Gönderi

208 syf.
10/10 puan verdi
Nereye giderseniz gidin kendinize dönmek üzere yola çıkarsınız.
Oldum olası severim macera kitaplarını. Bunda, belki çocukluğumdan beri macera dolu hayatımın da bir etkisi vardır. Bazı maceralara dahlim olmamış olabilir, kader öyle hükmetmiştir, öyle olmuştur. Ama bazılarına bizzat kendi iradem karışmıştır. İlk okuduğum macera kitabı çoğu kimse gibi Robinson Kruzo’dur. Hep özendirdi beni kendisine. Sonrasında Don Kişot. Rosinante nereye ben oraya. Değil yel değirmenlerine, rüzgâra bile kılıç sallardım. İşte Monte Kristo. Adalet peşinde maceradan maceraya koşmuştum. İşte Sunguroğlu. Şahin’le ve Düka’yla ve belki arada Çimpe Kalesi’nden İbrahimle Selikos’un peşinde, Bizans entrikaları arasında az kalmadım. Bir Hıristiyan papazını seveceğim asla aklıma gelmezdi. Belki de bu sevgidir, papazı Müslüman edip adını Köse Yusuf yapan. Hatırlıyorum da şimdi, dahlim olmayan gerçek acılarımı bu maceralarla unutmuştum. Her insanın hayatında yarınlara taşıyabileceği, üzerinde konuşabileceği, yıllar yıllar sonra hatırlandığında yüzünde tatlı tebessümler oluşturacak maceraları olmalı. Macera olmadan hayat olmaz. İşte hayat Yolunda kitabının yazarı Hasan Söylemez, macerasız, rutinleşmiş sıkıcı şehir hayatından bıkmış. Tabiattaki betonlaşmaya paralel hissizleşen insandan da bıkmış. Ruhu yaralanmış. Kaçmak, kendini tabiatın kucağına atmak istiyor. Ama bu zor. Her şey hazır olsa bile onu yaşadığı ortama bağlayan ayak bağları var. Geçim derdi, kredi kartları, yakın çevre, dostlar, mekanlar, alışık yerleşik düzen vs. Bunun için bir an gerekiyor. Her şeyi yakıp yıktığın bir an. Özgürlüğün her şeyiyle göz kırptığı, prangaların bir bir çözüldüğü an. “Ne derlerse desinler.” ânı. Öyle de oluyor. Bir an’da istifa kağıdı hazırlanıyor masada. İknalar sonuç vermiyor. Eşe dosta, delisinlere, vesairelere pirim vermiyor. Karar veriyor buralardan gidecek. Hem de beş parasız gidecek. Gidecek de nasıl gidecek? İşte bir fikir daha. Bisikletle. Çatpat eskiden binse de bisiklete, yine de acemisi. Üstelik bisikleti de yok. Bir arkadaş vasıtasıyla ediniyor. Antremanlara başlıyor. Günde yetmiş seksen kilometre yapsa da alışık olmadığından kıç ağrıları başa bela oluyor. İmdadına bir bisiklet ithalatçısı yetişiyor. Bir müddet çalışması karşılığında kendisine a’dan z’ye bisikletle, bisiklet yolculuğu ile ilgili her şey öğretiliyor. Merak ihtiyaçla birleşince öğrenme süreci kısalıyor. Bir de kendisine burada tabut misal bir çadır armağan ediliyor. Ve derken ayrılık vakti geliyor. Vedalar geride kalanlar için hüzünlü. Giden de bir mutluluk, bir uçma halleri. Ve başlıyor yolculuk. İlk hedef; Şile, Ağva. Karadeniz’e paralel bir yolculuk. Arada bir çok yer, Hopa’ya vardık. Şimdi Artvin. Erzurum. Iğdır, Hakkari, Şırnak, Mardin. Derken Akdeniz’e paralel yolculuk; Hatay, Adana, Mersin. Şimdi Antalya, Marmaris, İzmir; Ege’ye paralel gidiyoruz girintili çıkıntılı. Ve Marmara denizi. Tekirdağ, Soroz Körfezi; sonrasında Kadıköy’de yüzlerce kişi arasında finiş. Kitapta yazarın yaşadıkları elbette ilgi çekiciydi. Yolda yaşadıkları da. Hele o saatlerce tırmanıştan sonra, kuş misal ellerini açarak inmesi, mutluluk açısından adrenalinin zirvesine ulaşması öykündürmedi değil beni. Tamam, o bisikletle gitmiş olabilir ben de karavanla giderim, ne olmuş yani. Mola yerlerindeki yalnızlıkları, hele o Antalya da uçurumun kenarına kondurduğu çadırı ve yaktığı ateşi, uzatsa elini yakalayacak gibi olduğu yıldızları anlatırken yüreğimin yağı erimedi değil hani. Ama aç ve susuz kaldığı bir anda; o eve gidiyor, hayır; bu eve gidiyor, hayır. Bir suyun bile ondan esirgendiği zamanlar da olmadı değil. Seninle aynı hüznü yaşadım inan Hasan. Hani tekel bayii deyip, içkidir, şaraptır, kazancı helaldir, haramdır deyip tartıştığımız birinin; “Ne demek abi, her yer senin buyur istediğin yere kur çadırını!” demesi ne kadar hoştu. Bizim insanımız, günahkâr olabilir, o Allah’la kendi arasında, ama insan kardeşim insan. İşte şimdi herkeslerde bütün gayret, bizim insanlık tarafımızı öldürmek için. Etkileyecekler belki ama inanın, öldürmeyi başaramayacaklar. Öyle insanlar tanıdım ki Hasan’la beraber, hiç tanımadığı insana, sofrasını, evini ve de gönlünü açıyorlar. Öyle insanlar tanıdım ki, Hasan’ın geçebileceği yerleri tahmin edip onun için küçük küçük sürprizler bile yapıyorlar. Öyle de insanlar da tanıdım ki, yolda giden bisikletliye, arabayla arkadan gelip ensesine şap diye vuruyorlar. Sürücünün bir tarafa, bisikletin bir tarafa savrulduğu kazalara sebep olanların vınlayıp kaçmalarına, insanlıktan bir anda, hayvandan daha aşağıya düşmelerine de şahit oldum. Hayata Yolculuk kendi içime de yolculuk oldu diyebilirim. Hasan’ı tanıdım. İnsanımızı tanıdım. İstenildiğinde nelerin yapılabileceğine şahit oldum. Neyi bırakmış isen geride, ya da neler çıkmış ise elinden, kaygetme. Yeter ki insanlığını kaybetme. Kal kendinle bir müddet baş başa. Gör ki kendinden dönüşün muhteşem olacak.
Hayata Yolculuk
Hayata YolculukHasan Söylemez · Hayy Kitap · 2015377 okunma
·
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.