Kabul Olmuş Dualarıma ...Artık eskisi kadar çok fazla uyuyamuyordu kadın. Hoş eskiden de çok uyumuyordu ama uykusunu kaçıran sebepler gün geçtikçe arttıkça uyku saatleri azalmıştı. Saat gecenin kaçı olursa olsun düşünmesi , sürekli geçmişini temizlemesi için yeterli bir saat muhakkak oluyordu . Öyle çok şeyin farkındaydı ki , öylesine korktuğu sandığı anlamsız şeylerin .
Yine bir gece anlamsız hatta öylesine anlamsız ki hiç önemsemediği, dönüp bakmadığı iki biblonun kendisinde niye olmadığına , neden satın almanın amacında yer almadığına ağladı ve yıllarca ‘’ ne haldesin, yapabileceğim bir şey var mı’’ diye sormak için aramadığı kız kardeşini aradı telefonla.
Anlattı ona, nasıl bu hale geldim diye sordu. Hangi ara ne istediğini bilmeyen, en son kendisini ne mutlu ettiğini bile hatırlamayan, olaylara karşı tepkisini kaybetmiş, sabah işe giden akşam aynı yolu kullanarak evine gelen ve haftalar geçsin, aylar bitsin diye kendini hayatın akışına bırakan o amaçsız insanlardan oldum ?
Neydi kadın sahiden?
Nasıl bir hayat istiyordu, bu muydu gerçekten?
Sabah ipi kopmuş bir uçurtma oluyorken gecenin kör bir vakti kulelere imrenen bir çukur ..
Hiç kimsem yok , çok yalnızım dedi ve ağlaması bitmedi.
Dinledi kız kardeşi yüreğinin tüm içtenliğiyle. Neden yalnız olasın, annen var, baban var, kardeşlerin var hatta çocukların var bak ben de varım demedi. Allah’ın var abla dedi daha kim olsun ki?
Senden vazgeçmemiş ki ağlayabiliyorsun , ben kimim , neyim diye kendine sorabiliyorsun, daha ne istersin?
Utandı kadın çok utandı. Gerçek ne güzel de duyurmuştu sesini ona hem de en çok istediği bir anda ama hiç duymayı ummadığı insanla.
Bir kaç gün sonra bu eser ulaştı eline hani kime ihtiyacın var ki senin , kendinde bulacaksın çarelerini dertlerinin diyen kız kardeşinin yolladığı koliyle.
Sabah elinde kahvesi , günlük burçlarını okuyup aaa günüm iyi geçecek diye sevinen, kapattığı kahve falında bir yola gideceksin yalanından medet umarak acaba neresi diye çanta hazırlama planları yapan kadın yavaş yavaş başladı sayfaları çevirmeye. Okudukça meraklandı, sayfalar ilerledikçe ne burç kaldı ne kahve falları.
Bir dönem sadece sabahları okudu, günün önemine binean kendisine ne söylenecek acaba merakıyla, sonrasında ise tüm hayatının yaşanmışlıklarının gittilerini, yaşanacak olanların getireceği anlamları anlamladırmak gayesi aldı yerini.
Kadın başladı kendisini sorgulamaya; Bütün bu korkularının kaynağı ; içinde görmeye , duymaya , seslendirmeye cesaret edemediği işte tam da burasının adı , “BEN yok , Ferah diye ” diye başlıyor ama aslında bütün probleminin kendisiyle olduğunun haykırışı.
Neye ihtiyacı var bugün , yarın, tüm hafta hatta gelecek tüm zamanlarda ad veremediği , boğuştuğu kimsenin görmediği yerin, içindeki o tedavi edemediği her an kanayan yaranın? Hep bulmaya çalıştığı o çaresizliğin ?
Vazgeçilmez olduğunu sanmanın yenilgisi, dünyaya gelme sebebinin ilahi bir sebebi varmışcasına duyduğu ‘’BEN’’ siz olmaz, yapamazlar hesabını sorgularken borçlu çıkmanın acizliği.
Yunus Emre mütevaziliğinde ‘’ Ben bilmem’’ i öğrenemeyip , bildiklerinin aslında hiç bir şey bilmediğinin gerçekliği.
Yardım ederken, iyilik yaparken yaptım, verdim kibriyle ‘’BEN’’ in esaretinden kurtulamayıp Allah rızasına teslim olamayışının rezil rüsvan hallerinin çirkinliği.
Kimi günahlarıyla kazanır, kimi meziyetleri ile kaybeder . Mezarda hırsız polis , ateist dindar , namuslu ahlaksız yan yana yatarlar e be gafil bak göremez bu gerçeğine gözlerinin körlüğü.
Vücut organlarına adil davranmayı bilmeyip , iki konuşup bir duymanın getirdiği asıl kendine yaptığı ihanetini duymayan kulaklarının sağırlığı.
Okudukça hiç olduğunu gördü kadın koskocaman bir hiç. Bir sabah elleri morarıyor diye gittiği doktor sonrası siteden onu telefonla arayanlar bilir, en azından konuşabiliyorum şükür dediğinin ertesi günü ağzından tedavi süreci gereği parça alınıp tüm gün boyunca konuşamadığını anlattığını, hatta bir kaç gün sonra olsun buna da şükür gözlerim görüyor deyip , yıllarca ağlamaktan dert yakınıp şimdiyse günlerce bir damla yaşa muhtaç kuruyan gözlerini sulandırmak için kullandığı ilaçları, bandajlı gözlerinin hangisi kapalı ise diğerinin yarım yamalak görmeye çalıştığının trajikomik mücadelesini.
Hiç oldukça hiçliğin zevkine vardığını hissetti kadın. Malın, paranın kıymetsiz olduğunu , vazgeçilmenin acısını öğrenirken, her şeyden de vazgeçebilmenin özgürlüğünü kazandı.
Yarına ait plan yapmanın tedbirinde debelenirken, vesveseler ile kendini yiyip bitirirken gördü ki bulunduğu anı yaşayıp, o anlık mutluluk yaşamak yerine daimi huzura kavuşabilmek önemli.
Tüm fazlalıklarını atma gayretinde şimdi; ‘’NİYE’’ ‘’NEDEN’’ demiyor artık. Kayıplarının aslında kazanç olduğunu , öfkelenmek, üzülmek yerine vardır bir hikmeti elbet diyebilmenin şükründe.
Kırılmak derken unutmadan eklemek istemiş, kırmaktan vazgeçmeyi öğrenmiş de kırılmaktan , incinmekten arınma yollarını arıyorum telaşım çok dedi.
Ahh be kadın kitaptan hiç mi bahsetmezsin dedim de beceremedim dedi. Ona göre anlatılması çok zor ama anlaması ve yaşanması çok çok kolay dedi. Ben aracıyım kırılmayın kendisine.
Hepinize çokça selamı var. Amansız bir vicdan azabı gibi taşıdığınız tüm yüklerinizi atın rahatlayın diyor kendileri. ‘’ Belayı bela gibi görmek en büyük musibet’’ i unutmadan öfkelerinizi, beklentilerinizi, yargılarınızı, sorgulamaya çalıştığınız niyetlerinizi.
Kibir mutsuz insanların tesellisi, kendi hatalarımızı affedebildiğimiz kadar başkalarının hatalarını da affedebilme hoşgörüsüyle;
Keyifli anlaşılır okumalarınız olsun efendim.