Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Y.odabaşı
Çalınmış Bir Mahşer İçin Ahval sefil bitler hala uzayın boşluğunda yaşıyor ve içimde bir abdal ağlarken ufuklar caddesinde ufuksuz adam,sesine bir küfür katmış sokaklara saçıyor... arada üşümüş gözlerle,pörsümüş göğüslere bakıyor;üşümüş gözler üşüyo,üşümeye bakıyo... için içimde gerilen hayat ,turuncu laleler ve ıssız insanlık,artık sıcak sözcüklerden utanacak kadar d(üşüyor)! günler, yeni günlere yenilgiler saçıyor... bu yüzden ellerim durmadan uzaklara kaçıyor,gözlerim hep dağlara bakıyor.ben kentlerde rehinken firar ellerim!ellerim üç beş nöbetinde bir askerle kanyak çekiyor,gözlerim yorgun bir gerillayla ufka bakıyor... aklımda diyarbakırlı bir kızın uzak vesıcak gözleri,havada kar,gökyüzü aydınlığında bir çingene cüreti;yollarda aç köpekler,çatılarda ürkek kuşlar üşüyor...bütün yaslı hayatlar n ansısızın bir sonbahar geçiyor... içimde bir sonbahar kırık dökük vagonlar gibi...poyrazım sinmiş,yağmurum dinmiş ve düşlerim darmadağın erken göçen kuşlar gibi. hey kuşlar,daha dün kağıtdan uçaklar, gemiler yapan çocukluğum hangi cehenne min dibine kaçıyor?kaçıyor! kaçtıkça daha çok görüyorum: ölülerin kanında,günlerin meşru kıvamında illegal karmaşalar büyüyor... bir şeyler büyüdükçe sicilim bozuluyor,şiirim deliriyor ve yurdumun toz duman yollarında külhan kasaba şöförleri küfrederek,yarışarak gaza basıyor... bir dağ bingöl'de oturmuş sessizce öbürüne bakıyor... yamacına bir çoban çömelmişde yanlızlığına bir ateş yakıyor ve uzak bir istasyonda bir kaçak,bomboş bir şimendiferde kurşunlanıp düşüyor! insanlar küçüldükçe ölüm büyüyorve herkes seçmediği yasalarla ölüyor... herkes ölüyor ve caddelerden bayat bir proleterya geçiyor;baka baka eskittiğimiz,acıttığımız çağda bir guarnica; guarnica ağlıyor... belki bu yüzden içimde çığlık çığlığa bir sonbahar acıyor içimde bir sonbahar kışların kapısında yaprak döküyor... bayat bir proleterya caddelerden,anılardan esneyerek geçiyor...oysa evvel zaman takvimlerinde umuda gülümseyen sapsarı dişleriyle devrimdi onlar,gelecektiler!çıkıp o sanrılardan hepsi bir yere gelecektiler. şimdi çankırı,malatya yollarında,moskova'da,prag'da evlerinin camlarındaki ışıklı buğular arkasında eski türkü gözleri... akıp geçmiş çabuk nehirler gibi. eski türkü;şanlı proleterya ve müttefikleri(!) proleterya ve şanlı müttefikleri,hala o alaturka çoşkularla kol kola aynı soluk günlerindaracık evlerinde aynı bordurlarıyla,aynı avratlarıyla oturuyorlar ve dünyaya çalınmış bir mahşer gibi bakıp,hala yeni yıllara aynı dişlerle gülümsüyorlar... birde tedavülden kalkmış gencömrümüz;okyanusların unuttuğu kumsallar kadar yanılmış,yanmış ve yanlız ömrümüz;'narodnikler,troçki,finans kapital,oligarşi(!)ve benim proleteryam: şimdi şiddet ekranlarında hülya avşarın kocaman göğüsleri... kırıkkale ,tekirdağ yollarında eski halkım eski bir düşün devrimi gibi; halkım,hala bir devrim düşü gibi toprak ve insan kokuyor... belki bu yüzden içimde çığlık çığlığa bir sonbahar acıyor içimde bir sonbahar kışların kapısında yaprak döküyor... bir sonbahar: o şimendiferde vurulan kaçağın yüzündeki korkular kadar ölümlere acemi.bir sonbahar: dallarında darmadağın savrulan yaprakların eceli... hey sonbahar ,işte büyük aşklar , büyük düşler düşlar büyük ölüyor! büyük aşklar , büyük düşler buruşuk çamaşırlar