Yazarın zamansız ölümüyle yarım kalan kitabını ölümünden tam 60 yıl sonra elime aldım 2 gün önce, 4 Ocak'ta. Otobiyografik sayılabilecek bu kitap hakkında söylenecek ilk şey bölük bölük olduğu için okuma zevkinde de kopukluklar yarattığı. Uzun tasvirler yapıldıktan sonra bunlari değiştirme düşüncesiyle aynı tasvirlerin bu sefer değişik bir üslupla yapılması, kitabın bir yerine kadar bir isimle anılan kişinin bir yerden sonra isminin değiştirilmesine karar verilmesi, bize tanıştırılan bir akraba için çok sonra "ilk bahsedilecekler arasına şunu da ekleyeyim" veya bahsi geçen bir olay için "bu kısım geliştirilecek" gibi parantezler açılması... Kısacası tam anlamıyla romanın taslak halini okuyoruz.
Bölümler birbirinden kopuk. Yazar bu tarihlerin arasını dolduracak mıydı bilemiyoruz ama bu haliyle bile çok güçlü bir roman olduğunu söylemek mümkün. Karakterler hepimizin bildiği kişiler. Ayrıntılar güzel yakalanmış, edebi açıdan da doyurucu diyebilirim. Her karakterin bir geçmişi var bunu görebiliyoruz. Dediğim gibi yarım kalmış bir roman olduğu için belki daha da ayrıntılı işlenecekti bunu da bilemiyoruz. Kitabın sonunda bulunan, yazarın kitaba eklemek için aldığı notların yer aldığı kısım eksik kalan kısımları biraz aydınlatsa da yetersiz kalıyor.
Kitap adını, içerisinde sık sık bahsedildiği gibi, yoksulların dünyevi uğraşlar içinde köksüz kalışları, unutuşları ve unutuluşlarından alıyor. Birkaç alıntı eklemek gerekirse;
"Yitik zamanı ancak zenginler yeniden bulur. Yoksullar,
yorgunlukların ağırlığı altında, daha çabuk unuturlar, yaşama
katlanabilmeleri için de fazla iyi anımsamamaları, günü gününe
yaşamaları gerekir."
"O da kendi
ırkından insanların şaşmaz yurdu, köksüz başlamış bir
yaşamın varış noktası olan uçsuz bucaksız unutuşa geri
verilmiş durumda..."
"Bu adam babasını tanımıştı, bulanık
bir biçimde anımsıyor, durmamacasına, "Konuşkan değildi, hiç konuşkan değildi", diye yineliyordu. Ancak gürültü onu
sersemleştirmekte, kötü bir uyuşukluğa gömmekteydi, bu uyuşukluk içinde, babasını gözlerinin önüne getirmeye,
tasarlamaya çalışıyor, babası bu uçsuz bucaksız ve düşman
ülkenin arkasında gözden siliniyor ve, bu köyün ve bu
ovanın adsız tarihinde eriyordu."
Bu romanda Camus, yoksullar için soyun bile günlük uğraşların yanında hatırlanamayacak kadar kıymetsiz kalışının ısrarla altını çiziyor. Lisedeki varlıklı arkadaşı sürekli babasından, dedesinden, atasından, vatanından bahsederken, biz, ölen babasını arama yolculuğunda eli hep boş kalan bir baş karakteri okuyoruz. Kendinden önceki adamı arıyor ama bulamıyor, soyundaki ilk adam o oluyor.
"Herkes ilk
adamdı bu unutuş toprağında."