Gönderi

276 syf.
10/10 puan verdi
Dünya hep aynı. Aynı devran üzre dönüyor ne yazık ki.
Portre yazmak, hele de yazılan kişiyi birkaç sayfada yazıp ortaya koymak kolay iş değildir. Sonuçta birinin hayatından bahsediyorsunuz. Anlatmak istedikleriniz öyle kısaca bitmeyebilir. Ama yazar, şair olmanın avantajını kullanıyor bu yazılarda. Fazlalıklar atılınca, kelimeler iktisatlı kullanılınca, anlatımda ve üslupta yoğunlaşılınca, olmuş. Hem de çok güzel olmuş. Şiirsel olmuş. Kişi anlatılırken önce eserinden yola çıkılmış. Kendi sözleriyle bazen kendisi anlattırılmış. Önemli fikirleri alıntılanmış. Yaşadıkları zorluklar, yazdıkları eserler, hocaları, etkileyenleri, etkiledikleri her bir özellik sayfalar arasında yer bulmuş. Portrelerin girişleri çarpıcı öykülemelerle başlamış çoğu zaman. Birçok portrede yazının ortasına geldiğimizde anlıyoruz kimin anlatıldığını. Hayatların çoğu hüzünlü. Kitabı okumaya başladığım sıralarda şöyle bir not düşmüşüm. Yazarların hissesine hep acılar mı düşer? Elimde bir kitap var. Şu ana kadar okuduklarım hep yazar. Okuyorum okuyorum da mutlu olan bir tane yazar göremedim desem yeridir. Kitabın konusu olmaya değen bütün yazarlar acılar içerinde kıvranıyor. Dostoyeski, Tolstoy, Ezop, Cicero… Mutlu sonla biten bir yazar hayatı yok mu Allah aşkına! İşte Çehov hem de kendisi bir doktor, 44 yaşında ateşler içinde veremden ölüyor. Ölürken de kalbi üzerine buzlar koyan karısına sesleniyor: “Bomboş bir kalbin üzerine buz koyma!” Yazar bir roportajında kitabı için şöyle diyor: “Kitaba ismini veren “Güneşimin önünden çekil!” cümlesi Diyojen’in Büyük İskender’e söylediği bir söz olsa da, hemen hemen kitaptaki bütün karakterler tavırlarıyla bu sözü söylüyorlar. “Güneşimin önünden çekil!” demek hakikati perdeleyenlere “Penceremizi kapamayın!” demektir. Bunu demek yürek ister, bedel ister çünkü. Nitekim yalnız Diyojen değil, Arşimet ve Attar da farklı cümlelerle “Güneşimin önünden çekil!” diyebildikleri için öldürülmüşlerdir. Bu kitapta Doğu’dan ve Batı’dan onlarca portre var; hakikati arayan onurlu adamların sıra dışı bir üslupla kaleme alınmış öyküleri bunlar. Yaşadığımız sığ hayata gönderilen derinlik davetiyeleri…” Beni etkileyen birçok hayat oldu tabi. Kitabını okumak istediklerim de oldu. En çok mezhep imamlarının yaşadıkları beni etkiledi. Yöneticilerin isteklerine uygun fetvayı vermediklerinde neler neler yaşamışlar. İşkenceler, hapisler. Ya İmam-ı Buhari? Valinin çocuğuna ders vermediği için Buhara’dan sürülüyor. Yöneticiler o zaman da kendilerini bir şey zannederlermiş. Dünya hep aynı. Aynı devran üzre dönüyor ne yazık ki. Bir de Muhammed İkbal’den çok etkilendim. Kurtuluş savaşı verdiğimiz yıllar. Pakistan’da bir meydan. Meydanda yüz binlerce insan. Kürsüde Muhammed İkbal. Hayalen ölmüş. Sormuş ona peygamberimiz: “Söyle gelirken bana ne armağan getirdin?” “Efendim, dünyada huzur ve rahat kalmadı, gönlün arzu ettiği hayat ele geçmiyor. Varlık bahçelerinde binlerce gül, binlerce lale var ama vefasızdır onlar, terk eder bizi renkleri de kokuları da. Efendim, bunların yerine bir şey getirdim size, cennette bile eşi benzeri olmayan bir şişe kan getirdim. Bu senin ümmetinin namusudur, şerefidir, vicdanıdır. Bu, Trablusgarp'ta, Çanakkale'de şehit olan askerlerinin kanıdır." Bu hitap üzerine kalabalık dalgalanır. Kadınlar küpelerini, bileziklerini, erkekler neleri varsa küçücük servetlerini Türkiye’ye bağışlarlar. Ah bir de Nabi’yi anlatmalıyım. Yok yok anlatmayayım, onu kitaba bırakayım. Açıp okuyun. “Sakın terk-i edebten kûy-ı Mahbûb-i Hudâ'dır bu/ Nazargâh-i ilâhidir, Makâm-ı Mustafadır bu.” Naatının hikayesini… “Kitapta en sevmediğin kişi kimdi?” diye sorarsanız İbn-i Haldun derim. Nerede güç kuvvet, orada İbn-i Haldun… Kim başta, o revaçta. Kimin kuyusu kazılmış, o da vurmuş bir tekme. Güneşimin Önünden Çekil, Ali Ural, Şule Yayınları, 10. Baskı, 2014, İstanbul
Güneşimin Önünden Çekil
Güneşimin Önünden ÇekilA. Ali Ural · Şule Yayınları · 20201,045 okunma
··
30 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.