işte Akif'in çelişkisi buradadır. 1912'de gördüğü düşü 1923'te
gerçekleştirmeye çalışanlara destek olmamıştır Akif ...
"Akif devrimleri aşırı buldu! Dine aykırı buldur biçimindeki
bir savunma da yersizdir.
Birincisi, Atatürk'ün biçimlendirdiği Türk Devrimi din düşmanı
değil, -Akif'in de hep eleştirdiği- dincilik ve hurafe düşmanıdır.
Evet! Atatürk Cumhuriyeti -Akif'in istediği, düşlediği
gibi- din odaklı bir devlet değildir, ama -Akif'in istediği, düşlediği
gibi- dinin, Kur'an'ın anlaşılmasını amaçlayan bir devlettir.
ikincisi, Akif'in ilk olarak Mısır'a gidip 7 ay kaldığı 1923'te,
daha radikal devrimler de başlamamıştır. Akif, devrimlerin radikalleştiği
1925'te temelli Mısır'a gitmek yerine, keşke ülkesinde
kalıp yeni kurulmakta olan ülkesi için elini taşın altına koyup
mücadele edebilseydi. Devrimin yanlışlarını, eksiklerini, -Kurtuluş
Savaşı'ndan bizzat tanıdığı- devrimin önderiyle tartışma, konuşma;gerektiğinde her şeyi göze alarak devrimi sonuna kadar
eleştirme cesaretini ve kararlılığını gösterebilseydi. Ama maalesef
Akif kolayolanı tercih ederek Mısır'a yerleşmiştir.
Aslına bakılacak olursa Akif'i bu nedenle suçlamak, ağır şekilde
eleştirmek de pek doğru değildir. Akif Kurtuluş Savaşı'na
katılarak, Anadolu'yu cami cami dolaşıp halkı direnişe çağırarak
ve çok daha önemlisi Türk Bağımsızlık Savaşı'nın o muhteşem
"İstiklal Marşı"nı yazarak üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmıştır.
Bu nedenle İlhan Selçuk'un dediği gibi Akif unutulmazdır:
"Ak if otuz yıl sonra değil, yüz yıl sonra da anılacak bir ozanımızdır.
Nasıl anılmasın ki! İstiklal Marşımızın şairidir. O ...
'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' diyen kişidir
o ... Çanakkale Destanı'nı söyleyendir, emperyalizme karşı savaşandır
... Nasıl unutur bu millet onu ...