Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir hikaye duymuştum, gerçekten yaşanmış mı bilmiyorum ama verdiği mesaj oldukça ilginç. Hikaye Hindistan'ın ücra köşelerinden birinde yaşayan bir kabileyi araştırmaya giden bir Fransız antropologla ilgili. Antropolog, bir kaç yıl bu kabile mensuplarıyla birlikte yaşamaya başlıyor ve onların duygularını anlamak ve hayatlarını paylaşmak için bu süre zarfında kendisini dış dünyadan soyutlamaya karar veriyor Antropologun dikkatini çeken ilk şey, bu insanların zor şartlarda yaşamalarına ve karınlarını doyuracak kadar yiyecekten başka bir şeye sahip bulunmamalarına rağmen, son derece neşeli olmaları oluyor. Yaşam ortalamaları oldukça düşük olan bu insanlar için, genellikle ölümle sonuçlanan salgın hastalıklar ve metanetle karşıladıkları doğum sonrası bebek ölümleri sıkça görülen şeyler. Fakat hemen herkesin yüzü gülüyor, hemen herkes neşeli. Hatta bu neşe, antropologa bile sirayet ediyor. Bu insanlar, televizyonları olmadığından, çoğu insandan ''daha kötü şartlarda'' yaşadıklarını bilmiyorlar; dünyadaki herkesin kendilerine benzer bir hayat sürdüğünü sanıyorlar. Onun için de çoğunlukla mutlular, nadiren kavga ediyorlar. Antropolog, iki yıl sonra Paris'e dönüyor. Uçakta not tutarken bir ara başını kaldırıp etrafına baktığında birden dehşete kapılıyor. Yolcuların yüz ifadesinden, kendisi yokken ülkede korkunç bir felaketin meydana gelmiş olduğunu düşünüyor. Zira kimsenin yüzü gülmüyor, kimse kimseyle konuşmuyor, sanki birbirlerinin yüzündeki acıyı görmek istemez gibi yolcular birbirlerinden gözlerini kaçırıyor. Antropolog da ne olduğunu öğrenmekten korktuğu için kimseye bir şey soramıyor. Halbuki ortada felaket falan yok, sadece Fransız antropolog kendi insanının yaşayış tarzını unutmuş.
Sayfa 50 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.