Gönderi

240 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Mesleğin Başındaki Bir Öğretmenden...
NOT: Ahmet Şerif İzgören'in ilk kez bir kitabını okudum. Bu kitabı okumamın tek nedeni ise bu korkunç eğitim sistemi içerisinde ideallerinden, kimliğinden vazgeçmeyen öğretmenlerin varlığını yanımda duyumsama isteği... Bu mesleğe yeni başladım. İki ay sonra tam bir yıl olacak. Kitabı okurken süreç boyunca yaşadıklarım gözlerimin önüne geldi. Bu inceleme de öznel yaşantımdan beslenip duygu ve düşüncelerimi paylaşacağım. Mesleğin ilk aylarındaki halimi betimlemek gerekirse şunları söyleyebilirim: Sanki darmadağınık, çok pis, iğrenç kokan binlerce odası olan bir eve gelmiştim. Artık burada yaşamak zorundaydım. Ama ortamdan sürekli midem bulanıyordu. Hangi işe koşturacağımı bilmiyordum. Oradaki diğer insanlar ya alışmış ya da tükenmiş umursamaz olmuşlardı. Onlara sesimi duyurmam imkansızdı. Yalnızdım. Bu yüzden gece gündüz çalıştım, çok yoruldum, yıprandım. Ama yılmadım, düşündüm, etkinlikler ürettim. Sonuç diyeceksiniz değil mi? Hep sonuçla ilgileniriz ya. Peki o zaman buyrun: Birçok "şey" öğrendim. Sözgelimi eğitimin ürünü insan olduğu için ne zaman filizlenir ne zaman toprağın altından başını çıkarıp "ben varım!" der, işte bunu asla bilemeyiz. Tabii ilk başlarda çok sabırsız ve hırslıydım. Dersine girdiğim bütün öğrencilerin kaderi sanki benim elimdeydi. Bu sorumluluk duygusundan başka bir şey hissedemiyordum. Stres, sıkıntı, gözyaşı ne ararsan vardı... Sınıfta ise bunlardan uzak,bambaşka bir kimliktim. Umut doluydum. Çocukları hayalleri için hep güdülerdim. Hepsinin ileride çok iyi meslekleri olsun isterdim. Bu kısacık zaman diliminde birçok olay yaşadım. Bunlara değinmeyeceğim elbette. Sadece bu olayların beni sürüklediği içsel çatışmalar üzerinde kısaca duracağım: Ben iyi bir öğretmen mi olmalıyım? Ben iyi bir insan mı olmalıyım? (Çünkü bence bu ikisi her zaman kesişmiyor.) İşte bu benim dönüm noktam oldu. Birini seçmeliydim... Bir ara müfredatı takip etme ve çocukların başarısı üzerine kurguladım süreci: Konuyu çocuklar kavrasın diye çırpındım. Etkinlikler hazırladım. Sorular çözdürdüm. Hırslı bir öğretmenim ya. Benim öğrenciler daha başarılı olacak. O süreçte çocukların o sıralarda neler çektiklerini de gördüm. Onları suçlamak yerine kendimi eleştirdim: Kendini kabul ettirmek ve toplumda yer edinmek için çocukları kullanan anne babalara benziyorsun böyle. Ama sen bu değilsin dedim. KENDİM OLDUĞUM YOL Öncelikle şunu fark ettim: Çocuklar sevgiye ve ilgiye aç. (Sanki yetişkinler değil diyeceksiniz. Haklısınız.) Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini düşünürseniz sevgi gereksinimini karşılamadan bir çocuğu bilgi dünyasına itelemek ne derecede etkili ve verimli olur? Diyelim ki bilişsel alanda aldın bir şeyler. Peki kişilik ve sosyal gelişimi ne durumda? (Şimdi ben böyle konuşunca KPSS'den yeni çıkmış ya eğitim bilimleri taze diye dalga geçenler olur. Evet onlar o eğitim bilimleri hiçbir işe yaramıyor diyenler. Onlara da birkaç sözüm var. Biz her şeyi hazır bekliyoruz. Kopyala, yapıştır yapıp hemen çözüme kavuşmak istiyoruz. Kitapta yazılanları bir iki deniyor amaaaaan deyip kenara atıyoruz. Bak arkadaşım biz dayakçı bir toplumdan geldik. Fiziksel şiddet olmasa bile kodlarımıza işlemiş psikolojik şiddet. En aydın çevrede yetişenimizde bile durum bu. Dolayısıyla okuduğumuzu uygulamaktansa gördüğümüzü bildiğimizi uygulamak daha kolay geliyor. Bu yüzden bir çocuğa sınır koymak yerine yasaklar koyuyoruz. Niçin diye sormak yerine ateşler püskürüyoruz. Çünkü bunu gördük! Bize ateş püskürdüler, değersiz hissettirdiler. Kısacası rol modeller sıkıntı. Kendini yeniden oluşturmak hele hele şiddeti kutsallaştıran bu toplumda çok zor. Kimin gözü keser? Üstelik kendini farklı kılmayı başarsan bile farklı olana ne kadar yaşama hakkı verecekler. İlk seni koparırlar değil mi?) Korkuların yersiz değil elbette. Ama yurt sevgisi tam da bu. Cesurca yürümek ülkenin çocukları için. Çünkü biz birbirimizin umudunu yok ederek yok oluyoruz. Senin de umudunu başkaları yok etmedi mi? Ama sen yok olma diren. Diren ki bir çocuğa umut ol. O sıralarda öyle yalnız ki her biri. Öğretmeninden başka nitelikli uyaranları yok. Biliyorum bizim de işimiz zor. Aileler saldım çayıra mevlam kayıra... Sistem zaten yap boz. Senin ise güvenle çalışacağın bir ekibin yok. Bunu geç mesleki olarak örnek alacağın kimse de yok yanında. Yine de vazgeçme olur mu? Çünkü sen umut olursun başkalarına... İnan çok ihtiyacımız var! Çocukların sevgiye, ilgiye gereksinimi var demiştik. Bir tane daha ekliyorum: Desteklenmeye! Bunları verdiğin zaman gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Belki çok az deneyimim ama ben yaşadım ve gördüm. Söyleyeceğim çok şey var aslında, ama zamanım yok. Toparlayacak olursak şucu bucu olmak yerine düşünen, üreten, duyarlı insanlar olup ülkemizi özden seversek Ata'mızın emaneti cumhuriyetimize sahip çıkmış oluruz.
Masallarda Bir Peri Çıkar Karşınıza Gerçek Hayatta Öğretmen
Masallarda Bir Peri Çıkar Karşınıza Gerçek Hayatta ÖğretmenAhmet Şerif İzgören · Elma Yayınevi · 20192,331 okunma
·
135 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.