gibi yıllara seriliyor... uzaklıklar gidiliyor, yakınlıklar biliniyor ve hep aynı tahakkümün özneleri ,onları paylaço yapıp tarihin çöplüğünde gülüyor...gülüyor! -artık kül oğlu kül'sün sen ;zül'sün zül bu sözlerin üstüne bir çay geliyor;evet ,çay bile içiliyor bu sözlerin üstüne ve belleğimden uğutularla,saralı imgelerle geçen bitmemiş bir şiir ankara'nın ortasında mola veriyor. aklımda hep self servis ömrüm... aklımda piç bir devrimin büyük pankartları,çalınmış alanları,kirletilmiş anıları... aklımda hep vaat eden o bıçkın şarkıları... aklımda kahraman yeminler,yenilmiş militanlarve aklımda diyarbakırlı bir kızın uzak ve sıcak gözleri;hep uzak, ve sıcak kalacak gözleri... belki bu yüzden içimde bir sonbahar acıyor; öyle acıyor ki acılar acısız kalıyor;mevsimler üstüme devriliyor;mevsimler üstüme devriliyor kışlar kış'sız kalıyor! devrimler öksüz,kalemim safsız kalıyor! bizi zaman yeniyor aşklarım aşksız kalıyor... bir sonbahar:açların mahkumların ve orospuların büyük yenişmişlikleri kadar eski. bir guarnica acıttığımız eski çağın enkazında ağlıyor;ötede ter ve sidik kokan barlarda eski yoldaşlar: -heyy sesimize biraz daha alkol katalım kaporası ödenmiş yitik bir devrim ve bütün şaraplar için şarap açalım! diyor... beyoğlu, sakarya,kordon barlarındaeski devrimcilerden caddelere simsiyah bir hüzün sızıyor... caddelere simsiyah yenilgiler sızıyor...ben burada kurşini bir göğe bakarak, diyarbakırlı bir kızınsıcak ve uzak gözlerine akarak,varto'da niksar'da kederlerini göz yaşlarınla öpen çocuklar için ağlıyor ve bağrıyorum: -bu oyunda bütün replikler yalan derken her yeri yasalar,namlular ,dublörler kuşatıyor! içimin sokaklarında evden kaçmış çocuklar üşüyorlar...bir kemanın tiz sesinde günler sıtmalı,günler titreyerek geçiyor... kızılay'da bir ayyaş ,nöbeti yanlış bir gündüzden devralmış gecenin duvarlarına işiyor...kasaba hapisanelerinde mahkumlar aksırıyor,tütün kokuyor,esrar çekiyor... pavyonlarda bir gülnihal,akarsuz sesiyle bir şarkı okuyor rast makamında.. ve yurdumun toz duman yollarında yanık bir bozlak... sesim mi? ulaşmıyor ağladığım dağlara tütünün varmı dosttum ? bir poryazdan geliyorumda... yurdumun toz duman yollarında işçiler harç karıyor yükselen yapılarda;yük abanmış bedene,can ölesiye tutunmuş tene :işçiler harç karıyor yükselen yapılarda. yurdumun toz duman yollarında analar erişte kesiyor sofralarda 'bu gün bizde yarın komşuda sıra. yurdumun toz duman yollarında mahkumlar marş söylüyor ranzalarda;hasret,kırık kanatlar gibi çöarepıpo düşüyor mazgallara buyurdumun toz duman yollarında memurlar evrak yazıyor,dülgeler ağaç kesiyor şairler şiir yazıyor,halim yurduma benziyor ...halim yurduma benziyor... yurdumun toz duman yollarında,batık gemileri unutulmuş kumsallarıdabüyük toprakların,büyük betonların kıyılarında babalar hevesle çocuk ekiyor yarınlara... bir guarnica aynalarda ağlarken,yarınsız yarınlar bizim ;bu kışlar ,bu kanlar ,bu ölü kırlangıçlar bizim... (içimdeki sonbahar kışların kapısında can çekişerek ölüyor) sonbahar öldü her yüz bir anı bırakıp gitti alkışlar methiyeler ,dosluklar bitti... bilsem size bağrımı açar mıydım hiç bu deniz benim olsaydı batar mıydım hiç [ reklamı gizle ] sonbahar öldü devrimin yok evin yok sevgilim ormanım yok dalım yok yeşilim bir poyrazdan geliyorum;tütünüm yokgülüm yok gökyüzü öldü... şahdamarım zonkluyor şimdi yüzde yüz yanlız ikikere ikinin dört ettiği kadar mağlubum sabıkalıdır şiirim de şairi kadar sonbahar bile öldü...