Baba Olmanın ve Fedakarlığın Destanını mutlaka okumalısınız!..Honore de Balzac monoton, dingin bir roman asla yazamaz. Duyguların destanını yazan bu adamın kalbi öylesine büyük ki, tüm insanların ruhlarını ayrı ayrı hissedebilmektedir. Sapkınlık haline gelen duyguların öyle bir üstüne titrer ki, o duyguların bütün çekici yanlarını gün yüzüne çıkarır.
Tam bir yazma makinesi olan Balzac 85’i tamamlanmış, 50’si taslak halinde eser bırakmış. 17 ciltlik sosyal ve felsefi incelemelerine “İnsanlık Komedisi” ismini vermiş. Balzac roman sanatında ‘gerçekçilik’ ve ‘doğalcılık’ akımının yaratıcısı olarak kabul edilir.
Dostoyevski’nin muadili gördüğüm Balzac özel bir beyine sahip; yazamayacağı karakter yok gibi, hikayedeki karakter sayısı oldukça zengin. Neden yazıldığını tahmin edemediğiniz karakterler ve detaylı tasvirler ilk sayfalarda yine klasik ‘Balzac Sendromu’ oluştursa da taşlar yerine oturmaya başladığında parmaklarınızı ısırmaya başlıyorsunuz. Çünkü her detay okuru farklı dünyalara, farklı hikayelere götürmekte.
Balzac kadar coşkulu ve tutkulu roman yazan bir yazar dünyaya gelmemiş henüz.
Goriot Baba’da baba olmanın tarif edilemez yanlarına şahit olacaksınız. Kendi hayatının, hatta yaşadığının bile farkında olmayan, sadece kızları için yaşamanın, ölümüne fedakarlığın cisimleşmiş hali olan bir insana, ‘Goriot Baba’ ya şahit olacaksınız. Bazen mutlu olacak, bazen de tüyleriniz diken diken memnuniyetsizliğin acısını tadacaksınız.
Sosyetenin hem de Paris Sosyetesinin basit, aşağılık seviyelerini; insanların yalanlarını, duyarsızlıklarını, alçaklıklarını; kanunların adaletle iyi geçinemediğini üzülerek okuyacak ve bu kadar zaman ve mekan farkına rağmen her şeyin yine aynı olduğunu başınızı sallayarak onaylayacaksınız.
Bu kitap Klasiklerin içinde özel ve tutkulu bir kitap.
Okumak şart!
Dünya kitapla güzel!
Kitapla kalın lütfen