Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Şubat’ta Ulucami'de öğle namazını kalabalık bir cemaatle kıldık. Sonra mevlût okundu. Bundan sonra da M. Kemal Paşa minbere çıkarak mükemmel bir hutbe okudu. Tarihî hutbeyi aynen veriyorum: (..Millet. Allah birdir, şanı büyüktür, Allah'ın selâmeti, atıfeti ve hayri üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara hakayık-ı di-niyeyi tebliğe memur resul olmuştur. Kanun-u Esasî cüm lenizce malûmdur ki Kur'an-ı Azimüşşân'daki nusus (açıklık)'tur. insanlara feyz vermiş olan dinimiz son dindir, ekmel (eksiksiz) dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa ve hakikate tamamen tevafuk ve tetabuk ediyor, eğer akla, mantığa ve hakikate tevafuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavain tabbiyeyi ilâhiye beyninde tezat olması icap ederdi. Çünkü bilcümle kavanin kevniyeyi (dünya ve ahiret yasaları) yapan Cenâb-ı Hak'tır. Arkadaşlar; Cenâb-ı Peygamber, mesaisinde iki dareye (daire), iki haneye malik bulunuyordu. Biri kendi hanesi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini, Allah'ın evinde yapardı. Hazret-i Peygamber'in eser-i mübareklerine iktifaen bu dakikada milletimize, milletimizin hal ve istikbaline ait husu-satı görüşmek maksadıyla bu dâr-ı kudside Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni mazhar eden, Balıkesir'in dindar ve kahraman ihsanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lâzım geldiğini düşünmek yalnız meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni başlı başına faaliyette bulunmak içinelzemdir, işte biz de burada din ve dünya için, istikbal ve istiklâlimiz için. bilhassa hâkimiyet için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben kendi düşüncemi söylemek istiyorum. Hepinizin düşündüklerini anlamak istiyorum. Âmal-ı milliye, irad-ı milliye yalnız bir şahsın düşüncesinden değil bilûmum efrad-ı milletin arzularının,emellerinin muhasalasından ibarettir. Binaenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız, serbestçe sormanızı rica ederim.» Gazi minberden indi ve mihrabın önünde, namaz kıldığımız yerde yanıma geldi. Halkın sorularına cevap verirken su sözleri ile, hutbe-l sena ile izah etti: «Biliyorsunuz ki, Hazret-i Peygamber, zaman-ı saadetlerinde hutbeyi kendisi irat ederdi. Gerek Peygamber Efendimiz ve gerek Hulefâ-i Raşidîn (ilk dört halife) hutbelerini okuyacak olursanız, görürsünüz ki, gerek Peygamber'in ve Hulefâ-i Raşidîn'in söylediği şeyler, o günün meseleleridir. O günün askerî, idarî, malî, siyasî ve içtimaî hu-susatıdır. Ümmet-i islâmiye tekessür (çoğalma) ve mema-lik-i islâmiye tevessüse başlayınca Cenâb-ı Peygamber'in ve Hulefâ-i Raşidîn'in hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin irat etmelerine imkan kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri iblâğa birtakım zevatı memur etmişlerdi. Bun-dan herhalde en büyük rüesaydı (başkanlar). Onlar cami-i şerifte ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı tenvir ve irşat için ne söylemek lazımsa söylerlerdi. Bu tarzda devam edebilmesi için bir şart lâzımdı. O milletin reisi olan zatın halka doğru söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmaması, halkı ahvali umumiyeden haberdar etmek son derece haiz-i ehemmiyettir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın dimağı hal-i faaliyette bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri red ederek şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir» diyerek padişahların hutbeyi arapça okumalarını istibdatlarını idame için olduğunu, taunun için hutbenin Türkçe olması lüzumunu bildirdi.
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.