Gönderi

272 syf.
10/10 puan verdi
Yuvayı yuva yapan annedir. Anne yoksa bir yuvada cehennemi uzaklarda arama.
Lülü gökyüzünün maviliğine muhtaç. Lülü özlüyor bilinmezi. Lülü bekliyor merhametsiz “anneler”den “afedersin” özrünü. Lülü ağaçlarda, en uçtaki meyvenin peşinde. Lülü işte bir şelale altında. Mutluluktan uçuyor. Lülü bir gece vakti koridorda, karanlık. Atamıyor küçük adımlarını. Gerisin geriye, gözyaşlarını yastığına akıtıyor. Sabahleyin mahcup. Savruluyor kollarından tutularak o köşeden bu köşeye. Lülü. Saçları kıvır kıvır. Ama kısacık. Maksat farklılıklar kalksın, kalabalıklarda karışmasınlar. Birileri kaçırmasın. Saf saf soruyor Lülü: “Birileri bırakmış zaten bizleri, neden başka birileri kaçıracaktı ki.” Boş ver bunları şimdi, acılar eşitliyor insanı yuvada. Yuva diyorum, bakmayın siz bu kelimenin sıcaklığına. Yuvayı yuva yapan annedir. Anne yoksa bir yuvada cehennemi uzaklarda arama. Lülü. Şirin mi şirin. Ne kadar acı verse de bulunduğu ortam, eksik olmuyor tebessümü yüzünden. Lülü, küçük kız. Ama boyundan büyük işler yapıyor. İşte o yaşta tebessümünün altına nasıl da gizliyor gözyaşlarını. Tenhalarda, nasıl da akıtıyor bütün hüzünlerini kalbine. Lülü. Bilekleri incecik kız. Birazcık sıska. Zayıf bir beden. Düşmesin diye iplerle bağlıyor beline, seçme özgürlüğü bulamadığı donunu. Lülü üç kardeş. Üçü de yuvada. Anne baba ayrılmış. Baba yeniden evlenmiş. Anne biraz meczup. Her ikisi uzaklarda. Lülü soruyor: “Neden yuvada anne dediklerimiz bu kadar tahammülsüz? Neden, nerede problemli biri var, bizim başımızda? Özellikle mi seçiyorlar merhametsizleri? Bütün anneler kadındır tamam da, çocuk doğurmuş her kadın anne midir? Ne o sıra dayakları? Ne o terlikle yüze vurmalar, ne o parmakları bir araya getirip sopalarla örselemeler? Kapkaranlık bir gece. Kar kış kıyamet. Her taraf buz tutmuş. Lülü balkonda. Üzerinde sadece donu var. Her şeyi çıkarılmış. Bakıcı annenin dağıtacağı bisküvileri paketinden almak için acele etmiş, dökülmesine neden olmuş. Bu sebeple ceza almış. Yalvarmalara, gözyaşlarına itibar edilmemiş atılmış öylece balkona. Lülü bu olaydan sonra günlerce revirde yatmış. O insafsız anneye ne olmuş, söylemiyor Lülü. Zaten çok şeyi anlatmamış ki Lülü. Öyle diyor kitapta. Lülü, “inatçı keçi” İnat etti mi bir şeyi yapmaya, yapıyor. Kilere girilecekse, giriyor. Açılmaması gereken pencereleri açıyor, bütün çocuklar da oradan kaçıyor. Bir gece vakti, bütün bir yemekhaneyi yarım ay şeklindeki masaları yan yatırarak tahtaravelliye çeviriyor. Doyasıya eğleniyor çocuklarla. Çocukluğun verdiği her şeyi yapıyor da Lülü, çocukluğuna verilmesi gerekenleri çocukluğuna vermiyorlar. Cezanın en ağırını uyguluyorlar. Çünkü onlar çocuk, çünkü onlar savunmasız. Çünkü onların ağzı var dili yok. Susuyor çocuklar. Zannediyorlar ki hayat hep böyle. Acımasızlığı kaderleri olarak görmüşler. Lülü yedi yaşında okula gidiyor. Lülü’nün saçlarını tarayacak, giderken onu uğurlayıp öpecek, mis gibi kokular sürecek bir annesi yok. Lülü yatağını kendisi topluyor. Lülü önlüğünü kendisi giyiyor. Yakasını bağlayamıyor. Çünkü parmaklarının gücü buna yetmiyor. Yurtta kabına sığmayan Lülü, okulda utangaç, sıkılgan. Bazı aile çocukları ve öğretmenler hep ön yargılı yuva çocuklarına. Sınıfta bir şey kaybolsa onlardan şüpheleniliyor ilk önce. Öyle olmadığı anlaşılınca özür de dilemiyorlar. İşte en çok da bu durumlar yaralıyor Lülü’yü. Çok şey yazılabilir Lülü kitabı hakkında. Yaşanmışlıkları içeriden bir gözle okumak her zaman iyidir. Normalde bu yaşanmışlıklar pek anlatılmıyor. Aslında yurtlarda yetişmiş çocuklar içeride yaşadıklarına dair hiçbir şeyi anlatmıyorlar. Bu anlamda, okuduğum ikinci kitap oldu Lülü. Birincisi Demirhan Kadıoğlu’nun Yetiştirilmiş Hayatları idi. Kitabın son bölümleri, bilhassa yurttan ayrılış bölümü, onunla birlikte benim de gözyaşlarımı bitirdi diyebilirim. On sekiz yıl beraber yaşadığınız, her şeyim diye gördüğünüz, tüm dostlukları, acı tatlı yaşanmışlıkları, binaları, koridorları, pencereleri, balkonları, koşuşturmacaları, ilk aşkları, az da olsa rastladıkları merhamet dolu anneleri, kısaca tüm hatıraları geride bırakıp bir bilinmeze doğru adım atmak çok zordu. Değil yaşaması, okuması bile zordu. Zaten az olan bu tür kitapları, Aile ve Sosyal Politikalar bakanlığının her bir yetkilisi ayrı ayrı okumalıdırlar. Burada anlatılanlar belki yirmi beş otuz yıl öncesini kapsıyor olabilir. Belki şimdi böyle olmayabilir. O zaman da var, dışarıdan birileri geldiği zaman her şey normalmiş görüntüsü vermek. Bu zamanda da vardır. Bu tür kurumların başına mutlaka şefkat ve merhamet sahibi idareciler gelmelidir. Çalışan anneler çokça psikolojik testlerden geçmelidirler. En ufak hatalarında gereken mutlaka yapılmalıdır. Değil şiddete, bakışlarla dahi ezmeye müsaade edilmemelidir. Bu kitabı okuyup devleti suçlamak kolaycılık olabilir. Devlet elinden geleni yapıyor. Ben kurum idarecilerinin sorumluluklarını hatırlatıyorum.
Devletin Kızı Lülü
Devletin Kızı LülüSevda Akyüz · Nesil Yayınları · 201591 okunma
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.