Neredeyse bir eserin mesabesinde, çok kıymetli bir tahlildi Necip Hocam.
Çoksulluğumuz giderilemez bir açlık duygusunu ölçüsüzce destekliyor.
Yüzeysel ilişkiler; göz ucuyla okunan, ruhu görmeyen okumalar gibi, öze sirayet etmiyor. İnançlarımız doğru kaynaklarla beslenmediğinden, neyi ne için yaptığımızın ayırdına varamıyoruz ve bütün bunlar mânevi boşlukları, şey'leri hunharca tüketmek suretiyle tatmin etme döngüsüne sokuyor bizi.Bu şuna benziyor, Perdede güneş figürü var ve perdeyi aralayıp asıl güneşi görmek yerine onunla mutlu oluyoruz.
Bir gezimizde, telefon kameralarını ve fotoğraf makinelerini kapattık.Eve döndüğümüzde elimizde tek fotoğraf karesi yoktu. Fakât bize kalanlar ölümsüzdü...
O dengeyi kurmak çok güç, insan bazen ihtiyaçları lükse, bazen de lüksü ihtiyaca çevirebiliyor. :)
Tatmin duygusunun asıl dostu, mahrumiyet...Her şey'in azındaki lezzet, muazzam...
Ve elbette şükür; nimetin hem bereketini, hem de kıymetini tesis ediyor...
Yüreğiniz varolsun :)