Geçmiş, bugün ve gelecekle ilgili kavramlarımız gün geçtikçe kendini yenilemeye zorlanıyor. Tıpkı geçmişin, toplumsal ve ruhsal anlamda, Hiroşima’ya ve nükleer çağa yenik düştüğü gibi, gelecek de doymak bilmeyen bugün tarafından yutularak yok oluyor. Geleceği, sanki yalnızca önümüze sunulan çok çeşitli seçeneklerden biriymiş gibi bugüne ekledik. Seçme şansımız artıyor; yaşam biçimleri, geziler, cinsel roller ve kimliklerle ilgili her türlü isteğin, her türlü olabilirliğin anında doyurulduğu,bebeksi bir dünyada yaşıyoruz.