Gönderi

Okuması Biraz Sabır Gerektiren Kaside(Yokluk Üzerine)
KASİDE-İ ADEM (YOKLUK KASİDESİ) Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem Cevher-i can mı aceb cevher-i minâ-yı adem Yokluk kadehinin düşüncesi insana can verir. Acaba yokluk şarabının özü canın cevheri midir? Çeşm-i im'ân ile baktıkça vücûd-i ademe Sahn-ı cennet görünür âdeme sahrâ-yı adem Yokluğun vücuduna tetkik (inceleyici) edici bir gözle bakılırsa yokluk sahrası insana cennet bahçesi gibi görünür. Galat ettim ne reva cennete teşbih etmek Başkadır nimet-i asayiş-i me'vâ-yı adem Hayır! Yokluğu cennet bahçesine benzetmekle hata yaptım. Onu cennet bahçesine benzetmek reva mı? Yokluk ülkesinin huzur verici nimetleri bambaşkadır. Tutalım anda da olmuş ni'âm-ı gûnâgûn Öyle muhtac-ı tenavül müdür âlâ-yı adem Diyelim ki onda da (yokluk ülkesinde) nimetler çeşit çeşittir. Ama yokluğun büyüklüğü öyle yeme içmeye (nimetlere) muhtaç değildir. Kimse incinmedi vaz'ından anın zerre kadar Besledi bunca zaman âlemi bâbâ-yı adem Adem denilen baba bunca zamandan beri alemi beslediği halde kimse onun bu durumundan zerre kadar incinmedi. Var ise andadır ancak yoğise yoktur yok Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem Bir şey varsa onda (yokluk) dır. Eğer o yoksa yok yoktur. Rahat istiyorsan eğer yokluğu iste. Ne gam u gussa ne renc ü elem ü bîm ü ümid Olsa şâyeste cihan cân ile cûyâ-yı adem Ne gam, ne keder, ne sıkıntı, ne ümit, ne elem, ne korku olmasa, dünya yokluğun tam aradığı yer olur. [Yokluk ülkesinde ne gam, ne keder, ne sıkıntı, ne ümit, ne elem, ne korku vardır. Bu yüzden cihan can ile birlikte yokluğu arasa yeridir.] Yok dedikçe var olur yok mu garâbet bunda Nâm-ı hestî mi nedir hall-i muamma-yı adem Yok dedikçe (yok) var olur, bunda bir gariplik yok mudur? Yoksa yokluk bilmecesinin çözümü varlığın adı mıdır? Etse bir kerre telâtum hep eder kevneyni Garka-i mevc-i fenâ cûşiş-i deryâ-yı adem Yokluk deryasının coşkunluğu eğer bir kere coşarsa her iki dünyayı fanilik dalgalarına boğar. Mâder-i dehr mevâlidi ki durmaz doğurur Der-kenar etmek içindir anı bâbâ-yı adem Dünya anası, çocuklarını yokluk babasının kollarına vermek için durmadan doğurur. Çarhın evladını baştan çıkarır dâye-i dehr Etmese terbiye sık sık anı lâlâ-yı adem Yokluk lalası, feleğin oğlunu sık sık terbiye etmese, dünya dadısı onu baştan çıkarırdı. Herkesin kısmeti yokdan gelir amma bilmez Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem Herkesin kısmeti yoktan (yokluk) gelir, fakat insan bunu bilmez. Yokluk balını dünyadan (insanlardan) esirgese haklıdır. Merdümî neş'et-i âdem'de yok oldu gitti Vechi var dense benî âdem'e ebnâ-yı adem İnsanoğlunun ortaya çıkışıyla insanlık yok oldu gitti. Bu bakımdan insana yokluğun çocukları denilse yeridir. İki kâğıttan ibaret nüsah-ı kevn ü mekân Biri ibkâ-yı vücud ü biri efnâ-yı adem Kainat iki kağıttan ibarettir, biri varlığın devamlılığı diğeri yokluğun tüketilmesidir. Selb ü icab ü taayyün ederek âlemden Bir netice verir elbette kazâyâ-yı adem Dünyada olumlu ve olumsuzluğun ortaya çıkması karşısında yokluk hükümleri elbette bir netice verir. Mim-i imkânını mahv eylese mollâ evvel Yoksa nefy etmese de âhırıdır lâ-yı adem Molla önce isminin aşındaki mim' i kaldırmalıdır, kaldırmadığı takdirde