Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

138 syf.
10/10 puan verdi
“Politika, zaafları idare etmek sanatı.”
Bunca okumuşluğum arasında Sezai Karakoç okumalarım oldukça zayıf kalmıştı. Bir ara elimde bütün şiirlerinin olduğu Gündoğmadan kitabı vardı. Kitabı henüz bitirmedim. Bir yerlerde diğer yarısının da okunacağı zamanı bekliyordur. Bu arada onun hikâyecilik yönünü de keşfedince elime geçen ilk fırsatta Hikâyeler 2 Portreler kitabını aldım. Ve her gün birkaç hikâye okuyarak bugün bitirmek nasip oldu. Kitapta on iki hikâye var. Ve her bir hikâye portre vasfı taşıyor. Yani birilerini anlatıyor. Birilerini anlatırken sanki yazar kendisini anlatıyormuş gibi geldi bana. Kendi düşüncelerini kahramanlarının ağzından söyletiyor. Hikayelerde konular daha çok, hayat, ölüm, diriliş, tabiat, fakirlik merkezlerinde yoğunlaşmış. Cümleler kısa değil, devrik hiç değil adamakıllı bütün öğeleri yerli yerinde cümleler. Yazılar bana daha çok bazen hikâye olmaktan öte, deneme türünü de yer yer andırdı. Hikâyeler daha çok şehrin dışında kasabada, köylerde ve yokluklar arasında geçiyor. Belki zamanın iki savaş arasında olmasından kaynaklanıyor. Köyler, kasabalar, kendilerine yetiştirdikleriyle yetmeye çalışıyorlar. Öyle ki etraftaki çalı çırpıları bile pazar yerine satmaya getiriyor kadınlar belki birkaç kuruş için. Geç Kalan Adam Öyküsü’nde tek başına yaşayan ihtiyar bir kadının ölümünden önceki son gün anlatılıyor. Kimsesiz kadına yardım etmek için bir vasiyet üzere yola çıkan genç adam maalesef kadına yetişemiyor. Geldiğinde kadını ölmüş buluyor. Adam “Geç kaldım, geç kaldım!” diyerek şehri terk ederken bir ses duyuyor: “Geç kalmadın. O, sana muhtaç değildi ki, geç kalmış olasın. Tam vaktinde geldin. Şimdi, onun çocuklarına, ya da başkalarına yardım edebilir, elini uzatabilirsin. Zaten o sağ olsaydı, yardım kabul etmeyecek, parmaklarıyla sana başkalarını işaret edecekti. Başka yoksulları. Kimseye el açmadan, kimseden yardım istemeden bugüne geldi ve çocuklarını da getirdi. Bundan ötesi, onun sorumluluğunun dışında.” Hikayede bir ölüm var ama bir de bir diriliş var. Kadın ölüyor, adam diriliyor. Sade Bir Yüz hikâyesinde avukat olan bir politikacı anlatılıyor. Adı üstünde politikacı. Çok yüzlü. Bazen uzun bekleyişler bezen kısa zaman dilimleri içerisinde oğlu pahasına bir bir yükseliyor politikanın merdivenlerinde. Politik tutku oğlunu ihmal ettirmişti Mustafa Çiçekoğlu’na. Pastahanede bir genç, önünde çay, hayaller hayaller. Sılasını, babasına kavuşmayı düşlüyor oturduğu sandalyede Dönüş öyküsünde. Öyle bir dönüş ki bu “Bir dinleniş, gerekli bir tatildir. İçindeki yapay yorgunluğu gidermek için gerekli bir geri çekiliştir. Bir güç tazelemesi, bir kısırlıktan kurtuluş, yeniden doğallaşmasıdır.” Her hikâyeyi kısaca anlatmak istesem de yazılar uzayacak. Uzatmayalım biz, kitaptan altını çizdiğimiz satırlarla iktifa edelim. “Sıla, içine girilip yıkanılan bir sudur. Bir Kevser nehri, şehirde anılara üşüşmüş parazitler burda temizlenir. Büyük şehirde ruh bitlenir. Cin çarpar ruhu. Sılaya dönüş, bitlerden ayıklanmaktır, cin çıkartmaktır. Köke dönüştür. Ağacın ulu köklerine dayanarak gün fırtınalarından kendini koruması için bir güç tazelemesidir insanın.” “Sanki hep gece vardı kadınlar için, ve gündüzler kadınlar için gecelerin loş aralıklarıydı.” “Bir tek düşünceye yer vardır namazda. Tam ve saf olarak Allah’la bir olmak.” “Politika, zaafları idare etmek sanatı.” “İnsan sorumluluklar yüklenerek Allah’a yaklaşır. Ve böylece de özgür olur.”
Portreler - Hikayeler II
Portreler - Hikayeler IISezai Karakoç · Diriliş Yayınları · 2000233 okunma
·
67 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.