Gönderi

336 syf.
·
Not rated
Vadideki Zambak
20 Mayıs 1799 tarihinde, Fransa’nın Tours kentinde gaddar, huysuz ve ilgisiz bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Balzac, annesinin keyfine düşkünlüğü sebebiyle evinden uzakta bir yetimhanede, sütanne elinde büyümüştür. Doğumgünü, Saint Honore Yortusu'na denk geldiği için ismi Honore koyulmuştur. İleriki yaşlarında Paris'e yerleşerek hukuk öğrenimi görmüştür. Hayatının her döneminde, orta sınıfa ait bir aileden geldiği için utanan Balzac, Honore Balssa olan gerçek ismini, sırf aristokrat bir kimliğe bürünebilmek için değiştirmiştir. Zira ''-de'' takısı, sadece aristokrat ailelere ait bir takıydı... 1827 yılında, henüz 28 yaşında iken, 45 yaşındaki Madam Laure de Berny ile 16 yıl sürecek bir gönül macerasına atılmıştır. Madam, Balzac' ın hem sevgi açlığını doyuruyor hem de Balzac'a maddi olarak destek sağlıyordu. Bu ilişki sırasında Madam'a ihanet ederek yine bir aristokrat olan evli Düşes d'Abrantes ile de sık sık kaçamak yapıyordu. "Hayatımdaki en büyük güç, tartışmasız kahvedir" diyen ve günlük 18 saat okuyup yazarak çalışan Balzac'a, bu çalışmalarında günde 50 fincan kahve eşlik etmektedir. Fransız kaynaklarına göre ya aşırı doz kafein tüketiminin sebep olduğu kalp yetmezliği ya da kafein zehirlemesi sonucu vefat etmiş Balzac. Tam anlamıyla bir Balzac hayranı olan ve edebiyat dünyasına Balzac çevirileri yaparak giren Cemil Meriç, çevirisini kendisinin yaptığı, Üniversite Kitabevi tarafından 1943 yılında basılan ''Altın Gözlü Kız"adlı Balzac kitabının ön sözünde Balzac hakkında şöyle söylüyor : "Napoleon, onun nazarında ilahileşen beşer iradesiydi. Napoleon olmak ihtirası ile tutuşan genç Balzac, Zweig'in dediği gibi-birkaç yıl evvel doğsa, şüphesiz ki omuzları apoletli kahraman bir başbuğ olacaktı. Halbuki şimdi kainatı fethetmek için tek vasıta kalıyordu : San'at. Damarlarında imparatorluk devrinin cengaverlik ateşi yanan Balzac da, edebiyat dünyasının imparatorluk tacına göz dikti. Ve Napoleon'un bütünün altına "Onun kılıçla bitirmediğini ben kalemle tamamlayacağım " yazmıştı. Şimdi, Balzac'ın özel hayatına neden girdiğimi, bizleri ne ilgilendirdiğini soracaksınız. Bu özelleri bilmeden Balzac’ı, daha doğrusu "Vadideki Zambak" ı tam özümsemeyebiliriz zannımca. Çünkü Balzac bu eserinde bizlere kısmen de olsa, otobiyografik bir hikaye sunuyor. Kitabın ilk sayfalarında çok sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Ancak bitirince, bunca zamandır okumadığım için pişmanlık duyduğum, haklı bir hayıflanma yaşadığım bir eser olarak gönlümde yerini aldı. Ana kahramanımız Felix, eserin girişinde, sayfa 15'te kendisini bizlere takdim ediyor: "Yeni doğmuş bir çocuktum; hangi gururu kırmış olabilirdim? Hangi bedensel ya da hangi ruhsal kusur, annemin bana soğuk davranmasına neden oluyordu? Görevin çocuğu muydum, doğumu bir rastlantı olan çocuk mu yoksa yaşamı bir serzeniş olan çocuk mu? Köye sütanaya verilmiştim,ailem üç yıl boyunca unutmuştu beni, babaevine döndüğümde öylesine küçümseniyordum ki, görenler acıyorlardı." Aristokrat bir ailenin, sevgi, şefkat ve ilgi görmemiş oğulları olan Felix de Vandennesse ile evli ancak mutsuz Madam Henriette de Mortsauf'un aralarında cereyan eden tertemiz, saf ve masum aşkı konu alıyor Vadideki Zambak. Evli kişinin temiz aşkı mı olur demeyin lütfen, Balzac yapmış, mis gibi de olmuş...Felix'in Natalie de Manerville'ye yazdığı mektup ile başlayan kitap, Natalie'nin cevap mektubu ile son buluyor. Bir nevi bizler Felix'in mektubunu okuyoruz. Felix ve Henriette başta olmak üzere, tüm karakter tahlilleri oldukça başarılı bir şekilde işlenmiş. Mekan