Gönderi

Yuroviijın Song Kontest!
Niye öyleydi bilmiyorum ama, 70'lerde ve 80'lerde çocuklar için de pek mühimdi Örovizyon! Şahsen, asıl amacı Avrupa Televizyon Birliği'nin teknik imkânlarını test etmek olan, ama nasılsa milli davamız hâline gelen bu şarkı yarışmasını dikkatle takip eder, hatta videoya kaydedip tekrar tekrar izlerdim. Belki dünyanın başka yerlerinde oturan insanların neye benzediğini, nasıl konuştuğunu görmek için. Aile efradının en temel eğlencelerinden biri hâline gelmiştim bu özelliğimle. Sadece çocuklar değil, büyükler de duygusal anlar yaşardı Örovizyon geceleri. Bizim şarkı bittikten sonra rakı açanlar, gözleri dolanlar. "En azından Türk insanının böyle çarşaflı falan değil de çağdaş bir kişi olduğunu dünyaya gösterdik"çiler. "Göstermek" önemliydi o yıllarda. "Kendimizi" veya "onlara günlerini" göstermek için, Türkiye'nin en kapalı, en uzak, en yabani yıllarında, sadece iki platform vardı: Milli maçlar ve Örovizyon! Şimdi o yıllara bakınca görüyorum ki, her şeyi bir kenara bırak, hem futbolumuz, hem müziğimiz çok gelişmiş! Zira milli maçlarda 3-0 yenilgi bile memnuniyet verici olurdu zaman zaman. Futbolcularımızın birer Beckham kopyası gibi havalı, şık, cool, trilyoner ve manken meraklısı değil, çoğunlukla gayet gariban ve kara kuru olduğu yıllardı. Müziğe gelince... Uzun uzun anlatmaya gerek yok, "Opera" desem, o dönemi bütünüyle özetleyecektir sanırım! Bu "kendimizi anlatma" gayreti, Yuroviijın Song Kontest'in tanıtım filmleri bölümünde zirveye çıkardı! Alt tarafı şarkıyı tanıtan bir videoklip yahu! Kimi ülkeler sahnede grubun şarkıyı söylemesini çekip gönderirdi. Bizse Türkiye'nin tarihi, turistik, gastronomik ve insani güzelliklerinin hepsini bir şarkıya sığdırmak için kendimizi paralardık. Şak Efes, şak camiler, şak İstanbul silueti, şak Topkapı Sarayı, Kapadokya, Adalar, Anıtkabir. Galata Kulesi, Kızkulesi, plajlarımız, Dolmabahçe Sarayı, şak baklava, şak dansöz, şak şiş kebap! Hatta yetmedi, şak Ajda dansöz kıyafetiyle Topkapı Sarayı'nın damında! Ne oldu, ne bitti, bu kim, ora nere derken şarkı biterdi! -Keşke deniz kenarında biraz daha şeyapsalarmış. Hayır turist gelirdi, adamlar yüzmek istiyor! -Bence Pera Palas'ı koymaları lazımdı. Agatha Christie'nin kaldığı otel yani, İngilize çok hitap ederdi. Tabii, İngiliz de aniden Pera Palas'ı bizim tanıtım filminde görünce, "Ooo, Agatha Christie'nin kaldığı otel, hemen Türkiye'nin şarkısına oy vermeliyim" diye telefona sarılacak! Ki zaten o dönemde telefonla oylama da yoktu. Sanırsam bütün ülkelerde "halk jürisi" dediğimiz, on on iki kişiden oluşan, ülkenin "Yuroviijın karar mercii" puan verirdi! Hatırlarsanız bu, diyelim ki on iki kişiden oluşan bizim jüri, şarkı yarışmasının gecesi, haberlerden sonra TRT'de başlayan bir programla ülkeye tanıtılırdı. Halk jürisi (!) kadın ve erkeklerin eşit oranda temsil edildiği, herkesin üniversite mezunu ve profesyonel, ayrıca da takım elbiseli veya döpiyesli olduğu, doktor, avukat ve mühendislerden oluşan, genellikle klasik müziği hobi edinmiş bir grup! Halk işte canım! Adeta Türkiye'nin bir kesiti! Puanlama sırasında da milli maç psikolojisi yaşanırdı. Küfür, bağırış çağırış, "komşu"ya iyi niyetler! Alt katta oturan teyze, puanlama sırasında, tansiyonu yükseldiği için, gidip yatak odasında volta atarak vakit geçirirdi! Beş on dakikada bir gelip, sonuçları öğrenip, "Ahlâksızlar" diye söylene söylene geri giderdi! En başarılı sonucumuz sondan sekizincilik falan olduğu için, hep o teyze haklı çıkar, kimilerince "Valla bir daha katılmamak lazım buna" diye de desteklenirdi kendisi. O yüksek tansiyonla hâlâ turp gibi yaşıyor bu arada! Onun için de, 80'li yıllarda doğmuş olanlar, Sertab Erener, arkasından Athena başarılarının bizim için ne demek olduğunu anlayamazlar! Bu seneki şarkımız çok parlak bulunmadı kimilerince. O kimilerinin arasında ben de varım, hatta en önde bayrak taşıyorum! Ama bütün bu anlattıklarımın "anı"ya dönüşeceğinden eminim. Artık kimse "Politik sebeplerden hakkımızı yediler" demeyecek. Sokaklar Örovizyon geceleri boşalmayacak. Kimsenin tansiyonu yükselmeyecek. Haftalarca yorum yapılmayacak. Bir daha hiç 0 puanla sonuncu olmayacağız, olsak da umursamayacağız. Ve yavaş yavaş, artık hiçbir şey, o zamanlardaki gibi olmayacak.
Sayfa 73 - Epsilon Yayıncılık
·
25 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.