Gönderi

USULSÜZLÜK YAPMAYIN! İslam ilimler tarihi bir bakıma Kur'an ve Sünnet nassları ile insan aklının ilişki biçiminin tarihidir. İslamî ilimler içinde normatif karakteri bulunan Kelam, Fıkıh ve Tasavvuf ilimleri inanç, amel ve ahlak alanına ilişkin "olması gerekenin ne olduğu" sorusuna nasslarla akıl arasında ilişki kurarak bir cevap bulmaya çalışmışlardır. Her üç ilim dalında da gerek şahıslar gerekse ekoller (mezhepler, fırkalar, tarikatlar) bazında "nassı hiçbir yoruma tabi tutmaksızın olduğu gibi kabul edenler" ile "nassı Arap dilinin imkânlarının dışına çıkarak zorlama yorumlara tabi tutanlar" söz konusu olmuş, bir de bu iki aşırı uç arasında dengeyi tutturmaya çalışanlar söz konusu olmuştur. Kelam ilminden örnek verecek olursak, söz gelimi Allah'ın sıfatlarından söz eden nassları hiçbir yoruma tabi tutmaksızın teşbih ve tecsimi çağrıştıracak şekilde kabul eden çeşitli fırkalar (mücessime, müşebbihe, haşeviyye vb.) yanında sıfatların otonom varlıkları olmadığını kabul eden felâsife ve Mutezile gibi akımlar da bulunmuştur. Dinde akla olabildiğince az bir alan bırakan, öznenin (müctehid, müfessir, mütekellim) nassı anlamada rolünü sıfırlamaya çalışan Zâhirîlik yanında nassları tamamen keyfî bir biçimde yoruma tabi tutan Bâtınîlik de var olmuştur. Tasavvuf alanında nassları işarî yorumlara tabi tutan ve vahdet-i vücud gibi felsefî yönü bulunan düşünce ve inançları nasslara söyletenler yanında nassları tevil etmeksizin kabul edenler de var olmuştur. Aynı şeyi fıkıh alanında da söylemek mümkündür. Nassa ilişkin "sıfır rey" parolasıyla öne çıkan Zâhirîlik yanında, özellikle çağımızda maslahat ve makasıd gibi unsurları öne çıkararak "nassa rağmen rey" parolasıyla hareket edenler de bulunmaktadır. İslam muhitinde nasslar ile akıl arasında sağlıklı bir ilişkinin nasıl kurulacağı, nassların zâhirinden ne kadar uzaklaşılabileceği, tevilin sınırlarının nereye kadar uzanacağı, maksat ve maslahat lehine nassın zâhirine aykırı fetva ve uygulamaların nereye kadar uzanabileceği meselesi hâlâ en önemli meselemiz olarak karşımızda durmaktadır. Aslında usul ilmi, nassların lafızlarıyla maksatları arasında nasıl dengeli bir ilişki kurulabileceğini / kurulması gerektiğini araştıran bir ilim dalıdır. Geçmiş dönemde mezhepler, kendi usullerini ortaya koyarken aynı zamanda elfaz - makasıd gerilimini nasıl aştıklarının bir tür hesabını da veriyorlardı. Modern zamanlarda, Müslümanlar dünya görüşü, nasslarla ilişki biçimi, gelenek algısı gibi yönlerden büyük bir zihniyet değişimi ve dönüşümü yaşadılar. Modern döneme naruz kalmış insanlar olarak nasslarla sağlıklı bir ilişki kurabilmemiz geçmişin birikimini bu açıdan net bir biçimde ortaya koymamıza bağlı. Günümüz şartları, geçmişte hiçbir dönemde olmadığı kadar nassların elfazı ve zâhirleri ile aramızdaki mesafeyi arttırdı. Bu şartlar muvacehesinde nasslara muhalif düşmeksizin, nassların otoritesinden kendimizi azade hissetmeksizin nasslar ile aramızdaki mesafeyi ne kadar açabiliriz? Nassı bir sâhile müctehidi de yüzücüye benzetirsek boğulma tehlikesi olmaksızın müctehid kıyıdan ne kadar uzaklaşabilecektir? Dubaları ne kadar uzağa koyabileceğiz? Fıkıh mezhepleri içinde nassın zâhirlerinden uzaklaşma ve nassı tevil etmede Hanefî mezhebi başı çekiyordu. Bu sebeple Hanefî mezhebi (ve kurucu imamı Ebu Hanife) tarih boyunca "nassa (özellikle de hadislere) yeterince bağlı olmamak" ile eleştirilmişti. Hanefî mezhebinin "istihsan" anlayışı da bir anlamda "nasstan / kuraldan / kıyastan uzaklaşmanın usulî enstrümanı" görünümündeydi. Günümüzde nassların zâhirlerini terk etmeyi salık verenler, bunu neye göre, nereye kadar yaptıklarına dair hiçbir usul ortaya koymadıkları gibi, geçmişteki usulleri eleştirmekten de geri kalmıyorlar. Görünen o ki günümüzde "nassların zahirinden hesabı verilebilir bir uzaklaşma"dan ziyade "nassların içini boşaltma, tevilin ötesine geçerek nassı tahrif etme" söz konusu. Evet... Şayet amaç "makasıdı dikkate almak", "nassın zâhirine takılıp kalmamak" ise bunu neye göre yaptığınızın hesabını vermek zorundasınız. Aksi takdirde yaptığınız şey "sözü bağlamından kopararak tahrif etmek" dışında bir şey olmayacaktır. Hesabı verilmiş bir usulden hareket etmiyorsanız, ya da böyle bir usul ortaya koyamıyorsanız usulsüzlük yapıyorsunuz demektir! Vallahu a'lem. (Soner Duman/15.Cemâziyelevvel.1441/10.Ocak.2020/Cuma)
2 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.