Gönderi

İKİ OKUL BİRBİRİNDEN NASIL AYRILIR.?
Her felsefenin, hele son asırlar felsefelerinin temel sorgusu, ana meselesi: Düşüncenin, ruhun varlıkla, tabiatla olan münasebetidir. Bu sorguya cevap verişlerine, bu meseleyi çözüşlerine göre filozoflar ikiye ayrılmışlardır. Kim ki, tabiata göre ruhun önceliğini ileri sürmüştür ve böylelikle şu veya bu biçimde, şu veya bu manada kâinatın yaratılmış olduğunu kabul etmiştir, felsefede idealist okulunun herhangi bir bölüğündendir. Buna karşılık, kim ki, tabiatın önceliğini kabul etmiştir, böylelikle kâinatın yaratılmamış olduğunu ileri sürmüştür, felsefede materyalist okulun şu veya bu bölüğüne girmiş demektir. Çok eski devirlerde, insanlar daha kendi fizik kuruluşları, bünyeleri hakkında tam bir bilgisizlik içindeyken, muhayyileleri ''rüyalarla'' kamçılanırken şöyle bir neticeye ulaşmıştılar: ''İnsanın düşüncesi ve duyguları kendi gövdesinin verimi değildir. Bunlar gövdenin içinde başlı başına oturan bir ruhun eseridir ki, bu ruh, bu can, ölümle beraber gövdeden çıkıp gider. Ve madem ki ruh ölümden sonra da gövdeden ayrılıp yaşamaktadır, öyleyse o ebedidir.'' Tabiat kuvvetlerinin şahıslaştırılmasıyla ilk allahlar doğduktan sonra, uzun bir yoldan geçilerek monotheist dinlerin tek allahına ulaşıldı. Böylelikle, düşünceyle varlık, ruhla madde arasındaki münasebet meselesinin köklerini çok uzak devirlerde bulabiliriz. Fakat bu, bütün keskinliği ile ancak, uzun bir orta asır Hıristiyanlığı uykusundan uyanan, Avrupa cemiyetinde ortaya konmuştur. Bizim sütuna sığacak bir biçimde yapılan bu kısacık konuşmadan sonra, materyalist ve idealist felsefe okullarının belli başlı iki bölüğü, metafizik idealizm, metafizik materyalizm; diyalektik idealizm, diyalektik materyalizm hakkında söz açmaya sıra geldi. O da yarın.* (3.12.1935 tarihli Akşam'da Orhan Selim'in yazısı yer almamıştır.) * [Orhan Selim / Akşam, 2.12.1935]
Sayfa 126Kitabı okudu
·
1 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.