sonu yine yokluktur. Şeyhe bak ketm-i ademden deyu takrir eyler Bilmez amma ki nedir mani-i ifnâ-yı adem Şeyhe bak! Yokluğun gizli oluşunun sırrının yokluktan olduğunu söylüyor, ama yokluğun gizli oluşundaki manayı bilmiyor. Sığmaz ol daire-i kevn ü mekâna ne bilir Geçmeyen arş'ı nedir mülk-i mualla-yı adem Yokluk ülkesinin yüceliği kainata sığmaz, Arş'ı geçmeyen yokluğun yüce diyarı nedir, bilmez. Yok yere zahid urur da da'vi-i hestîden dem Yakasın tutmuş iken pençe-i kübrâ-yı adem Yokluğun büyük pençesi yakasından tutmuş iken zahid boş yere varlık davasında bulunur. Sanırım masraf u irâdı gelir hep baş başa Oldu serrâ-yı vücûda göre darrâ-yı adem Sanırım geliri ile gideri denk oldu. Varlığın karı (bolluğu) ile yokluğun zararı (azlığı) birbirini karşıladığı. Zeyd-i vârid ile sulh olmadı amr-ı âid Yoğise âlemin aslı ne bu gavga-yı adem Gelen Zeyd ile geri dönen Amr hiç barışmadılar. Eğer alemin aslı yoksa bu yokluk kavgası nedendir? Kays u leyla'sı dahi zeyd ile amr'ı gibidir Diyecek olsam olur ol dahi esma-yı adem Mecnun ve Leyla ile Amr gibidir, diyecek olsam, bunlar da yokluğun isimleri olur. Farkı gûya bu iki suretin aklımca benim Birisi hubb-ı fenâdır biri bagzâ-yı adem Bana göre yokluğun gizli düşmanlığı ile yokluk sevgisi iki suretin (Amr ve Zeyd/ Leyla ile Mecnun) farkı gibidir. Nakş-ı nâmık'la aceb nâmık olur mu hâtem Var gibi bunda vücûd ehline ima-yı adem Bir yüzüğe Namık adı yazılsa Namık orada olur mu? Bunda, varlık iddia edene bir yokluk iması vardır. Şeyh efendi sana der miydi ki vârından geç Varlığın olmasa da sidre-i me'vâ-yı adem Yokluğun en yüce noktası senin varlığın olmasaydı, Şeyh efendi sana varından (varlığından) geç der miydi? Hizmet et sen ana vârınla ki tâ himmet edip Eylesin ol da seni ârif-i mana-yı adem Sen bütün varlığınla ona (Şeyh) hizmet et; o da himmet edip seni yokluk bilgisine sahip kılsın. Çekme dünyalık için gam dil-i nâbûdîde Var iken mâhasal-ı rızk u atâyâ-yı adem Yokluk hediyesinin rızkı ortaya gelmişken, bulunmaz diye dünyalık için gönlünde gam çekme. Herkese bâr-ı belâ kendisinin varlığıdır Gam u âlâmdan azade berâyâ-yı adem Herkese bela yükü kendisinin varlığıdır. Yokluğun halkı gam ve elemlerden azad eder. Sarf edip vârını aklın var ise var yok ol Rahat istersen eğer eyle temennâ-yı adem Eğer rahat istersen yokluğu arzu et, aklın var ise varını sarf et ve yokluğa git. Biz bu mihnet-geh-i hestîye küçükten geldik Yoksa kim eyler idi terk-i kühencâ-yı adem Biz bu varlığın gam ülkesine küçükten geldik; yoksa yokluk ülkesini kim terk ederdi. Durmasa böyle felek bâri yıkılsa gitse Bir zaman olsa yeri hayme-i bâlâ-yı adem Felekler böyle durmasa da yıkılsa ve bir zaman da onun yerini yokluğun yüce çadır alsa. Avutan halkı bu gam-hânede oldur yoksa Olmasa müşkil idi telsiye-bahşâ-yı adem Halkı bu gamhanede (dünya) avutan yokluktur. Şayet yokluğun avutuculuğu olmasaydı teselli bulmak zor olurdu. Doğrusu rahat ederdik gidip âlem ademe Yerine gelse anın sâha-i pehnâ-yı adem Bütün alem yokluğa doğru gitseydi ya da onun geniş meydanı bize gelseydi doğrusu rahat ederdik. Bermurad olmayıcak ben yere geçsin âlem Necm ü mihr ü mehi olsun eser-i pâ-yı adem Madem ki ben muradıma eremeyeceğim, dünya yerin dibine geçsin ve onun yıldızı, güneşi, ayı yokluğun