Gönderi

296 syf.
·
Puan vermedi
Tarihin büyük bir bölümünde atalarımızın zaman sıkıntısı diye bir sorunu yoktu. Güneşin iklimin sunduğu ritme hiç sorgulamadan uyuluyordu. 14.yyda şehirlerin kulelerine ilk kez saatler yerleştirildi. Ancak saat hala bir huzursuzluk kaynağı değildi. 17.yyda zaman israfı en büyük günahlardan görülmeye başlandı ve saat ölçüm aleti olmaktan çıkıp bir kırbaca dönüştü. Vakit nakittir ifadesi insanlar tarafından içselleştirildi. Lewis Mumford Modern Endüstri Çağının belirleyicisi buhar makinesi değil saattir der. Bu raddeye varmamızda sadece tekniğin değil kültüründe büyük katkısı vardır. Önceden insan yapısına hiç uymayan saatlerin temposuna insanlari uydurmak için toplumlar, insanlar yeniden eğitildi. Okullarda ders kitapları zamanın değerine vurgu yaptı. Saate göre yaşamak yükselmeyle eş anlamlı hale geldi. Cep saatleri birer statü simgesine dönüştü... Günümüz modern toplumlarında kimse artık saatlerden kaçamaz. Bütün yaşamımızı saatlere göre düzenliyor ve kısıtlı zaman dilimleri arasında koşturup duruyoruz. Daha fazla zamanımız olsa neler neler yapabileceğimizden hüzünle bahsedip, zaman azlığından sikayet ediyoruz. Aslında hepimizin sikayetçi olduğu bu koşuşturmacanın kökeninde zaman azlığı yada dışarıdan dayatılan hızlı tempo değil iç yaşantımızdan kaynaklanan 3 faktör bulunuyor bunlara zaman hırsızlarıda diyebiliriz; Konsantrasyonsuzluk, stres, isteksizlik. Araştırmalar göstermiş ki; İnsanlar belirli bir hıza ulaştıklarinda artık bundan çok zor vazgeçerler ve başkalarınında bu hıza ayak uydurmasını beklerler. Hız bir kural haline gelir. Çok yakındığımız hızlı tempo boşluk duygusunun ters yüzüdür. Koşuşturmacaya ve bu tempoya alışan biri boş zamanlarında ne yapacağını bilememekten kaynaklı keyifsizleşir, kendini daha fazla yalnız hisseder, stres olur. Buyüzden boş zamanı olmasın diye günlerini randevularla doldurur. Zamanımız az olduğunda değil zamanımız üzerinde kontrol sahibi olmadığımızı düşündüğümüzde stres yaşıyoruz. İnsanların ruhları ve bedenleri en çok iç saatlerine tamamen aykırı bir yaşam sürdüklerinde zarar görüyor. Bu insanlar diğerlerine göre bir iş için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyor ve kendilerini daha çok yorgun, bitkin hissediyor. Gün boyunca bizi yönlendiren iç saaatimizden yola çıkarak kendimizin bir baykuş mu yoksa tavuk mu olduğunu bulup günlük rutinimizi ona göre düzenlemeliyiz. Einstein görelilik teorisini çok basit bir şekilde açıklıyor; hoş bir kızla buluştuğumuzda dakikalar su gibi geçiyor. Sıcak bir sobaya elimizi değdirdiğimizde bir dakika saatler gibi geliyor. Peki bukadar farkli hissetmemizin sebebi ne? Bunun basitçe cevabı zamanın kendiyle meşgul olmaktır. Eğlendiğimiz, sevdiğimiz bir işi yaparken zaman sinyallerine dikkat etmeyiz , saatler akıp gider. Ancak stresli, sabırsız olduğumuz zamanlar aklımız sürekli saattedir, sürekli zamanı düşünmek onu daha çok uzatır.
Yaşamın Hammaddesi Zaman - Bir Kullanma Klavuzu
Yaşamın Hammaddesi Zaman - Bir Kullanma KlavuzuStefan Klein · Aylak Kitap · 201646 okunma
·
111 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.