Gönderi

352 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
1984–George Orwell 1903 yılda Hindistan’ın Motihari bölgesinde doğmuştur. Gerçek adı Eric Arthur’dur. Yazar İngiltere, Burma, Londra ve Paris gibi şehirlerde yaşamış ve birçok eserini bu şehirlerden esinlenerek yazmıştır. "1903 yılda sosyalist görüşe yakınlık duyan yazar İspanya iç savaşına milis olarak katılmış Fronca'nun karşısında yer almıştır"Bu savaşta yaşadıklarını “Katalonya’ya Selam” adlı kitabında anlatmıştır. Orwell şu cümleleri sarf eder: “Bana milis gücüne neden katıldığımı sorsaydınız “faşizme karşı dövüşmek için” diye cevap verirdim. Ve neyin uğruna savaştığımı sorsaydınız,’’dürüstlük uğruna‘’derdim.” 1984 dışında yazar, Burma Günleri, Paris ve Londra' da Beş parasız, Papazın Kızı, Aspidistra, Wigan İskelesi Yolu, Katalonya'ya Selam, Boğulmamak İçin, Balinanın Karnında, Hayvan Çiftliği, Kitaplar ve Sigaralar, gibi birçok başyapıtı da kaleme almıştır. 1984 adlı eserini yayınladıktan 7 ay sonra 21 Ocak 1950 yılında vefat etmiştir.  1984 –Özet Distopik bir eser olan 1984, George Orwell tarafından kaleme alınır. Diktatörlüğün ve iktidarın kendi çıkarları uğruna kullanıldığını gözler önüne seren bu kitapta, totalitarizmin iliklerinize kadar işlendiğini hissedeceksiniz. Ana karakter olan Winston Smith'in Distopik bir dünyayla mücadelesi kaleme alınmıştır. Winston, Gerçek Bakanlığında çalışan bir Dış Parti üyesidir. Tüm siyasi,  ekonomik ve sosyal sistemin yerle bir edildiği Okyanusya’da yaşamaktadır. Okyanusya, despot bir lider olan Büyük Birader yönetimindeki, korkularla, tehditlerle, yasaklarla sindirilmiş bir ülkedir. Bu ülkede Sevgi Bakanlığı, Barış Bakanlığı, Gerçek Bakanlığı, Varlık Bakanlığı ve Düşünce Polisi gibi kurumlara yer verilmiştir. Ülkede, parti üyelerine serbest ticaret yasaklanmıştır. Buna rağmen Winston, eski bir dükkândan bir defter satın alır ve günce tutmaya başlar, olaylar bununla beraber gelişir. Ülkedeki her yerde tele-ekran vardır ve herkes Büyük Birader tarafından izlenmektedir. Her şey takip altında tutulmaktadır. Ancak Winston evinde tele-ekranın görmediği kör bir nokta bulmuş ve günceyi burada yazmaya başlamıştır. İş yerinde 2 dakika süren nefret seansları vardır. Bu seanslar sırasında gözüne Julia çarpmaktadır. Julia, İç Parti üyesi olmasına rağmen, Winston’un ona duyduğu bir güven vardır. Onunla konuşmak ister, ondan gelen bir notla olaylar gelişir ve Winston onunla görüşmeye başlarlar.  Julia’da parti'den nefret etmektedir. Bunu anladığında onunla daha da yakınlık kurar. Ve onu dükkânın üst katındaki tahta odaya götürür. Odada tele-ekran yoktur ve özgürlerdir, istediklerini konuşabiliyorlardır. Bu sırada Winston parti ile alakalı çoğu şeyi fark etmeye başlar. Parti, geçmişi değiştiriyordur ve kimse bunun farkında değildir. Parti, ne derse koşulsuz itaat ederler ve inanırlar. Örneğin; parti, Avrasya ile savaştayız dediğinde, “Geçmişten beri Avrasya ile savaştayız” diyorlar ve buna herkes inanıyordu. Avrasya ile ilişkileri bozulduğunda, aslında Doğu Asya ile geçmişten beri savaşta olduklarını söylüyorlar ve bunu sorgulamaksızın insanlar itaat ediyor. Aslında insanlar için partinin ne söylediğinin pek bir önemi yoktur. Parti ne derse anında inanırlar. Winston partiyi yalanlayacak birtakım deliller bulur. Ama kendinde o cesareti bulamaz ve delilleri bellek deliğine atar. Winston, Büyük Birader’in düşmanı olan Emmanuel Goldstein’in kurmuş olduğu, Kardeşlik Örgütü’ne katılmak istiyordur. O’Brıen ile konuşur. Ve Yeni söylem hakkında ondan bir kitap alır. . O’Brıen’ın bu kitapta kendisine bir mesaj verdiğini anlar. Julia’yı Proleterlerin mahallesinde olan Bay  Charrington’un dükkânının üst katındaki odaya götürür ve orada lngsos ilkelerine inanmadıklarını söylerler. O sırada duvardaki tablonun arkasından bir ses gelir ve ekran ortaya çıkar,  yakalanırlar. Başından beri Julia'nın partiye karşı düşman olmadığı, Winston’u kandırdığı ortaya çıkar. Winston, Düşünce Polisi tarafından tutuklanır ve hücreye atılır. Çeşitli işkencelere maruz kalır. Herkesin korktuğu 101 numaralı odaya götürülür ve buharlaştırılır. Winston’u şu cümlelerle tanımlayabiliriz; “Bazı şeyler geri gelmiyordu, insan bir daha geriye dönemiyordu. İnsanın içinde bir şeyler ölüyor, yanıp kül oluyordu.”Ve artık Winston o nefret ettiği Büyük Biraderi çok seviyordur. Çünkü artık buharlaşmış, yani iyileştirilmiştir. 