Gönderi

704 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Kocaman kalabalıklar içerisindeki küçücük yalnızlarız. Ama birinin varlığına o kadar çok ihtiyaç duyuyoruz ki yalnızlığın korkutucu alışkanlığı yerini endişeli bir ıssızlığa bırakıyor. Vicdanımızdan bahsediyorum. Böylesine acımasız bir hayatta bir o kadar gereksiz ama geleceğin güzel olacağı inancında bizi asla rahat bırakmayan o lanet, kahrolasıca şey. Tek kaldığımızda ruhumuzu esir alan, işlediğimiz günahın aman vermeyen ürkütücü etkisiyle kendimizden kaçıyor, fırtınalı ruhumuzdan hayatımızı kurtarmak için sığınacak limanın kocaman kalabalıklar olduğunu düşünerek, en kalabalık güruhların olduğu caddelere ve sokaklara ve alışveriş merkezlerine ve dışarıda bir yerde hayatın akışının kendisini hissettirmeyen en hızlı olduğu yerlere gidiyor ama yine de küçücük yalnızlar olduğumuzun farkında olarak işlenilen günahın cehennem ateşi gibi saran yakıcı etkisiyle kavruluyoruz. Evet, vicdanımızdan bahsediyorum. O uzun cümleyi bir daha okuyun ve düşünün; kocaman kalabalıklar içerisindeki küçücük yalnızlar değil miyiz? Ölümü düşünüyoruz; ne zaman? Ya bir yaşam sona erdiğinde ya da işlediğimiz bir günahın ruhu yakan etkisini hissetmeye başladığımızda. Ölümün varlığı mı bizi o ilk adımı atmaktan alıkoyuyor! O ilk adım! Ruhumuzda insan olmanın bilincini uyandıran, isyana hazır hale getiren, her şeye ama her şeye kanunlara, devlet otoritesine, her türlü zalimliğe, fakirliğe, işsizliğe, hatta ve hatta; olacak şey değil ya yine de Tanrı’ya bile isyana ama her şeye hazır hale getiren bir insan olma bilincini uyandıran o ilk adım. Kocaman kalabalıklar içerisindeki küçücük yalnızlarız. Raskolnikov da o ilk adımı atarken bunları hissetmişti. Fakirliğin ağır ezikliğini hissederken, ailesine yardım edememenin ve onları da iyi hayatlar yaşayan insanlardan yapamamanın boğucu duygusu sarmıştı Rodion Romanovich’i. Bu onun duygularıydı, arzu ediyordu böyle olmasını. Biliyordu ki bu böyle olmayacaktı. Okusa ne olacaktı sanki. Yıllık bin ruble geliri olan bir devlet memuru. Annesi kahrından hastalıklarla boğuşacak, kız kardeşi o büyüleyici güzelliğiyle dillere destan namusunu kaybedip, bedenini erkeklerin zevkine terk edecekti. Ama duyguları böyleyken o böyle düşünmüyordu. Ona bu cinayeti işleten duyguları değil, düşünceleriydi. Raskolnikov, hemen hemen hepimiz gibi; daha doğrusu bu yazıyı okuyan bizler gibi yalnızlığı tercih etmiş, insanlardan değil insanlıktan yüz çevirmiş, birazdan fazla kederli ama çokça çalışkan bir kişilikti. O, hayata karşı başarıya açtı ve bunu elde edebilmek için karşısına çıkan hangi engel olursa olsun aşmaya hazır, yıkmaya muktedirdi. Hoş, muktedir miydi değil miydi; o da bu engeli aşmaya karar verdiğinde ve bu adımı atmaya başladığı o uğursuz ilk anda anlayacaktı ya neyse. Raskolnikov düşünüyordu ki eğer güçlüler arasında yer almak ve hayata karşı zafer kazanmak istiyorsa karşısına çıkan engeli ne olursa olsun aşmalıydı. Bu bir dünya savaşı çıkarmak da olabilirdi, bir koca karıyı öldürmek de. Öyle de oldu. Raskolnikov, bu engeli aşmayı bildi. Ancak bir tek farkla; o bu eylemi icra