Gönderi

608 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Morvan Gezegenine Seyahat Etmeye Hazır mısınız?
Jean Christophe Grangé polisiye-gerilim türünde romanlar yazan Fransız bir yazar. Onun -sanırım ilk kitabıydı- Kızıl Nehirler isimli romanını 2005’te okumuştum. Süleyman Demirel Üniversitesi’nden mezun olmama birkaç yıl kala araştırma-inceleme türündeki yapıtlara yöneldiğim için kitaplarını okumayı bıraktım. Ama romanlarına olan merakım hiçbir zaman azalmadı. Ben bilgilenmek için başka kitaplar okurken o boş durmuyor, başka maceralar kurgulamaya devam ediyordu. Çünkü Grangé çok üretken bir yazardı ve belli ki uyku dışındaki vaktini hayal kurmaya ayırıyordu. Yıllar sonra yayımladığı kitapların bayağı biriktiğini görüp Grangé’den fazla uzakta kaldığımı düşündüm. Bu düşünceyle Kaiken’i alıp okudum. Son olarak da Kongo’ya Ağıt’ı bitirdim. (İndirimde olduğunu görünce kaçırmadım. Çünkü kitap fiyatları son zamanlarda gerçekten sinir bozucu hâle geldi.) Kongo’ya Ağıt 607 sayfalık devasa bir roman. Tankut Gökçe’nin özenli çevirisiyle okurlara sunulmuş. Gökçe kitabı Fransızca aslından çevirmiş, dipnotlar ekleyerek daha anlaşılır kılmış. Anlamakta zorlanacağımız birçok noktayı aydınlatmış verdiği kısa bilgilerle. Sadece bilgiler vermemiş, göndermeleri açıklayarak okurun zihnindeki bulanıklığı da gidermiş. Örneğin 445. sayfada “deliler gemisi” benzetmesi var. Meğer bu gemi Rönesans döneminin delilerle, meczuplarla dolu hayalî gemisiymiş. Grangé’nin bu gemiye hikâyenin o yerinde gönderme yaptığını ancak çevirmenin notu sayesinde öğrenebiliyoruz. Bunun gibi çok örnek var. Kaldı ki bunları açığa çıkarabilmek, belli bir anlama kavuşturabilmek için genel kültür seviyesinin üst seviyede olmasının yanısıra özellikle Fransız kültürü ve tarihini de çok iyi bilmek gerekiyor. Söz gelimi “Rubicon’u geçmek” deyimini kaçımız biliyoruz? Çevirmenin açıklamasıyla zihnimiz berraklaşıyor: “Roma döneminde İtalyan Galyası’nı İtalya’dan ayıran nehir. Sezar’ın kuvvetleri MÖ 49’da bu nehri geçerek Roma’ya hâkim oldu. Rubicon’u geçmek, geri çekilemeyecek bir adım atmak anlamında kullanılan bir deyim olmuştur.” Grangé Almanca, İtalyanca, İngilizce ve Kongo’nun geleneksel dili Svahili olmak üzere birçok yabancı kelimeyle süslemiş kitabını. Pastanın üzerine serpiştirilen süslerin pastayı daha lezzetli, çekici, büyüleyici, şaşırtıcı ve evrensel kıldığını belirterek yazara hakkını verelim. Grangé bu romanında yine inanılmaz bir olaylar silsilesiyle okuru etkisi altına almayı başarmış. Katliam, cinayet, savaş, şiddet bu romanının başat unsurları. Yalnız bu sefer o kadar çok olay anlatmış ki not almadığınız takdirde kafanız karışabilir. Not derken isimleri not almak önemli burada. Kimin kimin oğlu, kimin kimle evli, kimin kimle düşman olduğunu ve bir kere açılımı verilip sonraki sayfalarda kısaltması verilen örgütlerin adlarını karıştırmamak için not alarak ilerlemek kafa karışıklığını en aza indirgeyecektir. Grangé Kongo’ya Ağıt’ta Grégoire Morvan ve ailesinin başına gelenleri konu edinmiş. Roman, ortaklarıyla beraber bir şirket kurup Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yasa dışı yollardan değerli kanton madeni çıkaran Morvan’ın enteresan ve bir o kadar da gizemli hayat hikâyesi üzerine kurgulanmış. Morvan’ın oğlu Erwan da hikâyenin ana karakterlerinden biri. Her şey Erwan’ın babasının gerçekte nasıl biri olduğundan kuşkulanmasıyla başlıyor ve olaylar onu gerçek annesi olarak bildiği Maggie’nin aslında asıl annesi Catherine Fontana’yı vahşice katletmesine kadar sürüklüyor. Ancak bu bilgiyle her şey bitmiyor. Bir de ortada Çivi Adam lakaplı biri dolanıyor. Hikâyenin merkezinde son sayfalara kadar kim olduğu kestirilemeyen ve Morvan ailesinin kökünü kurutmaya kararlı seri katil Çivi Adam var. Çivi Adam lakabını kurbanlarına çeşitli bölgelerine çiviler çakmasından alıyor. Çok feci cinayetler işleyen Çivi Adam’ı bulmak çok da kolay olmuyor. Grangé bu romanında yine heyecandan heyecana, maceradan maceraya sürüklüyor okuru. Sonlara doğru bir yapboz gibi birleştiriyor bütün parçaları. Okurun kafasında soru işareti bırakmıyor. Ne var ki bazı olaylar çok abartılı ve gerçek ötesi. Morvan’ın kardeşi Loïs’in bir deney ünitesinde tehlikeli araştırmalar yapan Lassay’nin boğazını uzaktan fırlattığı jiletle kesmesi gerçekleşme ihtimali çok zayıf bir hayal. Gerçi romanda bu tarz hadiseleri normal karşılamak gerekir. Kaldı ki bir roman yazarının “sadece gerçekleri anlatmak” gibi bir görevi ve zarureti yoktur. Her şeye rağmen Grangé’nin anlattığı çoğu olay akla ve mantığa sığarken bazen bu tarz gerçek hayatta hiç olmayacak, gerçekleşmesi ancak olağanüstü güçlere bağlı tuhaflıkları araya sıkıştırmasını yadırgıyorum açıkçası. Anlattığın hikâyeyi sonuna kadar gerçekçi hayallerle ilerletmene rağmen niye sonlarda da bu çizgide devam edip okura “Pes artık, bu kadarı da olmaz!” diye düşünmesine engel olmuyorsun? Grangé’ye bu soruyu sormak gerekiyor. Sadece bu romanına özgü bir davranış değil bu. Taş Meclisi için de soruyorum aynı soruyu.
Kongo'ya Ağıt
Kongo'ya AğıtJean-Christophe Grangé · Doğan Kitap · 20172,684 okunma
·
43 görüntüleme
Süm okurunun profil resmi
Çok güzel yorumlamışsınız ellerinize sağlık
Aziz Özkan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim hanımefendi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.