"Birçok erkek, kadının uyutulduğunu, kandırıldığını bilmektedir.
"Ne büyük talihsizliktir kadın olmak!
Ama asıl kötüsü, kadın olup da bunun farkına varmamaktır,der Kierkegaaard."
İkinci Cins Kadın serisinin son kitabını da bitirdim. Simone de Beauvoir benim "en"lerim arasındadır. O kadar önemli bir işe kalkıştı ki bir cinsin uyanışı adına yıllarını verdi. Üç ciltlik Kadın serisini yazdı. Kadın olarak anılarını yazdı, olgunluğu yazdı, genç kızlığı yazdı...
Tüm kadınların kendinden bir parça bulacağı konuların hepsine değindi. Kadın serisinin başından sonuna dek Simone de Beauvoir var olan ataerkil düzenin olumsuz getirilerini sıraladı lakin kadınlara da birçok eleştiri sıraladı. Özellikle maddi güce eriştiği halde hâlâ erkek egemenliğine boyun eğen kadınları eleştirdi...
"Yaşamı güçsüz bir başkaldırı üzerine oturduğu için kadın böylesine kolayca ağlayabilmektedir herhalde."
Güçsüz bir başkaldırının mensubu kadının duyguların gücü ile hareket ettiğini ve bu duygularda ustalaşarak da erkeklere istediğini yaptırdığını savunur Simone de Beauvoir. Halbuki erkek egemenliğine güçlü bir başkaldırı gösterilebilse ne aşk oyunlarına ne de kendini erkeklere beğendirme manevralarına gerek kalmaksızın varlığını kanıtlayabilecekti kadın. Lakin yüzyılların getirdiği o güçsüzlük, o işe yaramazlık alışkanlığı kadının kendi kimliğinın çok gerisinde bir yerlerde bulunmasına neden oldu.
Bu güçsüz başkaldırmanın getirdiği alışkanlık kadın kimliğinin genelde erkekleri etkilemek uğruna bir nesneye dönüşmeyle sınırlı kaldığını ve uyandırdığı arzuyla erkeğin elini kolunu bağlayarak ulaşacağı konumu sağladığını söyleyen Beauvoir bu zayıf kadın kimliğine sahip olanların aksine çağdaş kadının ise tıpkı erkekler gibi düşündüğünü, etkinlikte bulunduğunu, çalıştığını, yarattığını ve erkeklerle eşit olduğunu savunan bir güçlü başkaldırışa sahip olduğunu belirtir.
"İki cinsten birini suçlamak, öbürünü bağışlamaktan çok daha kolaydır" der Montaigne. Bu sözden de yola çıkarak Simone de Beauvoir gücü eline geçiren kadının hemcinslerine kurduğu üstünlüğü kaybetmemek adına erkek evrenine seve seve katlandığını, elinde daima zayıf bir kadın bulmak isteyen erkeğin ise kadını maddi boyutta tutarak her istediğine sahip olmasını sağladığını, lakin baş kaldıran kadına da ataerkil düzenden gelen o güç alışkanlığını göstermek adına bu kadınlara dünyayı dar ettiklerini söyler.
Olması gereken ne peki? Simone de Beauvoir olması gereken cins ilişkilerini kısaca şöyle betimler: "insanca davranmak" uzun uzun anlatmaya gerek var mı? Her tarafın diğerine karşı insanca davranması gerektiğini söyler ki bundan daha doğal bir şey olabilir mi diye soracak olursak? Olamaz tabii lakin iki tarafında toplumdan gelen rollere kendilerini kaptırmaları yüzünden "insanca" yerine "toplumca" deyimi geçiyor. Kadın ev işini yapar, çocuk bakar, okumaz, erkeklerin işine burnunu sokmaz... Kadın kimliği din ve toplum çizgisinde kalır. Erkek ise din ve toplumu arkasına alarak kadın kimliğinin yüce yaratıcısıdır. Evrenin oluşumundan beri üstün cins erkek cinsidir ve bu üstünlüğü 21. Yüzyılda hala kendine hak görmektedir. Çok yazık değil mi? Bir kadın ve bir erkek olarak tek beklenilen şey karşılıklı insancıl davranışlarken işin boyutu nerelere gidiyor.
