Gönderi

56 syf.
·
Puan vermedi
XV. Louis döneminin ihtişamlı Fransız sarayında sözü geçen ve ülke aristokrasisinin üst kademelerinde yer alan Madame de Prie adındaki bir kadının Paris'ten sürüldüğünde yaşamını,hislerini anlatıyor.En zirveden en dibe vuran bir insanın bir anda nasıl kendini kaybedip ne hallere düşebileceğinden bahsediyor.. İnsan ilişkileri, sınıf ayrımı, önyargı, bencillik, çıkarcılık, yalan, sahte hayat gibi konular var. Bu kitaba başlamadan önce Canan Tan kitabını okumuştum. Ve içimden uzun süre kitap okumamak geçmişti. Çünkü pek bir şey katmadığını düşündüğüm Canan Tan dan sonra Stefan Zweig okumak ilaç gibi gelerek bu düşüncemi değiştirdi. Kitap sevgim düzeldi.:))) Zülfü Livaneli- Serenad, Canan Tan- Yüreğim Seni Çok Sevdi nin edebiyat yoksunluğundan sonra edebi bir eser okuduğumu hissettim. Kadının hissettiği yalnızlığı anlatışı ile ilgili sadece bir alıntı ile ne demek istediğim anlaşılabilir. Stefan Zweig anlatışı ile kadının o yalnızlığı anlıyorsunuz. "Ama adam ayrılır ayrılmaz, suskunluğun tümü sanki bir kat daha çöktü kadının üzerine, sanki yüksek tavanı tek başına taşıyacak, bastırmakta olan karanlığı tek başına uzak tutacaktı. O güne dek hiçbir zaman yalnız kalmadığı için tek bir kişinin bile kendisi için ne kadar önemli olduğunu hiç bilmemişti. Hava nasıl hissedilmezse insanları da öyle değerlendirmişti hep, ama şimdi, yalnızlıktan boğazı düğümlenirken, o insanlara ne kadar ihtiyacı olduğunu hissediyor, yalan söyleselerde, aldatsalar da onların ne kadar önemi olduğunu anlıyor, salt onların yanında olmasının bile kendisine neler hissettirdiğini, onların tasasızlığını, güvenlerini ve neşelerini nasıl benimsediğini anlıyordu." Madame de Prie kralın sarayında lüks içinde mutlu mesut yaşarken, hem aşkta hem kumarda kazanırken birdenbire unvanını kaybetmesiyle sürgüne gönderilir ve hayatı sarpa sarar. Eski günlerdeki gibi Paris'e dönmeyi çok ister çünkü gittiği yerde onun o şatafatlı yaşamından eser yoktur, yapmadığı şey kalmaz bunun için. Çaresizlikten normalde yüzüne bile bakmayacağı köylü bir gençle bile aşk yaşar Madame de Prie. Köylü genç; "kadının sorularını yanıtlamaya pek cesaret edemiyor, kekeliyor duraksıyor, ellerini ceplerine saklıyor, yeniden çıkarıyordu; çocuğun utangaçlığından keyiflenen Bayan de Prie durmadan sorular soruyordu; aklını karıştırabileceği, önünde küçülen, yalvaran, boyun eğen birini yeniden bulmak iyi gelmişti kendisine." " ...iktidarda olduğu sürece yaşam koşulu haline gelen insanlarla oynama arzusu yeniden kabardı içinde." Ancak bu köylü gençten de sıkılmaya başlar. Çünkü tutuk olan bu genç bir kaç günde kendine güvenen ve kibirli birine dönüşür. ama kadının istediği oyuncak gibi oynamaktı. Sonrasında günden güne öldüğünü hisseder. "Damarlarındaki kanın soğuduğunu hissetti. Ürperdi. Her şey geçip gitmiş miydi, gençliği?" Ölümüyle ilgili oyun bile oynayacak kadar kendini kaybeder. Zweig intihar ederek ölmüş ve aynı son kitabındaki kadın içinde geçerli. Zweig bir erkek olduğu halde eskiden aristokrat olan bir kadının hislerini oldukça güzel yansıtmış bence, bu da onu önemli bir yazar haline getiriyor. İslam, Arap, Türk dünyasına da şu şekilde yer vermiş kitabına "İrandan ve öteki İslam ülkelerinden Paris'e elçiler geleli beri, Doğu modası başlamıştı, doğunun kitaplarına benzer kitaplar yazılıyor, masallarla destanlar anlatılıyor, Arap giysileri giyiliyor ve süslü püslü konuşma tarzına öykünülüyordu. Bayan de Prie inanılmaz paralar harcayarak bütün şatoyu bir Doğu sarayına benzetmişti. Yerlere değerli halılar serilmiş, pencerelerde, gümüş zincirlerin ucuna cırtlak papağanlar, beyaz tüylü kakatuvalar asılmıştı, türbanlı geniş paçalı ipek şalvarlar giymiş uşaklar koridorlarda koşturuyorlar, O sıralarda kimsenin tanımadığı Türk tatlılarını ve içeceklerini, gözleri bunca debdebeden kamaşmış konuklara sunuyorlardı."
Bir Çöküşün Öyküsü
Bir Çöküşün ÖyküsüStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202177,8bin okunma
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.