Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Dünyamızda bilincin kimsesizliğinin baş nedeni içgüdünün kaybedilmesidir ve bunun nedeni de insan aklının çok uzun bir zamandan beri gelişmekte olmasıdır. İnsanın doğa karşısındaki gücü arttıkça, aklına daha fazla bilgi ve beceri girdikçe, mantıksızca belirlenmiş salt doğal ve rastlantısal olan şeyleri —objektif psişe de dahil— küçümsemesi de derinleşir. Bilinçli aklın sübjektifliğine karşılık bilinçdışı objektiftir. Kendisini çelişkili hisler, fanteziler, duygular, ani dürtüler ve rüyalar şeklinde gösterir ve bunların hiçbirini insanın kendisi yapmaz, ona nesnel olarak gelir. Psikoloji bugün bile hâlâ, büyük ölçüde bilinçli olan, mümkün olduğunca kolektif standartlarla ölçülebilen, içeriği konu alan bir bilimdir. Bireysel psişe kendisini ancak gerçek, yani “mantıksızlığa” eğilimli insanda gösteren sadece bir rastlantı, “tesadüfi” bir fenomen haline gelmiş, bu arada bilinçdışı tümden gözardı edilmiştir. Bu, dikkatsizliğin veya bilgisizliğin sonucu değil, ego dışında ikinci bir ruhsal otoritenin var olabileceği ihtimaline karşı ısrarla direnmenin sonucudur. Egonun monarşisinden kuşkulanılması ona yöneltilen ciddi bir tehdittir. Diğer yandan, dindar insan kendi evinin mutlak efendisi olmadığı fikrine alışmıştır. En sonunda kendisinin değil, Tann'nın karar vereceğine inanır. Ama aramızdan kaçı Tanrı iradesinin kararlarına izin verme yürekliliğini gösterebilir? Hangimiz kararların Tanrı’dan geldiğini söylemekten utanmayız?
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.