Gönderi

340 syf.
6/10 puan verdi
"Sizi aydınlatmaya çalıştım"
Bu eser, eğitiminin büyük bir bölümünü ABD'de tamamlayan Mardin'in, şu anki devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına da etkisi olan, bir devletten diğerine geçişte önemli bir yere sahip olan Jön Türklerin 1895-1908 arasındaki siyasi hareketlerinin yazılı kaynaklar ışığında aydınlatma çalışmasıdır. Osmanlı devletinin dağılma döneminin son evresinde ortaya çıkan ve bu dağılmayı önlemek için fikir üretmeye çalışan ve sonrasında bu fikirleri uygulama alanı arayan zamanın Osmanlı aydınlarına Jön Türkler denilmiştir. Eserde bunlardan bazıları üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur: Mizancı Murat, Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet ve Prens Sabahattin gibi. Yine Jön Türklerin yayın organlarından olan Osmanlı Gazetesi, Şura-yı Ümmet, Mizan, Meşveret (Fransızca basılan eki Mechveret), İçtihad gibi. Jön Türkler fikirlerini üretirken zamanın Avrupa'sında popüler olan veya popülerliğini kaybetmeye çalışan ideolojiler etkisinde kaldıkları görülmektedir: Abdullah Cevdet'in Biyolojik Materyalizm'i, Fransız Sosyolog Gustave Le Bon ve Ahmet Rıza'nın Pozitivizm'i de başka bir Fransız filozof Auguste Comte'nin etkisinde kalması gibi. Eserden anlaşılacağı üzere Jön Türkler en genel amaçta, Osmanlı Devletini kötü gidişattan düzlüğe çıkarmak, birleşmiş olsalar da bu amaca giden yollarda farklı seçimler yapmışlardır. Bunlardan kısaca 'kitaptan alıntılar eşinde' bahsedecek olursak: Abdullah Cevdet genel olarak devleti bu kötü durumdan kurtarmanın yolu halkı eğitmekten geçtiğine inanmaktadır. "Zira düşüncesinin özeti, "halk "ı eğitmek Osmanlı kütlelerini medeniyet akımına katmak isteğiydi." (s.225) "Sizi aydınlatmaya çalıştım gece gündüz Aydan güneşe gittim, güneşten aya geldim Peygamberler vaat ederler cennet öbür dünyada Ben size bu dünyayı cennet yapmaya geldim." (A. Cevdet) (s.225) Ahmet Rıza bu yolun uzman bir elit zümre ile aşılabileceğini düşünmüş ve fikirlerini bu yönde temellendirmeye çalışmıştır. "Ahmet Rıza Bey'in Padişah'a verdiği ilk tasarıda görülen, bir uzmanlar zümresi var olmaksızın hükümet etme ilminin gereklerinin yerine getirilemeyeceği tezidir. Comte felsefesinin Saint Simon'a dayanan kısımlarından gelen bu görüş Ahmet Rıza Bey'in düşüncesinin en derin kaynaklarına işaret etmesi bakımından dikkate değerdir." (s.184) Ahmet Rıza'nın neden halka güvenmediğini ve halkın ancak terbiye etmekle hizaya sokulabileceği yönündeki tezlerini anlamak için Ahmet Rıza'nın insan hakkındaki düşüncelerine bakmakta fayda var. "İnsan tabiatını incelemiş olan herkes, insanın, ihtiyaçlarını en kolay yoldan gidermeye çalışan egoist ve tembel bir hayvan olduğunu bilir. Allah ve jandarma korkusu olmasa hırsızlık tabii temayüllerine en uygun davranış olurdu. " (s.214) "Zaman geçtikçe jön Türk propagandasının Türkiye içinde sonuçsuz kalması Rıza Bey'i kütlelerden daha da bezdiriyordu." Ahmet Rıza aynı zamanda bu elit zümrenin hareket şeklini de açıklıyordu "Varolabilmek için elit'in istila edici ve fethedici olması elzemdir. " Mizancı Murat daha çok Osmanlı bürokrasisini eleştiren ve bir taraftan mevcut durumu eleştirirken diğer taraftan da mevcut durumu daha kötüye götürebilecek kaygılar taşıyan ılımlı bir Jön Türk'tü denilebilir. Mizancı Murat bu kötü durumun yönetimin yapacağı düzenlemeler ile aşılabileceğine inanıyordu. "Murat Bey, hatıratında, gerçekte gençleri fevri bir hareketten alıkoymak için aralarına girmeyi kararlaştırdığını anlatıyor. Planı, cemaati galeyana getirmeye çalışanlara engel olup ihtilalcilerin amaçlarını Padişah'ı kaygılandırmayacak olan bir dille anlatmaktı." (s.91) "Murat Bey'in Padişah'a karşı koyma fobisinin teorik yanı "saltanat'' simgesinin yıpranmasını istememesinden ileri geliyordu. Aynı tutumun pratik yanı Padişah'a karşı yönelen bir