Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

200 syf.
6/10 puan verdi
Daha önce hiç Doğu Yücel okumamış birisi olarak neyle karşılaşacağıma dair bir fikrim yoktu. Genelde de zaten aldığı kitapların arka kapak yazılarını veya söylentileri unuttuktan sonra okumayı tercih ederim ki beklentilerin içinde boğulmadan daha objektif yaklaşabileyim. Doğu Yücel’in yazdığı öyküleri derlemiş olduğu bu kitap üç ana bölümden oluşuyor; Düş Gibi, Gerçek Gibi, Gelecek Gibi. Bütün bu bölümlerin tamamında on üç öykü yer alıyor. Öncelikle bizleri kitaba adını veren öykü karşılıyor. Okuması keyifli bir öykü olarak bizi kitaba hemen ısıtıyor. Karakterimiz öldüğünü Google’dan nasıl öğrendiğinin hikayesini trajikomik olarak anlatıyor. Esprili dili gülümsetirken hikayenin gidişi de insanı düşündüren cinsten. Jules Verne alıntısıyla bizi hemen ikinci öyküsü “Denizler Altında” selamlıyor. Bir adamın çeviri işiyle uğraşırken tanıştığı Lara adlı bir kızla yaşadığı aşk kaçamağının ve denizin altındaki çılgın deneyimlerini anlatıyor. Belki aşk yüzünden belki de birinci tekil şahıs anlatım yüzünden pek fazla hoşuma gitmedi. Öyküde beni sarmayan bir şeyler vardı. Sıra dışı olmasına rağmen sıradan bir havası vardı. “Terk Ettiler” adlı üçüncü öykü sanırım en derinlikli öykülerden birisiydi. Hem merak açısından hem de anlatım dili açısından gerçekten güzel dokunuşlara sahipti. Okuduğunuz veya tarihten ya da sanattan bildiğiniz kimselerin/karakterlerin bir anda gitme dürtüsüyle yaptığı bazı şeyleri de içeren hoş bir öyküydü. Yazar öyküyü gayet güzel toparlayarak okuyucuyu memnun ediyor. Düş Gibi bölümünün en son öyküsü olan “Para Adam” bir eleştiri öyküsü olmuş. Şimdi düşününce sanırım yazarın vermek istediği mesajlar bazı öykülerinde çok açıkken bazı öykülerinde çok yüzeysel. Bu öyküde mesaj daha ortada olduğu için ve diğer öykülerle bir bağlantısı yok. Sanki aykırı bir öykü gibi duruyor kitabın içinde. Kendi halinde değerlendirmeye alırsak oldukça çılgın bir öykü de diyebiliriz. “Dr. Sanalaşk veya Nasıl Kaygılanmayı Bırakıp Bomba Uzmanı Oldum?” bir yazarın başına gelebilecek en uçuk şey sanırım bu öyküde var. Aslında bu öyküde bir sistem eleştirisi içeriyor. Çok beğendiğim öykülerden birisi değildi. Bana daha çok bir mesajı verebilmek için oluşturulmuş hissi uyandırdı. Böyle bir amaç vardır ya da yoktur, bunu bilmemem elbet ama bende uyandırdığı his böyleydi. “Saat gece 3’te” daha başından sonunu belli eden ama sonunu belli etmesine rağmen okuması keyifli öykülerden birisiydi. Açıkçası en çok güldüğüm öykü buydu diyebilirim. Bu tarz yanlış anlaşılmalar içeren öyküler beni hep eğlendirmiştir. “Karafatma” adlı öykü Dino Buzzatti alıntısıyla karşılıyor sizleri. Bu arada alıntıları da çok beğendiğimi dile getirmeliyim. Güzel bir nüans olmuş. Her kitapta bu tip alıntıları sevmesem de öykü kitabı için gayet hoş duruyordu. Bu öykü hakkında diyebilecek hiçbir şeyim yok. Benim fazlasıyla huylandığım bir öykü olduğu için çok rahatsız ediciydi. Belki de kendisi de rahatsız edicilik eklemek istemiştir. Belki de böyle düşünmemiştir. Bilemiyorum ama açık ara hiç sevmediğim hatta huylandığım için kitabı kapatmama neden olan öyküydü. “Aksak Ritim” bana göre çağın en büyük sorunlarından birisine değiniyor. İntihar konusunu farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Düşündüren, etkileyen, sorgulatan öykülerin başında geliyordu. Yazarın bu noktada güzel bir gözlemci olduğu sonucuna da vardım. “Kusursuz Ayrılık” sevgilisinden ayrılmak isteyen ama bir türlü ayrılamayan bir adamın hikayesi. Aslında sevgilisinden ayrılmak yerine sevgilisinin kendisinden ayrılmasına neden olmayı istiyor ama işler öyle bir karışıyor ki hiç istemediği bir durumun içine düşüp köleleşiyor. Orijinal olduğunu söyleyemem sanırım. Benzer temalar filmlerde veya dizilerde daha önce de karşıma çıkmıştı. “Yaktın Bizi Kasparov!” Gelecek Gibi bölümünün ilk öyküsü. Edgar Allen Poe alıntısıyla bizi selamlıyor. Yapay Zeka ile insanın arasındaki savaşa göz kırpıyor ama farklı bir yoldan yapıyor bunu. “Sakin Ol ve Algoritmaya Güven” Bugün yaşadığımız dünyanın nostalji olduğu ama çok çok eski bir nostalji olduğu düşünülerek yazılmış bir öykü. Hayat geliştikçe daha robotik ve sığ bir hâl alınca insanların hissedebilecekleri üzerine yazılmış bir öykü. “Hayatımın Rolü” siyasi bir öykü olmasına rağmen incelikle kurgulanmış ve insanın kafasına şüphe sokan türden bir öykü. Bu öyküyü de beğendiklerim arasında rahatlıkla sayabilirim. Belki bazı yerleri biraz uzatılmıştı ama bunlar taş çatlasa üç-beş cümleden öteye geçemezdi. Kurgu, tasarı, eleştiri, son bakımından en başarılı öykü olarak görüyorum. “İstanbullu” öyküsü ele aldığı konu bakımından temelde güzel olsa da bende bir yarım kalmışlık veya eksiklik hissi oluşturdu. Dikkat çekici noktalar elbet vardı ama bize öyle enteresan bir şey de sunmuyor. Uzun lafın kısası öykülerinin yarısı gerçekten insanı etkilerken diğer yarısı o kadar ilgi çekici değildi. Fazla risk alınmamış, güvenli sularda yazılmış bir eser gibi geldi. Aslında daha çok beğenmediğim kısım sanırım verilmek istenen mesajın çok ortada olması ve kendisini fazlasıyla ortaya koymasıydı. Bazı öyküler sadece o konudaki mesaj için yazılmış havasında duruyordu bu sebepten. Düşünmeye iten ve sorgulama yaptıran öyküleri bu yüzden daha hoşuma gitti. Teraziye koyunca da ortalama bir kitap diyebilirim. Öykülerin neler anlattığına yuvarlak olarak değindim ki yarın yazarın kitabını almak isteyenler nasıl bir kitapla karşılaşacaklarını az çok bilsinler diye. Bana kalırsa okuduğum çoğu yazardan iyiydi. Her tarzı deneyerek kendisini geliştirmekte olan bir yazar izlenimine kapıldım.
Öldüğünü Google'dan Öğrenen Adam
Öldüğünü Google'dan Öğrenen AdamDoğu Yücel · Can Yayınları · 2019405 okunma
·
139 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.