Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

  YALNIZ BİR OPERA ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim imrendiğin, öfkelendiğin kızdığın ya da kıskandığın diyelim yani yaşamışlık sandığın Geçmişim dile dökülmeyenin tenhalığında kaçırılan bakışlarda gündeliğin başıboş ayrıntılarında zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan , benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin       Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.       Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.              Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu       yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından       kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine       çerçevesine sığmayan       munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine       lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu              Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.       Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.      Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını       Takvim tutmazlığını       Aramızda bir düşman gibi duran       Zaman'ı       Daha o gün anlamalıydım       Benim sana erken       Senin bana geç kaldığını       Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri. Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıştı.       Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.       Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık. Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.       Şimdi biz neyiz biliyor musun?       Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.       Birbirine uzanamayan       Boşlukta iki yalnız yıldız gibi       Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz       Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca       Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız       Ne kalacak bizden?       bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim       Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında       Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden       Bizden diyorum, ikimizden       Ne kalacak?       Şimdi biz neyiz biliyor musun?       Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.       Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi       Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek       Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz       kış başlıyor sevgilim       hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor       bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan       oysa yapacak ne çok şey vardı       ve ne kadar az zaman         kış başlıyor sevgilim       iyi bak kendine       gözlerindeki usul şefkati       teslim etme kimseye, hiçbir şeye       upuzun bir kış başlıyor sevgilim       ayrılığımızın kışı başlıyor       Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.              Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...       Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır       çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır       içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun       para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar       Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar       gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar       korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara, çağrışımlarla ödeşemezsiniz       dışarıda hayat düşmandır size       içeride odalara sığamazken siz, kendiniz       Bir ayrılığın ilk günleridir daha       Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla       Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup       kulak verdiğiniz saatin tiktakları       kaplar tekin olmayan göğünüzü       geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz       bakınıp dururken duvarlara       boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi       kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi       yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya       kendimizi hazırlar gibi       yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi       ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,       ve kazanmış görünürken derinliğimizi       Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde       bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi       hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar       denemeseniz de, bilirsiniz       hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar            Bana Zamandan söz ediyorlar       Gelip size Zamandan söz ederler Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,       öyle düşünürler.       Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.       Zaman       Alır sizden bunların yükünü       O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.       O boşluk doldu sanırsınız       Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir       gün gelir bir gün       başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide       o eski ağrı       ansızın geri teper.       Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten       Bitmişsinizdir.       Zamanla  yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları       önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini         kazanır. Yokluğu derin  ve sürekli bir sızı halini alır.       Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık       Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan       Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır       ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla       günlerin dökümünü yap       benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini       kim bilebilir ikimizden başka?       sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren       kendiliğindenliği       yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi       bir düşün       emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya       şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla       Bunlar da bir ise yaramadıysa       Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda       Bu şiire başladığımda nerde,       şimdi nerdeyim?       solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden       ikindi yağmurlarını bekleyen       yaz sonu hüzünlerinden       gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim       geçti her çağın bitki örtüsünden       oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından       bakarken dünyaya       yangınlarda bayındır kentler gibiyim:       çiçek adlarını ezberlemekten geldim eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların       unuttuklarını hatırlamaktan       uzak uzak yolları tarif etmekten       haydutluktan ve melankoliden       giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden       Duyarlığın gece mekteplerinden geldim       Bütünlemeli çocuklarla geçti       gençliğimin rüzgara verdiğim yılları       dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.       Bu şiire başladığımda nerde,       şimdi nerdeyim?       yaram vardı. bir de sözcükler       sonra vaat edilmiş topraklar gibi       sayfalar ve günler       ışık istiyordu yalnızlığım       Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum       İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde                      Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü                      daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.       Aşk... Bitti. Soldu şiir.       Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden       Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım       Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde       Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece       uyudum, hiç uyanmadım.       barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim       her adımda boynumdan bir fular düşüyordu       el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk       birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:       eksiliyorduk       mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim       her otelde biraz eksilip, biraz artarak       yani çoğalarak       tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin       birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında       ağır ve acı tanıklıklardan       geçerek geldim. Terli ve kirliydim. Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum       maskeler ve çiçekler biriktiriyordu       linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...       korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları       ve açık hayatları seviyordu.       Buraya gelirken       uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim       atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri       ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi       çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için       panayır yerleri... panayır yerleri...       ölü kelebekler... ölü kelebekler...       sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.       Adım onların adının yanına yazılmasın diye       acı çekecek yerlerimi yok etmeden       acıyla baş etmeyi öğrendim.       Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?              ipek yollarında kuzey yıldızı       aşkın kuzey yıldızı       sanırsın durduğun yerde       ya da yol üstündedir       oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar       ölü yanardağlar, ölü yıldızlar       ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı       AŞKIN BİR YOLU VARDIR       HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN       AŞKIN BİR YOLU VARDIR       HER YAŞTA BİRAZ GECİKİLEN       gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler       gözlerim       aşkın kuzey yıldızıdır bu       yazları daha iyi görülen       Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler       ilerlerim       zamanla anlarsın bu bir yanılsama       ölü şairlerin imgelerinden kalma       Sen de değilsin. O da değil       Kuzey yıldızı daha uzakta       yeniden yollara düşerler       düşerim       bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda       ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında       Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler       yaşamsa yerli yerinde       yerli yerinde her şey       şimdi her şey doludizgin ve çoğul       şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi       şimdi her şey yeniden       yüreğim, o eski aşk kalesi       yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden       Dönüp ardıma bakıyorum Yoksun sen Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.    
·
129 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.