hareketin başarılı olmamasından korkmasıydı." (s.91) "Bütün Osmanlıların reform hareketinden yararlanmaları hususu üzerinde ısrar etmesine rağmen, Murat Bey "avam"dan gelecek olan bir hareketten son derece çekiniyor ve "avam"ın "cehalet"inden korkuyordu." (s.130) "Garpta olduğu gibi aşağıdan tazyik icrası bizde caiz değil itikadındayım. Çünkü bunca esbab-ı inkıraza rağmen devletin yarım asırdan beri payidar olması halkımızın hükümetlerine karşı olan bir rabıta-i maneviye semeresidir. " (s.130) "Halkın modern kurumlara alışmasını sağlamak, onları ilerde kurulacak bir parlamentoya katılmaya hazırlamak için Murat kısa vadede "İmparatorluğun kanunlarına ve nizamlarına olduğu kadar adalet ve insanlık duygularına aykırı muamelelerinin zebunu olmuş Osmanlı vatandaşları için bunların şikayetlerini kaale alabilecek bir organın kurulmasını" teklif ediyordu." (s.134) Prens Sabahattin'in en fazla üzerinde durduğu durum asalak memur sınıfının tasfiye edilmesi ve bunun için de bazı tabuların yıkılması gerektiğine inanmıştır. "Gerçek şudur ki Prens Sabahattin, bazılarınca, toplum "tabu"larımıza dokunduğu için beğenilmemiştir. "Sabahattin Bey'e göre Osmanlı toplumunun da özelliği bir memur zümresinin tahakkümüydü. Kendi ifadesiyle: 'Kuvve-i icraiyeye temellük eden o arsızlar kafilesi şahsın her tecelli-i ulviyesine hayvanca saldırıyorlar, ta ki darahat-ı istibdat altında hiçbir baş kalmasın, seviye-i millete herkes hem-ayar olsun. ' " (s.296) "Burada üzerinde durmaya değer bir nokta Prens Sabahattin'in bizzat "memur"luğa karşı cephe almasıyla o zamana kadar hiçbir Jön Türkün yapamadığı derinlikte bir eleştiriye kalkışmasıydı. Murat Bey asalak Yıldız bürokrasisinden söz etmişti, Ahmet Rıza Bey devlet işlerinin tembel Osmanlı mekanizmasından alınarak uzmanlara verilmesini istemişti, fakat bizzat "memur"a karşı yönelmek ve memuriyeti zararlı bir uğraş saymak, her türlü "elite" in memur olduğu bir ülkede çok derin bir sosyal eleştiriydi." "Mevaki-i aliye kuvve-i icraiye tarafına yani memurlara, onların maişeti ise aldıkları maaşa ve bittabi o maaşın geldiği tarafa bağlı. Nasıl olmasın ki hükümet kapısından çıkar çıkmaz sokakta kalacaklarına hepsi iman getirmiş. O halde, servet, ikbal, iktidar her şey hükümdardan geleceği için bütün gözler onun gözüne girmeye, onun gözü ise tahakkümü artırmaya dikiliyor. " (s.297) Yine Mardin'e göre Jön Türklerin dili de zaman içinde değişmiştir. İlk etapta Mizancı Murat Bey gibi kalem efendilerinin derinlemesine analiz ettikleri Osmanlı bürokrasisini ve bu analizlerin Padişaha rapor edilmesi ile sonuca gitme girişimleri neticesiz kalınca, yani sorunu bu yolla üst bürokratlara anlatamayınca, devreye Tunalı Hilmi gibi taşralı aydınlar girerek olayı daha basit bir üslupla geniş halk kütlelerini galeyana getirecek şekilde seslenmeye başladılar: "Ey gaziler: Bilirsiniz ki bu millet asker oğlu asker bir millettir. Bu millet askerlik sayesinde büyümüştür"; "Asker! . . Ey Gaziler . . . Arş ... Hükümet konaklarına dolunuz, Yıldız'ın altını üstüne getiriniz. Ondan yana sıçan yürekleri öldürünüz. Münafıkları, casusları, rüşvetçi memurları hep gebertiniz" (s.146) Sonuç olarak Osmanlı Devleti'nin dağılmasından Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına giden bir süreçte önemli rol almış bu grubun çalışmalarını anlamaya fayda sağlayacak bu eserin okunmasında yarar olacağını düşünmekteyim. Söz konusu döneme ışık tutan bilimsel bir çalışma niteliğinde olan bu eser akıcı olmayan bir anlatımı ile durumu biraz karışık hale getirdiğini düşünmekteyim, ayrıca bu karışıklığın bir başka sebebi de konuların net bir şekilde birbirinden ayrılmamış olması olarak gösterilebilir.
Jön Türklerin Siyasi Fikirleri
Jön Türklerin Siyasi FikirleriŞerif Mardin · İletişim Yayınları · 2015146 okunma
··1 quotes·
137 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.