ayağının altında yok olsun. Çâk çâk eyler idim ceyb-i kabâ-yı ömrü Olmasa zeyli tırâzîde-i damga-yı adem Eğer yokluk damgasının süsü ömür elbisesinin eteğine eklenmemiş olmasaydı onu paramparça ederdim. Ben o bîzâr-ı vücudum ki dil-i gamzedeme Üns-i mavtın görünür vahşet-i sahra-yı adem Ben varlığımdan öylesine usanmışım ki, yokluk çölünün ıssızlığı gamlı gönlüme yuvamın sıcaklığı gibi gelir. Şafak-ı subh-ı bekadır nazarımda gûya Mevce-i bahr-ı siyâh-ı şeb-i yeldâ-yı adem Benim nazarımda yokluğun uzun ve karanlık gecesinin simsiyah denizinin dalgaları hiç bitmeyecek bir sabahın şafağıdır. Öyle bîmar-ı gamım kim olamam âsûde Câme-hâb olsa bana şeh-per-i anka-yı adem Ben öyle gam hastasıyım ki anka kuşunun uzun kanadı bana yatak olsa yine de rahat edemem. Dil-harâbım ben o hey'ette ki nisbetle bana Beyt-i ma'mûr olur hâne-i bîcâ-yı adem Gönlüm öylesine yıkık ki, bana nisbetle yokluğun belirsiz yeri mamur bir yuva olur. Öyle bîmar-ı gamım sahn-ı fenâda gûya Yaptı enkaz-ı elemden beni bennâ-yı adem Ben öyle gam hastasıyım ki, yokluk diyarında yokluk mimarı beni sanki elem enkazından yapmış. Ahter-i matlabım âfâk-ı felekten doğmaz Günde bin şey doğurur leyle-i hublâ-yı adem Yokluk gecesi günde bin şey doğurur fakat benim isteklerimin yıldızı göğün ufuklarından bir türlü doğmaz. Düşmeden sâye-i kilk-i emelim levh-i dile Nokta-i kiklim olur hâl-i müheyyâ-yı adem Arzu kaleminin gölgesi gönül sayfasına düşmeden yokluğun görünüşü kalemimin noktası olur. (Arzularımı ona erdirir) Cevheri su kesilir tâbiş-i ye'simle eğer Çeşm-i ümîdime dûş olsa merâyâ-yı adem Yokluğun aynaları gözlerimdeki ümide sırt çevirse, kaderimin parlaklığı o aynaları su haline getirir/eritir. Yok olur ismi dahi aynı müsemmâsı gibi Emelim olsa eğer dâhil-i huylâ-yı adem Eğer ben yokluğu istesem onun hülyası bile (adı gibi) yok olur. Bî-vücudum o kadar ben ki aransak ikimiz Ben bulunmam bulunur belki müsemmâ-yı adem Ben varlığımdan öylesine sıyrılmışım ki, yoklukla birlikte ikimizi arasalar, ben bulunmam ama belki yokluğun ismi bulunur. Hayretim çarha sükûn-âver-i tab'-ı ta'til Vahşetim bâis-i peydâyi-i sevda-yı adem Benim şaşkınlığım feleğe durgunluk verici oldu. Yokluk sevdasının ortaya çıkmasına ise benim yalnızlığım sebep oldu. Vâlihim öyle ki aks-i nigeh-i germimden Reng-i hayret alır âyine-i deryâ-yı adem Öyle şaşkınlık içerisindeyim ki yokluk denizinin aynası ateşli bakışlarımın aksinden hayret rengi alır. Vahşetim öyle ki olsa nazar-ı ünsüm olur Tîr-i rem-gerde-i âhû-yı sebük-pâ-yı adem Yalnızlığım o derece ki bakışım her zaman yokluğun tez ayaklı ceylanını ok görmüş gibi ürkütür. Ye'sim ol mertebe kim sûret-i ümmîdimdir Mâverâ-yı felek-i mahv-ı heyûlâ-yı adem Üzüntüm o dereceye geldi ki yokluğun özünün silindiği feleklerin ötesi benim ümidimin ta kendisidir. Bulanır girye-i hûnînim ile bahr-ı vücud Sararır âhım ile sebze-i sahra-yı adem Varlık denizi kanlı gözyaşlarımla bulanır, yokluk ülkesinin yeşilliği ahım ile sararır. Öyle diltengî-i hestî ile rencûrum kim Hûn olur nâlelerimden dil-i ferdâ-yı adem Öyle bir gönül darlığı ve yaşama azabı içindeyim ki yokluğu arzulayan gönlümün geleceği bile iniltilerimden kan olur. Buna takat mı gelir ya buna can mı dayanır Meğer imdad ede hestî-i dih-i ecza-yı adem Buna ne güç yetiyor, ne