aşklardan doğduğunu zannettiğimiz şiirler, besteler, tablolar küçük bir kelebeğin uçuşundan ya da sadece ve sadece, bir hayalden doğmuştur.
·
7 görüntüleme
S. okurunun profil resmi
Ben, yıpranmış sokaklar ortasında avare Sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare... Nerdesin, ey masallar ülkesini son kızı ... Tarihin her sayfası soluyor pare pare Kara sevda burcunu yıkıyorsun, Gülnare ... Böylesi tarumar olmadı belki de gül Toprak, bir bakışınla kızıl renge büründü Yıldızlar ülfet için gündüz vakti göründü Gözlerin binlerce yıl ötesinden yadigar Nerdesin, ey Bakü’den, Gence’den esen rüzgar
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.