Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
İslam’ın varlığı, Ortaçağ Avrupası için merkezi bir problem olarak görülmekle birlikte hayatın her alanını da kuşatıcı bir etki göstermiştir. Pratik bir problem olarak ele alındığında bu konu Haçlı Seferleri, ticari mübadele gibi durumlar arasındaki eylem ve ayrımı gerektirirken teolojik bir problem olarak ele alındığında ise İslam’ın gizemine dair bir takım soruları ( Dünyanın sonunun geldiğinin bir işareti mi? İnsan ya da şeytan işi mi? Saygıyla ele alınmaya layık bir düşünme sistemi mi?) kapsar. Bu seçenekler arasında karar vermenin zorluğu, İslam kapsamında değerlendirilen olguların bilinmemesi ve bu yöndeki ön yargılı yaklaşımlar linguistik ve edebi yaklaşımlar bilinmeden çözülemeyecek tarihi bir problemin doğuşuna yol açmıştır. Yazar, erken dönem bakımından İslam ve Hıristiyanlık karşılaştırması yaparken iki kültürün görünümü olarak Papa Gelbert (Ⅱ. Sylvester) ve İbn-i Sina’yı öne çıkarmıştır. Yazar, her ikisini de tutkulu, entelektüel meraka sahip insanlar olarak ele almakla birlikte onların ahlaki ve pratik idealler bakımından çağdaşlarına bir üstünlüğü olmadığını da belirtmiştir. Gelbert ve İbn-i Sina benzerliklerinin bununla sınırlı tutulduğu eserde sonrasında Gelbert’in bilgi birikiminin, bir bakıma Roma’dan kalan Grek bilimine ait mantık, aritmetik, müzik, geometri ve astronomi el kitaplarıyla zayıf kalmış yapısını vurgular. Bununla birlikte ise Gelbert’in çalışmalarının silik kaldığını açıklıkla ifade eder. Sonrasında ise mevcut yetersizliğin coğrafya ile ilişkili bir yapısı olduğunu da vurgulayarak İbn-i Sina’nın henüz on altı yaşındayken Grek tıp kütüphanesi, Hint aritmetiği ve İslam hukuku çalıştığına değinmektedir. Bununla birlikte ise yazar ilerleyen dönemlerde (özellikle Gelbert sonrası dönem vurgusu hakimdir) İbn-i Sina’nın entelektüel birikiminin bir bakıma doğu ve batı arasında entelektüel bir köprü işlevi gördüğünü belirtmiştir. 1100 öncesi batılı yazarlar bir din olarak İslam hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Onların İslam algıları sadece Hıristiyanlık için bir tehdit unsuru olmaktan ibaretti. Yazar, cehalet çağı olarak adlandırdığı bu dönemi nitelendirirken insanların bilmedikleri dünyaları biçimlendirirken bildikleri dünyalara öykündüklerini ifade eder ve bu durumun erken dönem Latin edebiyatında İslam için fazlasıyla geçerli bir duruma tekabül ettiğini söyler. Bir din olarak İslam hakındaki doğru düşünceler batıda edebiyata dayalı önemli çalışmalar yapan kişiler tarafından ortaya konulmuştur. Bu düşüncelerin başında gelen isim ise Malmesbury’li William olmuştur. William, bütün yaygın görüşlerin aksine Muhammed’in İslam için bir Tanrı değil fakat bir elçi olarak kabul edildiğini vurgulamaktadır. 12. yüzyılda Nogentli Guibert’in Hz. Muhammed hakkında kaleme aldığı biyografi kitabı ile yeni bir yazım furyasına ilham vermiş oldu. Bununla birlikte ilk nesnel biyografi ise 1220’de Petrus Alfonsi tarafından yazıldı. Onun ele alış biçimine göre İslam, dinsiz kimseler tarafından seçilmek suretiyle iyi bir tercih olarak ifade edilmiştir. Daha sonraki süreçte ise Roger Bacon tarafından İslam’ın anlaşılmasıyla ilgili yeni görüşler ileri sürüldü. Bacon İslam’ı bir sapkınlık olarak tanımlayarak ondan kurtulma yollarının felsefede ve mucizelerde olduğu ifade ederken çalışmasının bir devamı ortaya konulmamıştır. 14. yüzyılda ise John Wycliffe İslam’ın temel öğretileri ve Batı Kilisesinin aynı karakteri taşıdığı fikriyle döneme damga vurmuştur. Bu düşünceye göre Batıdaki yozlaşmalar İslam’ın doğuşuna temel neden olarak görülmekle birlikte Batı Kilisesindeki problemlerin çözülmesiyle İslam’ın da çöküşünün gerçekleşeceği tezi savunulmaktaydı. Wycliffe’ın düşünceleri 13. yüzyılda Luther’in düşüncelerine temel oluşturmuştur. Ancak Luther açısından savaş bir çözüm oluşturmaz. Bununla beraber Luther, İslam peygamberi ve takipçilerinin gerçek deccal olup olmadığı sorgulayarak sonunda onların deccal olmadığına kanaat getirmişti. Son çözümlemede ise Luther hıristiyanlığın hem dış hem de iç düşman ağına düştüğünü savunurken dış düşmanı saf dışı etmek için önce iç düşmanı saf dışı etmek gerektiğini vurgulamıştır
Orta Çağ Avrupasında İslâm Algısı
Orta Çağ Avrupasında İslâm AlgısıRichard W. Southern · Yöneliş Yayıncılık · 20016 okunma
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.