Gönderi

Ah! Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın isim babası olduğu birçok kız var aramızda. Lisede okuyan, hatta üniversite çağına gelmiş kızlar. Dağlarca'nın kamyon dolusu elyazı şiirleri var bir de, sağda solda. Şimdi lise üçe devam eden ve Dağlarca'nın isim babası olduğu onca kızdan biri Çağla Günaçar sordu: "Baba, Dağlarca'nın yaşamı nasıldı?"-- Dağlarca, Kuran'a el basarak şiir yazan asker kökenli bir şairdi, dâhiydi, bilgeydi, resûldü, atleti şiirle terleyen tek şairdi, biraz hasetti, hele kadından şair mi olurmuş diyen kendinden başkasını şair saymayan mağrur bir babaydı, ilk yazdığı öykü olsa da şiire hiç ihanet etmeyen tek şairdi, evli şairlere imrense de evliliği onaylamayan bir kutsaldı, arkadaş canlısıydı; Necatigil, Sait Faik ve Cahit Sıtkı'nın olmadığı bir dünyada fazla yaşamış olmayı haram sayardı; buna rağmen 100'üncü yaşını göreceğine inandı, ödüllere ve ödül kurumlarına hep karşı oldu; ölümünden sonra adına ödül konsepti düşünenleri yaşarken lanetledi; pardon "konsept" mi dedim, Türkçeyi bozan tüm yoz entelektüellerin yüzüne küfreden tek şairdi, ölümünden sonra maalesef adına şiir ödülü de kondu ve bu ödül onun şiirini "bayrakçı"lıkla suçlayan Yozgatlı Kürt bir şairle, onun en güzel video kaydını gerçekleştiren ancak Dağlarca anması için hazırlanan belgesele üç dakikalık görüntü vermeyen iki şair arasında paylaştırıldı, ölümden korktu ama "Çocuk ve Allah"a sığındığı için ölümü düşürdü defterinden, ölmeyeceğini sandı, 94 yaşında öldüğünde hayali yüzdü; cenazesi defni için üç buçuk gün bekletildi, dönemin Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'ün aile mezarlığına gömüldü; bir daire ve Gökyüzü Şiirevi karşılığında; işte böyle kızım! Orda, gökyüzü bir Fazıl Hüsnü Dağlarca yatıyor!
·
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.