Bir alıntı ile biraz daha açalım:
"Her iki cins de birbirini insan olarak ele aldığı zaman kendine ya da karşısındakine eziyet etme eğiliminden kurtulabilmektedir; kadında ve erkekte azıcık alçakgönüllülük ve eli açıklık varsa, yengi ya da yenilgi fikirleri yıkılıp gitmektedir: sevişme, karşılıklı ve özgür bir alışveriş haline gelmektedir."
Simone de Beauvoir genelleme yoluna pek sık gitmese de bazı yerlerde tüm erkeklerin özünde kadını ezme duygusu olduğunu söylerken buluyor kendini. Bence o dönemin şartları ve yazma anındaki öfkeleri bu söylemleri yazdırmıştır, çok büyük oranda olduğuna katılmakla beraber genellemelerin yanlış olduğunu düşünüyorum. Kendini yetiştiren her birey ister kadın ister erkek olsun insan olarak kalabilir ve insani duyguları koruyabilir. Yeter ki içindeki sorgulama ve öz eleştiri duygularını bir an olsun kaybetmesin.
Gelelim her kitabının ana başlıklarından olan bir konuya "din"
"Din bir kadının kendi kendine hoşgörüyle bakmasına izin vermektedir; din ona vazgeçilmez bir ihtiyaç duyduğu kılavuzu, babayı, sevgiliyi, koruyucu yüce varlığı sağlamaktadır; boş hayallerini beslemekte, aylak saatlerini doldurmaktadır. Ama özellikle dünya düzenini onaylamakta, cins ayrımının ortadan kalktığı, yeryüzündekinden daha iyi bir dünyada geçecek daha iyi bir yaşam umudu vererek şimdiki boyuneğişini doğrulamaktadır."
"Ne kadınsız din, ne de dinsiz kadın"
Kilise öyle bir şey ki nüfusun yarısını elinde bulunduran kadınları kaybetmemenin tek çaresinin dini sömürü olduğunu gayet iyi biliyordu erkekler. Zaten ataerkil güce taparak kilisenin elinde oyuncaktı, kadınlar ise küçük yaşlardan itibaren adeta beyinleri yıkanırcasına ilahi bir boyun eğişe esir bırakılıyor. Başına ne gelirse gelsin katlanıyordu. Kadınların acı karşısındaki dayanıklılık seviyesinin de bu uyutulma yolunun getirdiği içsel kandırmacanın bir ürünü olduğunu söyler Simone de Beauvoir.
Medeni haklar mevzusu ise başka bir aldatmacadır. Elinde oy pusulası olan kadının cebinde parası yoksa yine erkeğe mecbur kalacağını belirtir Simone de Beauvoir. Bu haklara sahip olup erkeğe muhtaç kalmak hiçbir hakka sahip olmayan kadınların durumundan çok daha aşağılayıcıdır. Çünkü siyasi otoritenin belirleyicisi olmasına rağmen bu gücün farkında olmadığı için eline hiçbir şey geçmeyen kadın adeta prangaları sökülmesine rağmen hâlâ yerinde sabit durmakta ısrar eden kadındır. Tabii bu uyutulma hala dinin etkisinde kalmaları ile sağlanmaktadır ve kadınlar ellerinde oy pusulası olmasına rağmen başta Türkiye olmak üzere onlara görünmez prangaları vuran iktidarların görünmez kahramanlarıdır. Farkındalık bilinci ne zaman artarsa o zaman kadınlar sahip oldukları oy pusulasının kadın kimliklerinin gelişimine destek sağlayacağını bilecek, lakin bu çok zor bir hedef toplu bir uyanış için toplu bir intihar gerekebilir..
"Ne büyük talihsizliktir kadın olmak!
Ama asıl kötüsü, kadın olup da bunun farkına varmamaktır, der Kierkegaaard."
Bu söz ne kadar önemli tüm kadınların bu söz üzerine kafa yormaları gerekir...
Yineleyelim Simone de Beauvoir'a göre cinsler olarak kavgasız, gürültüsüz, çekişmesiz bir yaşam uğruna yapmamız gereken şey çok basit: Birbirimize insan gibi davranmak, insan gibi, biz insanız hani..