de can dayanıyor. Yokluk unsurları yardıma koşup yokluğu oluşturmalıdır. Aferin ey ney-i kilk-i hüner-i îsî-dem Eyledin nefha-i i'caz ile ihyâ-yı adem Aferin ey İsa nefesi gibi hünerli kalemin ahengi; mucize yaratan nefesinle yokluğa hayat verdin. Şule-i nefha-i cansûzum ile lîk yanıp Olmadan dâğ-ı tenim şem'-i şeb-ârâ-yı adem Varlık yaram yokluk gecesini süsleyen mum olmadan can yakıcı şulelerle yandı. Bir gazel söylesen olmaz mı berâ-yı hatır Ne kadar sıklet ise nazm-ı mukaffâ-yı adem Her ne kadar adem kafiyeli bir gazel söylemek zor olsa da, hatır için bir gazel söylesen olmaz mı? Hâl-i anber-şikenin fitne-i eczâ-yı adem Nigeh-i sihr-eserin nâtıka-bahşâ-yı adem Anber kokusunu bastıran benim, fitne saçan yokluğun bir parçasıdır. Yokluğa söz kudreti veren büyüleyici bakışlarındır. Can bulur tarf-ı lisanınla hurûf-ı hestî Çâk olur nâveg-i gamzenle süveydâ-yı adem Varlık şekilleri senin bakışının lisanı sayesinde can bulur ve gamzenin okuyla yokluğun yüreği parçalanır. Arâz-ı handeye lâl-i nemekînin cevher Cevher-i harfe femin nokta-i yektâ-yı adem Gülüşünün işareti tatlı dudağa cevher katar, yokluk yok olan ağzının noktasına harf cevheri ilave eder. Seni görse dökülürken katarât-ı ekşim Havf-ı gamzenle olur ağabeyle pâ-yı adem Gözyaşı damlalarım akıp giderken seni görse, bakışının korkusuyla, kabarcıklar halinde yokluğun ayaklarına dökülür. Kavs-i ebrûsunu kursa yıkılır tâk-ı felek Tîr-i müjgânını alsa titirer cây-ı adem Kaşlarının yayını kursa feleğin takı yıkılır; kirpiklerinin okunu atsa yokluk diyarı titrer. Can atardı ademe tîr-i nigâhından ecel Tîr-i hışmından eğer yanmasa beydâ-yı adem Yokluk sahrası öfke okundan yanmasa bile ecel, senin bakışının kılıcından yokluğa can atardı. Anlamış nisbetini mihr ü vefâ-yı yâre Eden oldur dil-i bîçareyi cûyâ-yı adem Biçare gönlümü yokluk arayıcısı eden, yarin vefasının ve sevgisinin derecesini anlamasıdır. Akifâ tarh-ı suver eyledi hîçâhîçe Var mı hâmem gibi bir hendese-pîrâ-yı adem Ey Akif, yokluğun bütün güzelliklerini dile getiren senin kalemin gibi yokluğu şekillendirip donatan var mı? Arifân yokluk ile etmede isbât-ı vücud Ben ise varlık ile eyledim inşâ-yı adem Arifler varlığın ispatını yoklukla yapıyorlar. Ben ise varlık ile yokluğu inşa ettim. Yoğu var eylemeğe hayli çalıştım lâkin Oldu sa'y ü talebim hep lev ü levlâ-yı adem Yoğu var etmek için çok çalıştım fakat isteklerim ve gayretim yokluğun yürek acısı oldu. Sığmadı çünkü dehan-ı dile nutk-ı hesti Eyledim hame-i mu'ciz-demi güya-yı adem Gönlümün ağzına varlık sözü sığmadı bende mucizeli kalemimle ona yokluğu söylettim. Bu kasîde kaleme kaf-ı fenadan geldi Olsa nâmı yakışır beyzâ-yı anka-yı adem Bu kaside kaleme yokluğun Kaf dağından geldi, bu bakımdan adı yokluk ankasının yumurtası olsa yakışır. Kimisi nîstî-yi alemle taleb-efzâ-yı adem Kimi hestî-yi alemle taleb-efzâ-yı adem Kimisi gam yokluğuyla varlıkta sonsuzluk arar; kimisi de varlığın elemiyle yokluğu çağırır durur. Mahv-ı hâk-i reh-i şâhenşeh-i kevneynim ben Ne tevellâ-yı vücûd ü ne teberrâ-yı adem Ben iki cihan şahlar şahının yolunun toprağında yok oldum, ne varlığa yaklaşırım, ne yokluktan uzaklaşırım. Akif Paşa Kaynak: turkedebiyati.org/forum/konular/3...
·
44 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.