Türklüğün, bunca gecikerek de olsa yeni ve çağdaş bir "ulus devlet" ve kimliğinin bilincine varnuş köklü bir "milet" olarak tarih sahnesinde yerini almasındaki öncü ve önder Mustafa Kemal Atatück'ten; gelmiş geçmiş bütün Türklerin en yücesi olan bu, benzeri görülmemiş insandan başkası değildir. Güneş gibi parlak bu gerçeği göremeyenler ya da görmezden gelerek unuttunnaya çalışan art niyetli nankörlerin sayısı ülkemizde az değildir ve ne yazık ki sürekli artmaktadır. Büere.k karanlığa itilmiş cahil kesimlerin küçük hesaplan ve aymazlığı yüzünden bunlar hiç de yakışmadıkları yerlere çıknuşlardır ve ülkeyi, hızla bir uçuruma sürüklemektedirler. Peki, Atatürk'ün olağanüstü dehasının gelişip olgunlaşmasına katkıda bulunanlar, ona esin kaynağı olanlar kimlerdir? Ülke dışından, eserlerini özenle değerlendirdiğini bildiğimiz Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau ve Voltaire gibi büyük düşünürler. Kendi ülkesinden ise, çocuk zihninde "vatan", "milet" ve "hürriyet" kavrarnlarının oluşup yerleşmesini sağlayan Namık Kemal (1840-1888) var. Onu, "Türk .Aydınlanması"nın ilk ışıklarını yakan ve bir şürinde kendisini "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim" diye tarif eden Tevfik Fikret (1867-1915) izliyor. Bir de tabü, gencecik bir öğrenciyken "cuma tatili" törenlerinde herkes gibi "Padişahım çok yaşa! .. " diye bağırınayı reddedip sesinin çıktığı kadar "Milletim çok yaşa! .. " diye haykırdığı için daha o zamanlar "Yıldız"a jurnal edilen Ziya Gökalp (1876-1924) var.