Gönderi

74 syf.
10/10 puan verdi
Öykülerde yazarın diriliş düşüncesi her daim ayakta ve canlı.
Sezai Karakoç’tan okuduğum bu ikinci kitap. Bütün şiirlerinin bir arada olduğu Gün Doğmadan kitabını da henüz bitirmedim. Ama ilerledim. Yakında bitirmeyi umut ediyorum. Şiir bu, roman gibi okunmuyor ki. Bir şiir okuyorsun, on şiir yazacak kadar düşünüyorsun. Bu okuduğum kitapta da aynı duyguları yaşadım. Bir anda akıp gitmiyorsunuz. Bu sebeple her öyküyü farklı zamanlarda okumayı denedim. En azından hazmedebilmek için. Anlayacağınız şairin öyküleri de şiir gibi. Kitabı bitirdiğimde bir baktım, şairin bütün kitaplarını sipariş olarak geçmişim bile. Şu önümüzdeki bir yıl içerisinde demek ki her okumamda yanımda bir Sezai Karakoç kitabı olacak. Geçen Yıl da Nuri Pakdil kitaplarını almıştım Fuar’dan. Yarısı bitti. Yine İşte Metin Karabaşoğlu’nun okumadığım kitapları da masamda. Onun da yarısını okumuşum. Ömer Sevinçgül de öyle. Ya Mustafa Kutlu? Onun yazmadığı kitaplarını okumadım henüz. Diyordum ki Hesap Günü çıkmış. Şimdi yolda, bugün yarın gelir. Her yazardan bir kitap okumaktansa bir yazardan bütün kitaplarını okumak daha verimli. Biz asıl mevzuya gelelim. Meydan Ortaya Çıktığında kitabındaki öykülerde yazarın diriliş düşüncesi her daim ayakta ve canlı. Öykülerdeki betimlemeler ve öykülemeler ancak yaşanmışlığın eseri olabilir. Yaşanmadan yazılamayacak cümleler çok. Kitaptaki en uzun öykü, kitaba ismini veren öykü, Yürüyüş’le başlıyor, Çağırış’la devam ediyor, Dönüş’le son buluyor. Kitaptaki öykülerin tamamına baktığımızda konular hayat, ölüm ve yeniden diriliş’ten oluşuyor. Kitapta en sevdiğim yerler tabiat tasvirleri oluyor. Gördüğümüz ve bildiğimiz manzaraları gözlerimizle bir anda betimleyip “ah ne kadar hoşmuş”u kelimelerle de görmek bana heyecan veriyor. Doğaya ne kadar yaklaşırsak o kadar doğal kaldığımızın farkındayım. İşte kitaptan altını çizdiğim satırlar: Ama neden anlayan kişi hep susuyor? Anlayan kişi, şifadan başka bir şey olmayacak olan kelimelerini neden tutuyor, bırakmıyor gelsin bana. * Ölmek, ağacın yaprağının dökülmesi midir? Çiçeğin düşmesi midir? Ağacın kökü ne olmuştur? Yemiş ve tohum hangi dünyadadır? Bütün iş, öldükten sonra bile ülküyü yitirmemekte; nasıl, akşam uyurken sabah kalkıp sürüyü çobana götüreceksin, bunu biliyorsun çocukken, böyle bir ülkün var senin. Onun gibi ölürken de uyanış ülküsünü kaybetmemişsen, diriliş’ten haberliysen, ta meydana çağrılacağın ana kadar, hep uyanacaksın, hep uyandırılacaksın. * Gölgemi güneşin boylu boyunca uzatmasına bırakabilir miyim? Gül koklayabilir miyim? Çocuklara öğreteceğim kelimeler kalmış mıdır? Ev onarabilir miyim? Nar koparabilir miyim ağaçtan? Saate durgun bir suya bakar gibi bakabilir miyim? İnsan yüzleri yanımdan otomobiller gibi akıp gider mi kentin büyük caddelerinde? Büyük kitapçılara girip kitapçı kızlardan korka korka kitap karıştırabilir miyim? * Evet, doğdum, büyüdüm, haykırdım; sesimin uzaklara ulaştığını gördüm; sesim sert kayaları bile etkiledi; öylesine etkiledi ki, onlar o sesleri geri çevirmeyi uygun buldular. Ağladım, güldüm, gözyaşlarıyla çok tren camı ıslattım; çok mektup yazdım ve yaktım; çok kez dolaştım yapay bir kentin caddelerinde birini arayarak. Yıllarca arayarak. Ve kimsenin inanamayacağı kadar arayarak. Parklardan, bulvarlardan geçtim. Her gün aynı yerlerden geçer diye geçtim. Yıllarca geçtim. Çok kişiye benzettim. Binlerce kere benzettim. Sonra binlerce kez yanıldığımı anladım ve yine uslanmadım. * Gramer kurallarına uygun konuşmalardan, yani içinden dikkatle baktığınızda gramer iskeleti görünen söz israfından nefret ediyorum. * İnsan, çağımızda şeytansı bir arının bir takım hazır şeker görünüşlü eriyiklere konarak ve yine hazır peteklere döktüğü, doldurduğu bir tür yapma bal. * Elini suyun içinde unutmuştu. Sonsuz sayıda çocuğun, şefkatli bir babanın elini öpmek için sıraya girişi gibi, su taneleri, ard arda kayıyor, elinin üstünden, kutsanarak ayrılıyorlardı. “Su, abdest alıyor.” fikri doğdu birdenbire içine. “Evet, insan, suyla abdest alır, su da insanla.” Ya ev? Evin abdesti daha görkemli bir bakıma. Gökçe, bulutlarla, yağmurlarla abdest alır o. Güneş'te kurunur. Güneşi bir bornoz gibi sarınız ev. * Evet, mum, kendini, bir bakıma, yine kendisi olarak ve kendisi olmak uğruna tüketiyordu. Not: Yayıncısından kitabın iç baskısına biraz daha özen istemek, sanırım bizden ziyade yazarımıza saygı olacaktır.
Meydan Ortaya Çıktığında - Hikayeler 1
Meydan Ortaya Çıktığında - Hikayeler 1Sezai Karakoç · Diriliş · 2005407 okunma
·
80 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.