Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
7/10 puan verdi
Sedef Öztürk ve Levent Mollamustafaoğlu’nun hazırladığı bir öykü seçkisi olan bu kitap “1993” yılında dilimize kazandırılmış ve beşinci baskıyı da 2017 yılında yapmış. Çevirmenler 1993 yılı baz alınırsa harika bir iş çıkartmışlar gerçekten, tebrik etmek lazım. Bilgisayarın hatta cep telefonunun bile olmadığı bir dönemde bu öyküleri çevirmek oldukça zor olsa gerek. Metis Yayınları da 1993’den beri bir kırık iğne eklemeden bugüne dek bu kitabı yayınlamış. Oysa çeviri artık “Beni gözden geçirin, çağ ilerledi artık!” diye bağırıyor. Yedi öyküden oluşan bu kitap her yazara ait bir öykü içeriyor ve yazarları tanımak isteyenler için bulunmaz bir nimet. Yalnız bazı sıkıntıları da var. Bozuk cümleler, toparlanmakta zorlanmış anlam bozuklukları, günümüzde artık karşılık bulmuş fakat o yıllarda karşılığı olmayan terimler, virgül ve noktalı virgül mezarlığı okuma zevkini baltalayan etkenler. Korkunun Bütün Sesleri denilince insanın aklına karanlık, gotik, korkutucu öyküler geliyor. Bilimkurgu olarak not düşülse bile ilk bakışta korku eserleri derlemesi havası veriyor. Adının da revize edilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Kitabın içeriği ise şöyle: Harlan Ellison - Korkunun Bütün Sesleri, Ray Bradbury - Gülümse, J. G. Ballard - Bilinç Eşiğini Atlayan Adam, Isaac Asimov - Güç Duygusu, Stanislaw Lem - Maske, Kurt Vonnegut - Harrison Bergeron ve Robert A. Heinlein - Dünyanın Yeşil Tepeleri. En etkileyici öykülerden birisi bence Harlan Ellison’un Korkunun Bütün Sesleri idi. “BİRAZ IŞIK VERİN BANA!” nidalarıyla bangır bangır insanı sarsan bir deneyimdi. Kim olduğunu, ne olduğunu bilmeyen bir adamın yaşadığı kimlik karmaşasını öyle güzel anlatıyor ki insan öykünün sonunda tedirgin hissediyor. Psikolojik yönü çok ağır basan ve hayatı boyunca mesleğinin içinde yaşamış bir adamın yok olmasını konu edinirken insanın kendisini de bir teraziye yerleştirmesine neden oluyor. “Ben ne kadar benim? Olduğumu sandığım kişi miyim?” gibi konularda kafanızı kurcalayacak bir öykü. Ray Bradbury hikayesini Mona Lisa’nın meşhur gülümsemesinin üzerinden anlatıyor. İnsanların katlanamadığı bir durumdan bahsederken aynı zamanda da bir çocuğun gözünden bakıyor yaşananlara. Açıkçası Ray Bradbury bir türlü okuyamamış insandım. Elimde olan kitaplarında on sayfa bile gidemeden sıkılıp duruyordum fakat bu öyküsünü gayet akıcı bir şekilde okudum. Bu noktada ister istemez düşünüyorum “Sorun çeviriden mi kaynaklanıyor?” Eğer bu öykü yazarın yazım tarzını yansıtıyorsa diğer kitaplarda yazan kişi kim? Bu konuda kafam çok karışık… J. G. Ballard Bilinç Eşiğini Atlayan Adam günümüz dünyasına o kadar güzel yaklaşıyor ki… Tüketim çılgınlığı konusunda dünyanın nereye gittiğini, reklam çalışmalarının hangi noktalara varabileceğini çok güzel anlatıyor. Açıkçası bu öyküyü herkesin ama herkesin kesinlikle okuması lazım. Hathaway’in bağırışları hâlâ kulaklarımda. “TABELELAR Doktor, tabelaları gördünüz mü?” Aldıklarımızın ne kadarını kendi irademizle alıyoruz? Bilinçaltımız sürekli farkında olmadığımız şekillerde uyarılıyor mu? Gerçekten ihtiyacımız olmayan neylere sahibiz? Asimov öyküsü insanın tembelleşmesine farklı açıdan yaklaşıyor. İlk başta ne olduğunu tam olarak kavrayamasanız bile ne kadar yerinde bir sistem eleştirisi yaptığını ilerledikçe fark ediyorsunuz. İnsan artık şu an bildiğimiz kabiliyetlere sahip biri olmaktan çıkmış hatta toplama, çıkartma bile yapmaktan aciz bir yaratık haline gelmiştir çünkü her şeyi artık makineler yapmaktadır. İnsanlığın örselenişini ve bu örselenmenin düzeltilmesi durumunda başımıza neler geleceğini çok güzel özetlemiş. Öykü düşündürücü bir döngü içinde sıkışıp kalmanıza neden oluyor. Stanislaw Lem’in Maske öyküsü beni intiharın eşiğine getirdi. On gün boyunca bitirmek için çırpındım durdum. O kadar sıkıldım ki… Kırk dört sayfa boyunca virgüllerle, noktalı virgüllerle bağlanmış sayfalar süren paragraflar arasında boğularak öldüm. Bir noktada eşimin suratında “N’oluyor sana?” ifadesiyle kurbağalaşma süreci geçirdim. Birden fazla insanın özelliklerinin yüklendiği bir robotun yaşadıklarını anlatan bir öyküydü. Kurt Vonnegut Harrison Bergeron öyküsü ise insana nefes aldıran ve düşündüren türdendi. Herkesin ama herkesin eşit olduğu bir dünya düşünün… Yalnızca Tanrı ve yasa önünde değil, her şartta ve her biçimde insanların eşit olduğu bir sistem düşünün. Gerçekten dayanması güç bir durum ve yazarı ilk defa okuduğum için beni etkiledi. Yaratıcı bakış açısı okunmaya değer. Son öykü Robert A. Heinlein’in Dünyanın Yeşil Tepeleri her yönden bilimkurguya hizmet ediyordu. Uzayda geçen ve küçümsememiz gereken bir noktaya dikkat çekiyordu. Genel olarak baktığımda sıkıntılı yanlarını düşününce keyfim epey kaçtı. “Buhurlu” diye bir kelimeye rastladım mesela. Buharlı mı denmek istenmiş yoksa başka bir şey mi, emin olamadım. Türk Dil Kurumuna baktığım zaman bir çeşit tütsü olduğunu gördüm ama öyküde tütsüden çok buhardan dem vurulduğunu düşünüyorum. 1993 yılında çevirisi yapıldığı için bu anlaşılabilir. Diğer açıdan Reservatio Mentalis diye bir söz öbeği vardı. Alt bilgi bulunmadığı için buna da bakmam gerekti. İnsanın aklından geçenleri kayıt eden bir cihaz anlamına geliyormuş. Bu tarz sorunların gözden geçirilerek kesinlikle düzeltilmesi gerekiyor okunuş kolaylığı açısından.
Korkunun Bütün Sesleri
Korkunun Bütün SesleriRay Bradbury · Metis Yayıncılık · 2017184 okunma
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.