1984–Analiz Başkenti olmayan bir ülkedir Okyanusya. İngilizcenin hâkim olduğu bu ülkede, Yeni Söylem resmi dil olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda merkeziliyetciliğin olmadığı ülkede yönetenleri bir arada tutan şey "ortak öğretiye" gösterdikleri bağlılıklarıdır. Yönetimin en tepesinde Büyük Birader vardır. Kutsal olarak kabul ettikleri "Ingsos İlkeleri" vardır. Ve ülke yönetimine hâkimdir. Parti devletteki her şeye kolektif olarak sahiptir. Kişisel bir kaç eşya hariç hepsi partiye aittir. Bunun yanında partinin her şeyi değiştirebilme, müdahale edebilme hakkında vardır. “Ingsos’un kutsal ilkeleri: Yeni söylem, çift düşün, geçmişin değişebilirliğiydi.’’ Parti sloganında şöyle deniyordu: “Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar. Üstelik geçmiş değiştirilebilir olmasına karşın, hiçbir zaman değiştirilmemişti. Şimdi gerçek olan sonsuza kadar gerçekti. Tek yapmanız gereken belleğinize karşı sonu gelmeyen zaferler kazanmanızdı. Gerçeklik denetimi deniliyordu buna Yenisöylem’de ise çiftdüşün.” Partinin amacı yeni söylemle insanların kelime dağarcıklarını küçülterek onların düşünmelerine engel olmaktı. Böylelikle düşünmeden itaat edecekler ve düşünce suçu işleme oranları azalacaktır. Partiye olan bağlılıkları artmış olacaktı, burada bağlılıktan kastedilen şey düşünmemek, düşünmeye gerek duymamak ve bilinçsizliktir. Ingsos, insanları çiftdüşün sayesinde, yalan söyleyebilmelerini, bunu kabullenebiliyor olmalarını, gerçeği çarpıtıyor olabilmelerini sağlamaktır. Örneğin bakanlıkların adlarında da çiftdüşün uygulanmıştır Sevgi Bakanlığı işkenceye, varlık Bakanlığı yokluğa, Gerçek Bakanlığı yalanlara,  Barış Bakanlığı savaşlara bakmaktadırlar. Bir diğer çarpıcı örnek ise partinin sloganıdır:“savaş barıştır özgürlük köleliliktir cahillik güçtür.’’ Okyanusya da üç tip sınıf vardır. Bunlar dış parti üyeleri, iç parti üyeleri ve proletaryadan oluşmaktadır. Proleterler parti için önemli değildir. Bu yüzden onlar özgürlerdir. Parti onlara dokunmaz devrimden önceki kurallara göre yaşarlar.  Ancak parti üyeleri için aynı şey geçerli değildir. Onlar için birçok şey yasaklanmıştır. Mesela tek başına kalmak, düşünmek yâda bunu belli eden davranışlarda bulunmak, parti toplantılarını kaçırmak, cinsellik, boşanmak gibi unsurlar yasaklanmıştır. Buna karşın partide üremek kutsal kabul edilmiştir. Evli olan üyeler üremek zorundadırlar. Aile devletin malı haline gelmiştir. Aileler çocuklarını sevmek zorundalar onlara çocuklarını sevmeleri söylenir bunun yanı sıra çocuklara ise anne babalarını düşünce suçu işlediklerinde onları ihbar etmeleri, ispiyonlamaları öğretilmektedir. Proleterler için bunlar geçerli değildir. Çünkü çoğunluğu oluştursalar da parti onları söz sahibi olarak görmez bu yüzden onları özgür bırakmışlardır. Fakat söz sahibi olamasalar da sistemi değiştirebilecek güce sahiptirler ama bunun farkında değillerdir. Winston bu durunu çok güzel bir şekilde dile getirmiştir; “Bilinçleninceye kadar asla baş kaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler.” Bir diğer konu ise dünyaya egemen olan üç büyük devletin yani Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya’nın sürekli bir savaş halinde olmalarıdır. Aralarındaki iş birlikleri bozulsa da saflar sürekli değişim halinde olsa da bu savaş devamlı sürmektedir. Bu üç ülkenin sahip olmak istediği ama hiç birinin üzerinde hâkimiyet kuramadığı küçük bir bölge vardır. Hepsi bu bölge için savaşırlar ama elde edemezler, çünkü safları değiştirdiklerinde bile iki ülke tek ülkeyi yenemez, bütün ülkeler çok güçlüdür. Sürekli üretim halindedirler halk çok fakir olsa da bir gün kullanılacaklarını düşünerek sürekli üretirler. “Eski çağlardaki savaş tanımının aksine zafer ya da bozgun gibi sonucu olmayan yeni savaş düzeni süreklilik niteliği kazanmasıyla, savaşların iç politika aracı haline dönüşmesiyle savaşlar, eskisi gibi ülkelerin birbirleriyle gerçek manada savaşma niteliğinden çıkıp egemen kesimler tarafından uygarlıklarına karşı verilmekte olan asıl amacın toprak kazanmak ya da kaybetmemek değil de toplumun düzenin bozulmadan devamlılığını sağlayacak bir araç olarak görülmektedir.” Sonuç olarak George Orwell 1980 yıllarında aslında bugünün özetini yapmıştır. Günümüzde de Büyük Birader masamızdaki bilgisayar, cebimizdeki telefonlar,  elimizden hiç düşürmediğimiz internet siteleridir. Farkında olmadan hiç bilmediğimiz şirketlere veri akışı sağlıyoruz. Orwell'ın 1984 kitabı, aslında günümüzün öngörüsüdür.
1984
1984George Orwell · Can Yayınları · 2023167.6k okunma
·
17 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.