tasvirleri ise kimi yerlerde sayfalarca sürüyor ama asla okuyucuyu(en azından beni) sıkmıyor, yormuyor, bunaltmıyor. Buradan da anlıyoruz ki Balzac'ın inanılmaz güçlü bir gözlem yeteneği mevcut. Bu konuda yine Cemil Meriç'in şöyle bir beyanatı var: "Balzac' ın heybet ve kudreti - kandan, çamurdan ve altından- rüyalar ile bütün bir asrı ifade edebilmesindedir. Balzac hakkında esaslı bir görüş sahibi olabilmek için bütün dünyayı dolaşmak, saraylardan kulübelere, mabetlerden fuhuş evlerine, kumarhanelerden harp meydanlarına, Paris'in en tantanalı mahallelerinden Fransa’nın en ücra eyalet kasabalarına, Norveç'in şairane körfezlerinden İspanya'nın kum çöllerine, Nil boylarından Sibirya' ya kadar muharririn peşi sıra gitmek lazım" Eser boyunca, esere hakim olan romantik anlatımın haricinde sıklıkla, aforizma olarak nitelendirebileceğimiz felsefi ve dini anlatımlara da rastlıyoruz. Vadideki Zambak için kuru kuruya bir aşk romanı demek, kesinlikle Balzac'ın kemiklerini, bizlerin de vicdanını sızlatacaktır. Zira Balzac, aşk olgusu altında, doğu batı sentezi, feodalite, taşra ve kent yaşamı, annelik, fedakarlık, vicdan, ızdırap, ahlak, erdem, etik değerler, prensipler ve iffet gibi psikolojik ve sosyolojik ögeleri de sorgulatan bir eser çıkarmış ortaya. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Balzac, İngiliz Lady Dudley ile Fransız Madam Mortsauf üzerinden bir İngiltere - Fransa karşılaştırması da yapıyor ve tarafını net bir şekilde ortaya koyuyor ki bu benim en sevdiğim kısım oldu eserde. Tabiri caiz ise İngiltere'yi aklınıza gelebilecek her açıdan yerle yeksan ediyor. Balzac'ın "Yazması yirmi yılımı alan, en kusursuz eserim" dediği Vadideki Zambak, 1835 yılında Fransa'da Revue Paris Gazetesinde tefrika edildikten sonra 1836 yılında kitap haline getirilmiş ve ilk basımı yapılmıştır. Zor olmasına rağmen asla okuyucuyu zorlamayan dili ve şiirsel üslubu sayesinde edebi hazzın doruklarına vardığımı düşünüyorum. Zaten büyük üstad Tanpınar da Balzac okumamızı, onun derinliklerine inmemizi arzu etmiş: "Bugün bile Balzac, gerek eserleriyle, gerek roman tekniğine getirdiği yenilikler, hatta keşiflerle tahminimizden çok fazla taklit edilmektedir. Balzac’vari roman, bu nev’in Proust, James Joyce, Dostoyevski gibi yenileştiricilerine rağmen, hâlâ mühim bir yekûn tutmaktadır. Kaynakları hem hayal, hem hakikat. Rüyayla kaynaşan gerçek. Bu romanlar birer itirafname değil, Balzac konuları seçmez, konular seçer Balzac’ı.” Eseri bu denli beğenmemde, çevirisini muhteşem bir şekilde yapan Sevgili Tahsin Yücel'in katkılarını da göz ardı edemem pek tabii ki. "Doğrusunu söylemek gerekirse bu roman, bir Goriot Baba’nın, bir Langeais Düşesi’nin sürükleyiciliğinden, bir Köylüler’in, bir Eugénie Grandet’nin gerçekçiliğinden, bir Altın Gözlü Kız’ın, bir Sarrasine’in büyülü havasından yoksun görünür; üstelik, belki de günahtan çok erdemin romanı olduğu için yer yer ağır, yer yer gereğinden fazla özenlidir. Bu yüzden olacak, kimileri Vadideki Zambak’ı Balzac’ın başyapıtı olarak nitelerken kimileri de sıradan romanlarından biri olduğunu söylemişlerdir. Ne olursa olsun, zaman Balzac’ı haklı çıkarır: Vadideki Zambak, Balzac’ın en çok okunan romanlarından biri olur, Balzac’ın en çok okunan romanlarından biri olmak da, belirtmek gerekir mi bilmem, dünyanın en çok okunan romanları arasında yer almak anlamına gelir. Ama, bugün bulunduğumuz noktadan bakılınca bu büyük ilgiyi açıklamak hiç de zor değildir." Tahsin Yücel /Sunuş
Vadideki Zambak
Vadideki ZambakHonore de Balzac · Can Yayınları · 201842.5k okunma
·
139 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.