ederken sanki bir düş görüyordu. Bu eylemin sonuçlarının farkında olmadığı ama böyle bir eylemi icra edemeyecek kadar da şerefli ve gururlu olduğu bir düş. Olası kastı mı vardı bilemiyordu. Farkındaydı her şeyin; istiyordu da bu cinayeti işlemeyi ve biliyordu da bunun alçakça ve namussuzca bir eylem olacağını. Vicdanı böyle söylüyordu, aklı ise o sadece basit bir bit, git ve öldür onu, tüm engelleri aş ve kendin ol, yüksel Raskolnikov! diyordu. Aklının sesini dinleyen Raskolnikov, kaderin hakemliğine soyunmuş ve bedeni Şeytan ile Tanrı’nın savaş alanı olmuştu. Bu savaş alanının yaratacağı etkide akıl diyordu ki, koca karının sahip olduğu tüm maddi güç, yüz binlerce insanı ahlaki bir çöküş ve yok olmaktan kurtarabilir; ama vicdan diyordu ki, bu gerçekleştirilebilir bir şey değil ve yüz çevir tüm bu çirkin işlerden. Raskolnikov da kocaman kalabalıklar içerisindeki küçücük bir yalnızdı. Vicdan bizi hiçbir zaman terk etmezdi ama akıl, tam o suçu işleyeceğimiz ana kadar yanımızda durur daha sonra ise bir anda tutulur, hastalıklı bir hale gelir, bizi terk ederdi. Raskolnikov da tasarladığı cinayeti işleyerek bütün topluma, yalnızca süper insanların idealleri uğruna toplumsal kuralları ihlal etme yetkisine sahip olmadığını, sıradan insanların da kuralları hiçe sayarak birer bit olmadıklarını ispat etmeyi amaçlamıştı. Akıl, komutan olmuştu. Ancak hesaba katmadığı şey ise vicdanıydı. Dostoyevski, 1849'da, Petraşevski Sosyalist Grubu’na üye olmaktan ölüme mahkûm edildi; ama son dakikada, göstermelik bir infaz sahnesi düzenlendi ve cezası Sibirya'da dört yıl kürek hapsine çevrildi. Suç ve Ceza’nın temellerinin burada atıldığı kesin. Dostoyevski’nin kafasından geçenlerin neler olduğunu düşünmeye çalışın. 1865'in başında gazeteler, Gerasim Chistov adlı genç bir Moskovalının, aynı burjuvazide görev yapan bir çamaşırcı ve aşçıyı baltayla öldürdüğü korkunç haberlerle doluydu. Altın ve gümüş eşyalar ile tüm paralar kadınların göğsünden kaybolmuştu. Muhakkak Dostoyevski bundan etkilenmiş olmalı ki 1866’da Suç ve Ceza ortaya çıktı. O bu süreçte bir şeyi çok iyi idrak etmişti; ahlaki yasaları ihlal ettiğinizde bunun sonuçsuz kalması imkansızdır ve manevi acı hiçbir zaman vicdanınızı rahat bırakmaz. Tüm dünyada ataerkil toplumlar, demokrasinin anlamını benimseyememiş ve totaliter karakterleri çok seve gelmişlerdir. Totaliter karakterlere verilen olağanüstü yetkiler, apaçıktır ki onlarda bizleri bir bit olarak görme ve toplumsal kurallara bağlı olmama hakkını kendilerinde görmelerine neden olmuştur. Raskolnikov’un da kendisine paye çıkarmasına ve böylesine bir cinayeti işleyerek yükselişini başlatmasına sebep de buradan ileri geliyor olsa gerek; tıpkı kendisine Napolyon’u örnek alması gibi. Raskolnikov der ki: “Kocakarı yalnızca bir hastalıktı. Ben onu bir an önce aşıp gelmek istedim. Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm! Evet, bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım... Hatta, anlaşılan bunu bile beceremedim...”
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022161.3k okunma
·
42 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.