Gönderi

Mustafa Kemal matbuatı tamamiyle eline almıştı. Buna çok ehemmiyet veriliyordu. Ankara’da Hakimiyet-i Milliye gazetesini büyülttü, mühim bir bina yaptı, mühim makineler getirdi. Başına Falih Rıfkı’yı koydu. İstanbul’da Ahmed Emin’in elinden Sabahçı Mihran’ın matbaasını aldı. Milliyet adında bir gazete çıkardı. Bunun başına da Siirt mebusu yaptığı eski yaveri Kürt Malımud’u koydu. Falih Rıfkı, Ruşen Eşref, Yakup Kadri, Yahya Kemal’de her iki gazetenin muharrirlerinden. Bu muharrirlerin yaptıkları şu: Günümüzü cennet göstermek, Mustafa Kemal’i Allah mertebesine çıkarmak. Medih, medih.. Başka şey yok. Yunus Nadi İstanbul’da bir rum’a ait büyük bir bina ve makineleri ucuzca kapattı. İkiyüz bin liralık malı, sekiz-on bin liraya aldı. Hattâ makinelerin kıymetini Matbaa-i Amire mürettipleriyle makinecileri takdir ettirmişler. Dört bin lira yazın demişler. Bunlar reddetmişler. Sonra zorla tazyik ettirmişler. Bunu bana Matbaa-i Amire’de bu adamlar anlattılar. O da Cumhuriyet gazetesini çıkarıyor. Orda kâmilen medihnâme ve zafer destanı... Akşam gazetesi de ellerinde. Bunun da aleti Necmeddin Sadık. Bu adam iki yüzlü kılıç. Cavit’lerin sıkı ahbabı fakat Hükümetin de meddahı. Evvelce lehe, bazan da aleyhe yazıyordu. Hattâ bir defa Hükümet aleyhine pek şiddetli bir makale neşretmişti. Sonra tam meddah oldu. Mükâfaten meb’usluğa çırağ buyuruldu. Vakit gazetesi de meddah. Sonra o da mebuslukla çerağ buyruldu. Matbuat böyle kâmilen meddah oldu. Söndü, öldü. Başka gazete de yok. Türk matbuatına innellahe ve inna ileyhi raciûn. Matbuata yeni çirkin bir leke daha sürüldü. Artık bu gazeteler yüz acısı, millî ar. İnsan okumaktan utanıyor. Yahya Kemal’i severdim. Bir iki defa nasihat ettim: “Yapma! İleri atılma! Çirkin şey. Bu böyle gitmez. Sonra pişman olursun” dedim. Sözümü dinledi. Bir daha yazı yazmadı. Ötekiler devam ettiler. Bunlar, bilhassa adlarını saydığım muharrirler, “Gazi ilham alıyor” diyorlar. “Dâhidir” diyorlar. Dâhi bildiğimiz bir türlü olurdu. Meğerse, bir şahısta bir çok dâhilik olurmuş. (........) diyorlar: Sen askerlik dâhisisin, ziraat dâhisisin, idare dâhisisin, siyaset dâhisisin, teceddüd dâhisi, inkilâp dâhisi, ilh... Ucu bucağı yok. Hayret!.. Bir yaşımıza daha girdik. Mustafa Kemal, kendisi de nutuklarında “ilham alıyorum” diyor. Demek bu adam (...........) müthiş ilerlemiş. Eski padişahlar ilâhî, müstesna bir varlık oldukları kanaatine varmışlardı... Bu da öyle. Biri bir gazetede: “Sen peygambersin, fakat ondan da büyüksün” dedi. Hem hepsi ona: “Ulu yaratıcı” diyorlar. Bu eski “Halik-i azîm”i tercümesidir. Yâni onu Allah yaptılar. Mustafa Kemal reddedip, bunları terbiye etmedi. Artık Ulu Gazi, Yüce Gazi, Kudret Haliki, Mukaddes Reis, işaret buyurdular, ilh... gibi tabirler aldı yürüdü. Bunların Abdülhamid’in zillullah-ı filard, gazi ibni gazi, Halife-i nıyi zemin gibi sıfatlardan sanki ne farkı var? Abdülhamid’inkileri ezberlemiştik. Şimdi bir ezber ders bellemek lüzumu hâsıl oldu. (*) Herif ve bir hastalık adı ile ilgili üç kelime metinden çıkartıldı.
Sayfa 314Kitabı okudu
·
60 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.