ömrümde çalınmış mahşerler var,havada kar...önümde gül demetleri,arkamda hançerler var! sonbahar öldü...feodal figranlıklar için karnemi aldımve hiç kopya çekmedim hayat oyununda sınıfta kaldım!eğrildim...artık eğrildim doğruluktan! sonbahar öldü... kapattım dili geçmiş zamanlara açılan kapılarımı;artık yolumda sadece kar varve kirlendi alnımın aklığı bahçem tarumar! (o inkar eski inkar...) yeni bir söz eski bir göz le anlatılmaz! bir meneviş olmalı sözler kesilip atılırken çiğnenmiş bahçelerde ağrıyan karanfiller ağrılarda söz olmalı ve sözlerimiz yeni çağı kuşatmalıdır! varsın yeni bir söz için eski bir göz ölsün ölsün gecelerin ilmeğine suç ortağı çakallar zamanın tortusunda kurutulan anılar büzüşen yanlızlıklar ve ihanete doymayan ihanet ölsün! ben ise her denizde yeni bir liman için ölürüm her deniz yeni limanlarla tükenir,ölür geride martılar çığlıklarla yeniden yeniden hırçın sulara gömülür... denizler kalabalıktır akarsular ise yanlız,sefil durulur ve titreyen eski çağlarda beyhude şafaklar ölür! yeni bir söz için eski bir göz ölür eski bir göz tanıdık rüğzgarlara savurur küllerini ben bir okyanusa adamışsam sesimi bütün limanlar ölür! sonbahar öldü biz gençliğimizle hiçbir yere varamadık üşüdük hep üşüdük de birlikte hala ayrılmadık oysa nereye gidersem yanıma önce kendimi aldım nereden dönersem biraz dağınık kaldım kıyılara vura vura hayatın yosun tuttu düşlerim aynaları kullanarak eskittim eskidi gülüşlerim... ben ömrümün rahlesinde yanlış yüzlerle aşındım baktım,çıldırdım işte isyana ve inkara böyle taşındım! ama bu eski inkar bu sözler bu yüzler eksik ve eski ve eski gülü sula,kanı yıka,toprağı öp,yolugeç;ağıdı,ölümü geç suları,şarapları,salkatanatları...vardığın yerlerde cüzzamlı çağ göreceksin!zemherilerde öğüttükçe şarkılarını,kendini yeniden,yeniden keşedeceksin! eski sonbahar öldü şimdi yeni bir kışı'ım bakarak uzaklara verilmiş sözüm kalmışım tuzaklara... düşerken tuzaklara haydi,sokağa fırla yağmura bakam ,geçer aldırma! bir mezar kaz üşüyen yalnızlığa bir mezar eskimiş ayrılığa... ağarken uzaklara geç yağmuru,ihaneti,külü geç! her şeyi aş ölüme ulaş ölüme dalaş artık kaçtığın yer kaçamadığın yerdir! sonbahar öldü...son kez söylendi o eski sözler şimdi dağlardan kopup tepeme çöken şu ürkek bulut ve erzincan'ın saçaklarıbuz tutmuş dar,matemli evleri bana nal seslerine özlemimi anlatır devrilip giden ölü yılları anımsatır ölü yıllar bana neler...neler anlatır kalbimde bir vivaldi,bir sızı kalır... oysa ben o balçıklarda izler bıraktım yeni yağmurlarda,yollarda esamem okunmuyor ki her yeni güz için yeni şarap açtım yeni şarapların güzleri anılara uymuyor yeni şarapların güzleri anılara uymuyor yanlızlığım kuytularda soluyr,ah ,soluyor! demek hep yanlış kadınlar için atmışım zarlarımı ama atmışım! ve hep yanlış yollara oynamışım ömrümün bütün kumarlarını... yenilgiler kapımı ayaz mevsimini çaldı kalbimde bir vivaldi,bir sızı kalır... artık bu sözlerde olacağım...bu sözleri yazdığım yerlerde kalacağım ve bütün yaslı hayatları toplayarak kışların ortasına;yaslanarak aşklarımın yasına,anıların buğusunu öperek yazacağım...ğusunu öperek yazacağım...
··
182 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.